Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Her şeyi bırakın koşun.. Hemen!..

Nasıl bir rüya alemine daldım gittim, anlatmam mümkün değil.. Hani "Sürsün gitsin bu rüya.. Uyandırmayın" diye bir şarkı vardır, öylesi..
Monet'nin Bahçesinden kendi bahçeme attım, kendimi.. Bez koltuğuma çöktüm.. Karşımdaki minik ormanıma ve altındaki rengarenk çiçeklere daldım gittim, iki saat.. Bahçe aşığı Monet'yi düşündüm. Adam öyle bir doğa ve renk aşığı ki, geniş bahçeli eve yerleştiğinde bahçıvanına emir vermiş.. "Bu bahçeye öyle bitkiler ekeceksin ki, 12 ayın hepsinde bu bahçede renk olacak.. Bir çiçeğin mevsimi geçerken, bir başka tür açacak.."
Bir gölet yaptırmış bahçesine, aşığı olduğu nilüferleri yetiştirmek için ve nilüfer boyamış, durmadan.. Güneş doğarken, batarken.. Yağmurda, fırtınada, en güzel baharda, her mevsim, her ışıkta nilüferler..
Yani bir sergi bu kadar da sarar bir insanı..
Bakın abartmıyorum..
Bu ülke tarihinde açılan en büyük sergi bu.. Bir yığın talihli olay ve akıllara seza bir yönetim başarısıyla Türkiye'ye geldi, bir daha böyle bir şans yakalamamız zor..
Onun için koşun, hemen koşun.. Hafta sonu ailenizi alın, çocuklarınızı alın koşun.. Öğrencilerinizi alın koşun..
Sabancı Müzesi'ne, Monet Sergisi'ne koşun..
Bu ülkede daha evvel büyük sanatçıların önemli eserleri sergilendi, ama bir iki örnek.. Raffi Portakal'ın çabalarıyla.. Ya da.. Gene başta Sabancı Müzesi, dev sanatçıların büyük sergilerini de açtılar.. Roden, Picasso, Dali gibi.. Ama sundukları eserler, bu sanatçıların satamadıkları için ailelerine miras kalan önemsiz yapıtları, eskizleri falandı. Bir büyük yapıtlarını görememiştik. Çünkü onları sergilendikleri müzelerden çıkarmak nerdeyse imkansızdı. Bir veya ikisini bin bir gayretle alabilirdiniz ancak. O da akıllara seza bir kira ve daha da akıl durduran sigorta primleri ödeyerek..
O zaman Monet'nin hem de en ünlü eserlerinin pek çoğu, nasıl Türkiye'ye geldi, gelebildi?.
Müze yöneticisi Dr. Nazan Ölçer'in yanaklarını bin defa öpmek istedim. Başaran o.. Ve de tabii, Ölçer'in arkasında, maddi manevi büyük bir destekle duran aile.. Sakıp Ağa'mın en büyük hayallerinin gerçekleşmesini sağlayan aile..
Monet, eserlerine kıskanç bir ressam.. En sevdiği, en beğendiği eserlerini satmaya kıyamamış. Kendisine saklamış.. Picasso'ya, Dali'ye benzemiyor yani..
O devirde Monet'nin adını koyduğu Empresyonizm/ İzlenimcilik eleştirmenler tarafından fevkalade aşağılık, sanata ihanet falan diye karşılanıyor. Yıllarca hiç biri tek eserini satamamış, Monetler, Pisarrolar, Cezanelar, Degaslar zaten..
Yani bu devrin eleştirmenleri, bizler, gökten inmiş melekleriz onların yanında.. Nasıl acımasızca, alenen hakaret etmişler, eleştiri diye..
Monet ve arkadaşlarının yaptıkları, resmi stüdyodan doğaya çıkarmak.. Şövalyelerini (Tuvali yasladıkları destek çubukları) güneş ışığının altına kurmuşlar. Işığın gelişi ve yansımasına göre, bakılan nesnenin nasıl renk değiştirdiğini, nasıl başka gösterdiğini tabloya yansıtmışlar.. Rivayet olunur ki, izlenimciler güneşin altına yerleşince, kurumaya başlayan yağlı boyalarını korumak için, tüpü icat etmişler.. Boyanın kullanılacağı kadar tüpten sıkılması, onların işi.. Çizgiyi unutup fırça darbeleriyle "İzlenimler"ini boyamışlar..
Resmin bakılan şey değil, bakanın nasıl baktığı, yani ya "İzlenim" olduğu devrimci düşüncesini ortaya atmışlar.. Lanetlenmişler.. Bu da eserlerini satmaya kıyamayan Monet'nin işini kolaylamış. Ölünce tüm eserleri, oğluna miras kalmış..
Onun da çocuğu yok.. O da hepsini yaşadığı Paris'teki bir semtin müzesine armağan etmiş.. Yani en güzel Monetler o mütevazi müzede..
Bu eski, köhne müzenin 2012 yılında restore edilmesine karar verilmiş. Çalışmalar uzun sürecek. Tüm tablolar toplanırken, olayları öğrenen Dr. Ölçer devreye girmiş.. El mi yaman, bey mi yaman.. Depolarda bekleyeceğine, gelsin dünyanın en güzel müzelerinden birinde Türk insanının ve İstanbul'da dünyanın dört bir yanından gelenlerin önüne çıksın.. Pazarlıklar, büyük paralar, ikna etmeler falan filan.. Mucize gerçekleşmiş.. Koca Himalaya Dağları, zirvesi Everest dahil Emirgan'a gelmiş konmuş..
Dağ ayağınızda, ömür boyu değil, kuşaklar boyu bir defa olacak bir şey.. Yapacağınız ona gidivermek..
Hadi, hala ne duruyorsunuz?..

***

(Şalom'un örnek yayıncılığını anlatma sözü vermiştim bugün için. Ama onu hafta arası yazsam da olur.. Hazır havalar güzelken, hafta sonu İstanbullulara faydam olsun diye ve de heyecanımdan Monet'yi öne aldım. Özürler..)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA