Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Sanata saygısı olmayan lanet olasılar!.

Hep anlatırım.. Ağbim ve ben Nâzım Hikmet'i şiirlerini dinleye dinleye ezberleyerek tanıdık ve sevdik, çocukluğumuzun Bandırması'nda..
Her cumartesi gecesi bizim evde toplanarak sabaha kadar onun şiirlerini ezberden okuyanlar, daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi'ni kuracak Alpaslan Türkeş'le, babam Fuat Uluç'tu.
Aslan Amca, "Turancılık"la suçlanmış, o zaman "Tabutluk" denen, İstanbul Emniyeti Siyasi Şubesi'nin Sansaryan Han'daki feci hücresinden çıkıp gelmişti Ankara'ya.. Öyle milliyetçiydi yani.. Bana Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" kitabını hediye eden ve ilkokul ikide okumamı sağlayan Aslan Amcamdı, o.
Bu iki hem de nasıl milliyetçi insan, komünist ve vatana ihanetle suçlanıp hapse atılan Nâzım'ın şiirlerini ezber biliyor ve her fırsatta okumaktan nasıl zevk alıyorlardı.
Ağbimle konuşurduk aramızda, şaşkın şaşkın.. Sonunda sorduk babama..
"Sanat ayrı, fikirler ayrıdır" dedi, bize..
"Nâzım'ın komünist olması, onun büyük sanatçı olduğu gerçeğini değiştirmez.
Şiirlerine bayılır, ama fikirlerine deli olurum..
Bu ikisini ayırın her zaman.." Uzun uzun anlattı. Bir de anekdotla bitirdi.
Komünist ve Ateist Nâzım'ı ziyaret etmeye en yakınlarının bile korktuğu o günlerde, milliyetçi ve mukaddesatçı şair Necip Fazıl sık sık hapishanenin yolunu tutarmış, arkadaşını görmek için.
Bir defasında takılmış içerdeki arkadaşına..
"Ben İsmet Paşa'nın yerinde olsam, önce seni asar, sonra da gider mezarında ağlardım."

***
Yıl 1964.. Bir gece aile dostumuz Cengiz Kardeşimin sahibi ve yöneticisi olduğu Bulvar Palas'taki gece kulübünde eğleniyoruz. Kulübü yöneten de gene arkadaşımız, hatta uzaktan akrabamız Erkan Özerman.. Bir ara koşarak bana geldi..
"Şimdi öğrendim" dedi.."Susuz Yaz Berlin Film Festival'inde Altın Ayı ödülünü almış.." Nasıl sarılıştık birbirimize..
Türk Sineması'nın muhteşem zaferiydi bu.. "Muzaffer Tema Hollywood'a gitti. Orda bir filmde bir sahnede iki dakika baş kadın oyuncu ile dans etti" diye övündüğümüz yıllar..
Cannes'dan sonra en büyük dünya festivali Berlin'de "En İyi Film Ödülü" almak ne demekti?. "Türk" adını, "Türk Sineması"nı dünyaya duyurmak?.
Filmi, baş oyuncusu Ulvi Doğan bin cambazlıkla ülkeden çıkarıp Berlin'e götürmüştü ki, o da ayrı film olur..
Daha sonra Cannes'da Altın Palmiye alacak Yol filmini de kaçak götürmüştük Avrupa'ya, 1982'de..
Demokrat Parti iktidarında yasaklanan Yılanların Öcü, askeri rejimin devlet başkanı Cemal Gürsel'in emri ile gösterime girebilmişti.
Bunlar bugün olsaydı mesela, neler neler olurdu hele bir düşünün..
Susuz Yaz Berlin'de büyük ödül alırken, onun o zaman daha 16 yaşında olan baş kadın oyuncusu Hülya Koçyiğit de, hem oyunculuğu hem güzelliğiyle, hem filmin gösterildiği Avrupa ülkelerinde, hem de yurt içinde gönülleri fethetmiş, setten sete koşmaya başlamıştı.
Televizyon için olanlar dahil, tam 179 filmde oynadı.
Bu büyük ve deneyimli sanatçının "Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu" üyeliğine atanması, Türk Kültürü ve sineması adına ne kadar büyük şanstı, bir düşünün..
İşte bu Hülya Koçyiğit, bu kurulun toplantısına giderken düştü ve talihsizliğe bakın, ayağını kırdı..
Ne mi oldu?.
"Geçmiş olsun" mesajları yağmadı hayır..
"Cumhurbaşkanlığındaki işine koşarken düşen.." diye başlayarak "Oh oldu.. İyi oldu.. Gebersin" diye biten bir sosyal medya trollerinin lincine uğradı..
Neydi günahı?.
Cumhurbaşkanlığı tarafından kurulan bu fevkalade önemli Kültür ve Sanat Kurulu'na üye olması.
Kuran Cumhurbaşkanı Ak Partiliydi. O zaman bu kurul da, bu kurula üye olanlar da Ak Partiliydi. O zaman kahrolsunlardı, tabii..
Bakar mısınız?.
Bu olay tek değil.. Yavuz Bingöl gibi bir başka büyük sanatçı da ayni kurula üye olduğu için linç edildi.
Diyelim Hülya ve Yavuz sağ görüşlü..
Değiller ya.. Diyelim öyle..
Solcu oldukları çok iyi bilinen sanatçılar, mesela Bülent Ortaçgil, mesela Derya Köroğlu, mesela en son Erdal Beşikçioğlu'nu da linç etmeye girişti, o sosyal medya denen zehirli gaz bataklığı..
Solcuların suçları ne peki?.
Bu elinde tuttuğunuz gazeteye röportaj vermeyi kabul etmeleri..
Ulan, sağcı diye yerin dibine soktuğunuz gazete, sizden birinin görüşlerini yayınlıyor işte.. Sevinsenize.. Bu gazete sanatçılar arasında ayrım yapmıyor. Kapısını herkese açıyor, mutlu olsanıza..
Hayır.. Onların lisanında mutlu olmak yok.. Onlar linç etmek için varlar.. Maçlara, kendileri, rakip fark etmez, birini bulup yuhalamak, ıslıklamak bu yolla boşalarak cinsel tatmine ulaşmak için giden zavallılarla ayni tekneden bunlar..
Ancak küfür, linç ettikleri zaman boşalabilen zavallı yaratıklar bunlar..
Bir tek bana sövemiyorlar..
Sövemezler, çünkü okumuyorum. Sosyal medya ile zerre ilgim yok. Hesabım yok.
Hiçbirinin de takipçisi falan değilim.
Öyle olunca, bütün sövmeleri ellerinde patlıyor..
Haberim yok. Umurumda da değil.
Çünkü onların tıynetlerini de, amaçlarını da biliyorum.
Amaçları bu linç hamleleriyle bu medyada yer almak.. Gündem oluşturmak.
Başarıyorlar da..
Dün mesela Günaydın ekimiz bunları "Kapak Haberi" yapmış.. Ne zevklenmişlerdir kapakta, içerde nerdeyse bir sayfa yer kapladıkları için..
Medya olarak söz birliği yapmalı, medya olarak bu linççilerin tuzağına düşmemeli, onları asla ve asla haber yapmamalıyız.
"İt ürür, kervan yürür" der geçersek, kahrolurlar.
Zehirli fikirleri içlerinde patlar, kendilerini sokan akrepler gibi.. Hani Nâzım tarif etmişti ya!. Hani Yves Montand da ondan muhteşem bir şarkı yapmıştı ya..
"Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin, akrep gibi."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA