Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

İstanbul’da klakson yasağı var, ama vali yok!.

Pazar günü, İstanbul'un düştüğü hali göstererek sizi biraz neşelendirmek istemiştim.
Yarım sayfa reklam gelince, güldüğümüz ağlanacak halimizi gösteren fotoğrafı küçük koymuşlar, mecburen ve asıl mizah, direkteki levhada okunmaz olmuş..
Yazım şöyleydi, pazar günü..

***
Valla Kuantum Fiziği kuramı mı, yoksa Stephen Hawking'in teorisi mi kesin emin değilim. Ama derler ki..
"Evren'de tespit edilen en kısa zaman, Trafik lambasında yeşil ışığın yanmasıyla, arkadaki arabanın korna çalması arasında geçen süredir." Hafta ortasında Fatih'teydik ya..
Vatan Caddesi'nde kırmızıda beklerken, Caner bu fotoğrafı çekti.."
***
Fotoğraf da bu.. Bugün dilerim büyük koyarlar da, kırmızı yanan ışığın hemen sağında ve altında duran levhayı fark edersiniz. Ben her ihtimale karşı üzerinde yazanı da söyleyeyim bu defa..
"Yeşil Işık Yandığında Klakson Çalmayınız!." Sabahtan akşama günde yüzlerce, binlerce çalan klakson esnafı canından bezdirmiş olmalı ki, bu levhaları her trafik lambasının yanına koymuşlar, ya da koydurmuşlar.
Aslında bu levhaya gerek yok.
Çünkü İstanbul'da klakson çalmak zaten yasak!.
Yasak da uygulayan, uygulatan yok..
Çünkü, İstanbul'da "Vali" yok!.
Bir zamanlar vardı..
Şimdi yok!.
Ben çocukken, İstanbul'da çok ünlü bir vali vardı.. Söyleyince hemen hatırlayacaksınız.
Fahrettin Kerim Gökay!. (Bugünkü valinin adını bilen var mı, içinizde?.
Niye bilmiyorsunuz acaba, hem de Ohal yetkileri ile donatılmış, hem de nasıl güçlü valiyi?.) 1949'da ben ilk sonda iken göreve geldi, 1957'ye, ben liseyi bitirene kadar kaldı.
İstanbul'a yaptıkları ciltler dolusu kitap olur. Ben konumuzla ilgili kısmını anlatayım.
Prof. Gökay, adının başındaki sıfatı, Tıp Doktoru olarak kazanmıştı. Uzmanlık Dalı Akıl Sağlığıydı. Ruh Doktoru'ydu yani. Ve bir Ruh Doktoru olarak Gürültü Kirliliği'nin insanın en büyük belası olduğunu biliyordu. Vali olunca, İstanbul'un gürültüsünü olduğunca azaltmaya karar verdi. Aldığı en önemli karar da Klakson Yasağı oldu.
O zaman İstanbul'da kaç araba vardı ki, demeyin. Kulağınızın dibinde çalan o rezil ses zararlıydı işte.
Ben o devirde İstanbul'a pek gelmedim.
Bunları gazetelerde okurdum..
Fahrettin Kerim, görevi 1957'de Mümtaz Tarhan'a devrettiğinde, ben de İstanbul Üniversitesi'ne girdim.
Laleli'deki Edebiyat Fakültesi'ne..
İngilizceyi çok iyi öğrenmek istiyordum da..
Kadıköy'de, bende çok hakkı vardır, Necati Dayımda (Bilgiç) kalıyordum. Her sabah yolum şöyleydi..
"Altıyol'dan koşarak Karaköy İskelesine inmek. Vapurla karşıya geçmek. Karaköy'den Beyazıt dolmuşuna binip, Laleli'de inmek.." Dönüşte gene dolmuşla bu defa Cağaloğlu.. Yeni Sabah'ta dayıma uğramak. Gece bir vakit işler bitince, Karaköy'e dolmuş..
Sonra vapur. Sonra eve yürüyüş.."
Bütün bu yolculuklar boyunca, klakson sesi duymazdım.. Neden?.
Mümtaz Tarhan öyle bir valiydi ve "Kirlilik"le öyle savaşıyordu ki..
Yanılıp da yere mi tükürdünüz, anında biri bitiyordu başınızda.. Anında peşin ceza.. Yoksa cezayı ödeyecek 10 liranız doğru karakola..
Kornaya mı bastınız.. Gene anında ceza.. Her kavşakta, her otopark civarında mutlak polis olurdu.
Mümtaz Vali, "Devlet yasağı lafta kalmaz" derdi.
Bazen öyle durumlar olurdu ki, yol tıkanırdı mesela.. Korna çalmak zorunlu hale gelirdi nerdeyse..
Ama kimse çalamazdı. Tarhan Vali öyle belaydı. Ne yapardı sürücüler o zaman..
Yaşayanlar hatırlayacaklar.. Sürücü camı indirir, sol kolunu çıkarır ve kapısının dışına güm güm vururdu.. Önünde duranı öyle uyarabilirdi ancak insanlar..
Korna çalarak değil, kapıya el vurarak..
İstanbul'un bu kadar temiz ve bu kadar sessiz olduğu bir dönem daha hatırlamıyorum.
Demek istediğim!.
Bir kentin sahibi olursa, orda "Devlet" olur. Sahibi olmazsa, "Ohal, bu hal, şu hal" yetkileri de verseniz, İmam bugünkü gibi bildiğini okur..
Bu kentin Valisi, evinin olduğu Vali Konağı Caddesi'nde, Nişantaşı Kavşağına, günün kendi seçtiği bir saatinde benimle buluşur mu?. O kavşakta 24 saat korna sesi kesilmez.
Onlarca korna birlikte çalarlar üstelik.
Orada yaşayan insanların, esnafın ruh halini bir düşünün!.
Bu yazı da hiçbir işe yaramayacaktır.
Hazret aldırış bile etmez..
O zaman niye yazdım?.
İçimi boşaltmak için..
Ruh Doktoruna gitsem, divana uzanıp anlatsam, tonla para vereceğim, seans başına..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA