Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÜLKÜ TAMER

Yaz notları

Yalın şiir

Yalın şiir denilince çok kişinin aklına hemen imgelerden arınmış, kolayca anlaşılıveren basit manzumeler geliyor. Bazı okurlarla konuşmalarımda bu izlenimi edindim. Orhan Veli'nin şiirini bile yalın saymayanlara rastladım.
Yalınlığın imgeyle de, kolay anlaşılmakla da ilgisi yok bence. Yalınlık kolay elde edilmez. Çalışma gerektirir, emek gerektirir. Nice çilelerden, uykusuz gecelerden sonra erişilir ona.
Şair, şiirini kafasında çözümleyip oturtunca yalınlığa ilk önemli adımını atmış olur. Bu adımı bir türlü atamayanlar, ne kadar anlaşılır şeyler yazarlarsa yazsınlar, yalınlığı değil, olsa olsa basitliği yakalarlar.
Necati Cumalı'nın, Sabahattin Kudret Aksal'ın, Cahit Külebi'nin dupduru akan şiirleri yalın şiirlerdir. Ama Ahmet Muhip Dranas'ın, Cemal Süreya'nın, Enis Batur'un imgelerle, özel göndermelerle yüklü şiirleri de yalın şiirlerdir.
Yalınlık şiirin mantığında gizlidir.

***

Neden okuyoruz?
Yurdumuzda okuma oranı düşüyor mu?
Dünyada ne kadar düşüyorsa, bizde de ancak o kadar düşüyor. Daha fazla değil.
Hep örnek verilir Batıdan... Herkes otobüste, metroda kitap okuyor diye. O kadar yolculuk ettim, öyle herkesin taşıtlarda kitap okuduğunu görmedim.
Hem İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de gelin de okuyun bakalım. Ne kitap okuması, ayakta duracak yer bulmanız mucize.
Şiir kitaplarını düşünün. Bizde bir şairin ilk kitabı genellikle 1000 basılıyor. İngiltere gibi bir ülkede W.H. Auden gibi ünlü bir şairin kitabının baskı sayısı 2000. Üstelik İngiltere dışında, Türkiye'de bile satılıyor bu kitaplar.
Orhan Pamuk'un, Mina Urgan'ın okur yelpazesi, birçok Batılı yayıncının bile dudaklarını uçuklatır.
Bizdeki sanat dergilerinin, edebiyat dergilerinin satışları, başka birçok ülkedeki örneklerinden daha yüksek.
Ya yayımlanan kitap sayısı? Her ay yüzlerce kitap yayımlanıyor. Bunların her biri, ama az ama çok, belirli sayıda okura ulaşıyor.
Üstelik nasıl bir ortamda? Televizyonlarda kültür programlarına hasret kaldığımız bir ortamda.
Düzeyi sürekli düşüren amansız bir yarışma ortamında. Köşeyi dönmek uğruna her şeyin "mubah" sayıldığı bir ortamda. Aydın olmanın küçümsendiği, hor görüldüğü bir ortamda.
Böyle bir ortamda, aslında "Neden okumuyoruz?" diye değil, "Neden okuyoruz?" diye, "Nasıl oluyor da hâlâ okumayı becerebiliyoruz?" diye sormak gerekir.
***

O. Henry'nin öyküleri
En sevdiğim öykücüleri saymamı isteseler, ilk beş arasına O. Henry'yi mutlaka koyarım. Dönemini, çevresini onun kadar başarıyla anlatan pek az yazar vardır. 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarının ABD'sini, özellikle New York'unu, inanılmaz çizgilerle ölümsüzleştirmiştir.
Olağandışı rastlantıları sıradan olaylara dönüştürmekte onun üstüne yoktur. En acımasız gerçekleri eğlendirerek yansıtmakta da. Üç-beş sayfada unutulmaz karakterler yaratır. Ayrıntılarla sapasağlam bir bütünlük kurar. Dili kullanma açısından da büyük ustadır. Kendine özgü anlatımı, gazeteciliğinden kaynaklanan yalın bir çizgide akar gider.
Öykücülüğü bir akım içinde yer alarak değil, tek başına etkileyen, değiştiren yazarlardan biridir O. Henry.
1862'de doğmuştu. Beş yıllık bir okul yaşamı oldu sadece. On beş yaşında çalışmaya başladı.
Kısa sürelerle neredeyse her türlü işi yaptı. Bir bankada çalışırken hırsızlıkla suçlandı. Orta Amerika'ya kaçtı. 1897'de dönüp mahkeme karşısına çıktı. Beş yıla hüküm giydi. Üç yıl yattıktan sonra salıverildi.
O arada kısa öyküler yazmaya başlamıştı. New York'ta bir gazeteye, "New York World"e götürdü onları. Her hafta bir öyküsü yayımlandı. 1910'da veremden ölünceye kadar yazmayı sürdürdü.
Ülkemizde de sevilen bir yazardır O. Henry. Çocukluğumda Remzi Kitabevi'nde Bolivar İki Kişiyi Çekemez'ini, gençliğimde Varlık Yayınları'nda Son Yaprak'ını, Yeşil Kapı'sını büyük keyifle okuduğumu hatırlıyorum. Şimdi bir O. Henry daha var önümde: Dünya Vatandaşı (Can Yayınları). Çeviri Püren Özgören'in. Öyküsever bir dostunuz ya da bu sanat dalına ilgi duymasını istediğiniz genç bir tanıdığınız varsa, armağan etmek için birebir.
Keşke bir yayınevi çıksa da, O. Henry'nin bütün öykülerini düzenli biçimde yayımlasa. Ne güzel olurdu. Çoğumuzun "magazin yazarı" diye burun kıvırdığı has bir sanatçıyı daha ciddiye alır, daha iyi tanırdık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA