Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Post-Amerikan eksen kayması

WASHINGTON

Amerika'da Barack Hüseyin Obama'nın 2008 seçimlerini kazanmasından sonra yaşanan o büyük umut ve heyecan fırtınasının yerinde şimdi yeller esiyor. Ülke genelinde derin bir karamsarlık ve moral bozukluğu var. Akademik konferanslarda, düşünce kuruluşlarında, hatta devlet için yazılan siyaset planlama raporlarında bile hep aynı kavrama rastlıyorsunuz: "post-Amerikan dünya". Yani Amerika sonrası dünya. Post- Amerikanizm "ABD çöküyor" anlamına gelmiyor tabii ki. Ama ABD'nin artık ciddi bir inişe geçtiği de açıkça ortada. 1945 sonrasında kurulan o bizim bildiğimiz Amerika merkezli ekonomik ve siyasal küresel düzen yok artık. Çok kutuplu hassas güç dengeleri üzerine kurulu yeni bir dünya düzenine doğru hızla yol alıyoruz. Bu yeni dünya düzeninde küresel anlamda bir "eksen kayması" var. Dünyanın ekonomik ve siyasi güç dengeleri Kuzey ve Batı ekseninden hızla Doğu ve Güney eksenine doğru kayıyor. Yani Avrupa ve Amerika'nın 17. yüzyıldan bu yana kurmuş oldukları küresel hâkimiyet yavaş yavaş sona eriyor. Avrupa ve Amerika güç kaybederken Asya ve Brezilya güçleniyor.
Türkiye'nin hem ekonomik hem de dış politika açısından stratejik önem kazanması bu büyük resmin bir parçası. Geçen hafta John Ikenberry, Steve Walt, Joseph Nye, John Mersheimer ve Frank Fukuyama gibi akademisyenlerle "Post-Amerikan Dünyada Yükselen Güçler" konulu bir seminerde Hindistan ve Brezilya ile beraber Türkiye'yi de ele almamızın nedeni de zaten bu. Doğu'ya ve Güney'e doğru eksen kayması, küresel platformda yaşanan yadsınamaz bir olgu. Bu eksen kaymasının motorları Asya'nın yükselen güçleri olarak Çin ve Hindistan. Bu iki ülkenin toplam nüfusu 3 milyara yaklaşıyor. Yani Amerika'nın 10 misli. Brezilya'nın 200 milyonluk nüfusu ise Batı Avrupa'nın toplamı kadar. Ekonomik büyüklük olarak Çin 10 yıl sonra ABD'yi geçmiş olacak. Hindistan ise hem ekonomik açıdan hızla büyüyor, hem de dünyanın en büyük nüfuslu demokratik ülkesi. Demokrasi Hindistan'ın en büyük avantajı. Zira Hindistan bir demokrasi olduğu için, Çin'den daha istikrarlı bir siyasi geleceğe talip. Çin'de orta sınıf güçlendikçe ve kapitalist ekonomi geliştikçe, tek partili komünist-otoriter düzeni korumak zorlaşacak. Bundan 20 yıl sonra Çin'de potansiyel olarak çok ciddi siyasi sorunlar başlayabilir. Oysa Hindistan'da böyle bir siyasi risk daha az. Bu nedenle uzun dönemde Hindistan, Çin'den daha başarılı bir model olabilir.
Öte yandan Çin, askeri açıdan Hindistan'dan fersah fersah güçlü
. Amerika ve Çin arasında Pasifik'te ciddi bir rekabet var. Japonya, Kore ve Avustralya üzerinde gittikçe artan bir Çin ekonomik ve stratejik etkisi var. Amerika biraz da bu nedenlerle post-Amerikan dünyada Çin'i dengelemek için Hindistan'a yaklaşıyor. Yani Çin'e alternatif arayışı ABD'yi Hindistan'ı desteklemeye itiyor. Geçen hafta yaptığı Hindistan ziyareti sırasında Obama'nın BM Güvenlik Kurulu'na daimi üyelik için Delhi'ye verdiği destek sözünü bu bağlamda görmek gerek.
Sonuç olarak Post-Amerikan dünya Çin ve Amerika arasında hassas dengeler üzerinde yürüyor. Bunu daha şimdiden ekonomik platformda görüyoruz. Ekonomik düzenini düşük faiz ve yüksek borç sarmalı içinde çevirmeye alışmış bir Washington var karşımızda. Borç içinde olmasına rağmen tarihinin en düşük faiz oranına sahip Amerika. Peki bu çark nasıl dönüyor? Nasıl oluyor da Amerika bu kadar ucuza, düşük faizle borçlanıyor? Cevap basit. Çin'in sürekli olarak Amerikan hazine bonosu alması sayesinde. Peki, Çin neden getirisi düşük Amerikan bonosu alıyor? Cevap gene basit: Çin'in istihdam dengesi ABD'nin tüketim oranına bağlı. Doğu'ya doğru kayan bu post-Amerikan eksen ve denge bakalım daha ne kadar devam edecek? Çin, ABD'ye olan ekonomik bağımlılığını kırdığında işler yepyeni bir ivme kazanacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA