Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bu Şenol’la mı, Euro 2020’ye gideceğiz!..

Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize!.
"Hıncal herkesin yazdığının tersini yazar!."
Yazmayıp ne yapacağım!.
Türkiye- İzlanda maçının bittiği saatlerde "Millet hele bir Euro 2020'de finale yükselme keyfini yaşasın, eleştirilerimi haftaya kaleme alırım" demiştim.
Sabah gazetemi açtım ki, baştan aşağı, Milli Takım da değil, Şenol Güneş destanı yazmış hemen herkes..
Tamam.. Finale kaldık, güzel..
Hatta Avrupa'da başarıya hasret milletim için güzel ötesi de, bu ne?.
Milli takım, Şenol sayesinde değil, "Şenol'a rağmen" finale kaldı.
İzlanda maçını kaybetmek için elinden geleni yapan ve tam da İzlanda'nın istediği futbolu oynayan Şenol'a rağmen..
Yahu hem de geri gelmez şekilde gidiyordu maç, bitime beş dakika kala, kalecimiz Mert Günok'un yediği golü, Merih akıllara seza bir refleksle tam da çizginin üzerinden çevirmese..
Düşünün.. Bitmez, tükenmez, geçmez son beş dakika içinde TRT spikeri dakka değil, nerdeyse saniye başı "Dünyanın en zor puanını alıyoruz" diye gırtlağını yırttı, kaç defa..
Nedir o, geçmeyen saniyeler biterse alacağımız "Dünyanın en zor puanı?." Avrupa futbolu deyince, değil ilk ona, ilk yirmiye girmesi zor İzlanda önünde, kendi sahamız ve 50 bin seyircimiz önünde berabere kalabilmek.
Ayıptır yahu!.
Ben başka maç mı seyrettim gene!.
İzlanda'nın hem de Ali Sami Yen'de Türkiye'yi yenme şansı var mı, normalde?.
Ama Şenol Güneş kafası..
Korkaklığı bir türlü üzerinden atamayan Şenol Güneş kafası..
Beraberliği kafasına koymuş. Tam da Fatih Terim usulü yana, geriye paslarla vakit, vakitle beraber futbolu da öldürmek.. Taç dahil her atış 30 saniyeden önce yapılmıyor.. Kaleci Mert Muslera'dan beter. O hızlı top çıkaran, oyun kuran kaleci gitmiş, oyun öldüren birisi gelmiş.
İzlanda Türkiye'yi Ali Sami Yen'de nasıl yener?.
Türkiye gol atmayı düşünmezse..
Türkiye yana, geriye anlamsız top dolaştırma oyunu oynarsa..
Çünkü üst düzey futbolcuları pek yok ama, müthiş hızlı oynuyorlar ve topu kaptılar mı, 10 saniyede üç pasla rakip kaleye iniveriyorlar..
İzlanda Hocası Şenol'u bizden iyi analiz etmiş. Hesaplarını da "Korkak Şenol futbolu" üzerine kurmuş.
Son 10 dakikada başarmasına kıl kaldı kaç defa, Şenol topa basan, ileriye taşan bütün forvetleri çıkarıp yerlerine bek sokarken..
Bir tek Burak oyunda kalabildi. Hayır, forvet değil, savunma adamı olduğu, kalemize atılan duran toplarda kafayla top çıkaran en iyi futbolcumuz olduğundan.
Yahu Şenol Hoca!. Bu maç, bu avucumuzdaki Avrupa bir kaza golüne bırakılır mı?.
Şimdi bu kafa, bu futbolla Euro 2020'ye gitsek ne yazar, gitmesek ne yazar?.
Gazeteye geldim. Bu yazıyı yazmak için bilgisayarımın başına oturdum. Cebime bir mesaj düştü..
Çeyrek asırdan fazla Avrupa'da yaşayan, büyük futbol meraklısı olduğu için, Avrupa'da her önemli maça giden, Galatasaray'ın İstanbul maçları için kombinesi olan ve her Ali Sami Yen maçına gelen Doktor Erdoğan Karatay'dan..
"Bu Şenol Güneş, gerçekten antrenör falan değil!."

*

Konumuzla doğrudan ilgili değil ama, Fatih Portakal'a da bir sorum var. Niyesini o ve Fox Ana Haber izleyicileri anlar..
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şeref Tribünü'ne girdiğini görünce, maçı İzlanda'nın kazanmasını istedin mi, doğru söyle!."

***


Utanma özürlü adam!..

İstanbul'un gurur mekanlarından Borsa'yı işleten Rasim Özkanca'nın, Lütfi Kırdar tesislerini bırakma kararı verdiğini yazmıştım, dün.
Özkanca "İşletmeyi Belediye'den kiralayan TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) yıllardır biriken borçlarını ödemedi. Oturduk, yeniden yapılandırdık. Ama taksitleri de ödeyemediler. Oysa ben Kırdar'da yapılan her toplantı, galaya servis yapmaya devam ediyorum. Para alamıyor, durmadan yeni masraflar yapıyorum. Dayanma gücüm bitiyor. Bırakma kararı aldım" demişti.
Yazının çıktığı bütün gün, TÜRSAB Başkanı'nın beni aramasını bekledim.
Başaran Ulusoy'a kadar bütün TÜRSAB Başkanlarını tanırdım. Dostlarımdı.
Hele turizm benim baş konularımdan olunca.
Bu yenisini hiç görmedim, duymadım.. Firuz Bağlıkaya mı imiş, neymiş adı..
Niye tanışmadığımızı da anladım tabii.. Böyle bir yazıdan sonra da aramaz, açıklama yapmak istemezse eğer?.
Dün sabah gazeteye gelirken bir arkadaş aradı.
"Turizm Güncel diye bir site var. TÜRSAB Başkanı sana sallamış" dedi.
Gazeteye geldim. Buldurdum yazıyı.. Şöyle..
"TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Firuz Bağlıkaya, Borsa'nın mekanı kendi isteğiyle tahliye etmek istediğini belirtti. 'TÜRSAB mali sıkıntı içinde ve UKTAŞ'taki borçlarını ödeyemiyor. Borsa'yla ilgili borçları yapılandırdık ve bir plan dahilinde ödüyorduk. Ancak kendileri çıkmak istedi. Sanırım mekana kimse talip olmaz diye bekliyorlardı. Bir anda 10 tane talipli birden çıkınca paniğe kapılıp yazı yazdırıyorlar' dedi.
Uluç'un yazısında bahsettiği, 'Bakan Ersoy olaya el koyacak' ifadesiyle ilgili sorumuza da yanıt veren Bağlıkaya, 'TÜRSAB ile ilgili onlarca sorun dururken sıra Borsa Restaurant'a mı geldi. TÜRSAB'ın gelir getirici işleri elinden alındı, Bakanlığın bunlarla ilgilenmesi gerekirdi. Libya ve Irak vizesi işi elimizden alındı. Biz oradan gelen parayla 4-5 ayda TÜRSAB'ın eski döneminden kalma borçların 30 milyon lirasını ödedik. Ancak bu iki ülkeye vize işinde TÜRSAB'ın kotasını sıfırladılar, özel şirketlerin kotasını arttırdılar. Cer Modern'i elimizden alıyorlar.
Bakanlığımızın öncelikle bu konularla ilgilenmesi gerekir' ifadelerini kullandı."

*

Şimdi neden "Utanma Özürlü" dediğimizi anladınız herhalde, bu Firuz Bağlıkaya nam zat, için..
Yazdıklarımın hepsini, ama hepsini, cümle cümle doğruluyor açıklamasında.
Borsa'ya olan borçlarını ödeyemediklerini, Rasim'in kendisinin ayrılmayı istediğini itiraf ediyor ve sonra hiç utanmadan bana saldırıyor..
Beni, "Yazı yazdırılan" kalem yapıyor!.
60 yıllık gazeteci, köşe yazarı bir insana daha ağır bir hakaret nasıl yapılır?.
Firuz Efendi, madem öyle, sen de deneseydin ya yazdırmayı!.
Geçtik yazdırmayı, neden arayıp bana açıklama yapmadın da, internete sığınıp saldırdın ha..
Sade bana saldırsa iyi.. Turizm Bakanlığı'na da giydirmiş.
Türkiye turizmde rekor üstüne rekor kırarken, 10 bine yakın üye acentası olan TÜRSAB borç içinde yüzüyormuş. Bunun suçlusu da Turizm Bakanlığı'ymış, iyi mi?.
Adam gerçekten Utanma Özürlü!.
Devlet sana tonla para ödemezse, borç batağında iflas edeceksin öyle mi?.
Böyle Sivil Toplum Örgütü olur mu?.

*

Bu arada.. Bana bugün yazdırılan yazıyı da oku, Firuz Efendi.
"Efendim TÜRSAB'çılar Rasim'i çıkmaya zorlamak için kasten ödeme yapmıyorlarmış. Rasim kendi isteği ile Lütfi Kırdar'ı boşaltırsa, mekanı hemen kendi adamlarına önemli bir rant karşılığında kiralayacaklarmış.."

***


Okurlardan satırlar...

Okurlarımdan gelenleri kendim okuyor, gerekenlere yanıt da veriyorum. Düşündüm..
Zaman zaman onlara bu köşede de yer vermeye karar verdim. İşte bu haftadan seçtiklerim..

*

"Teşekkürlerim Turizm Bakanı Ersoy'a" başlıklı yazınız, bu beni bir anda 40-50 sene evvele götürdü. Rahmetli babam bizi kış akşamları uçakların kalkış ve inişlerini göstermek için Yeşilköy'e götürürken Londra Asfaltı üzerindeki Ömür'de sahlep içerdik. Cumartesi akşamları Emirgan'daki Abdullah Lokantası'na giderdik. Ne oldu bu ikisi?. Tabii yazık oldu.
En azından Beyti - Borsa yaşasın ki arada sırada biz de o eski İstanbul günlerimizi anımsayalım.
Turgay Özen

*

Paşabahçe vapurunun yeniden kazandırılacağından bahsetmişsiniz.
İyi bir haber. Üçüzlerinden Fenerbahçe vapuru Rahmi Koç Müzesi sahilinde sergileniyor.
Fuat Koray

*

12 Kasım yazınıza istinaden.. Güncel ölümlere değinirken merhum Mümtaz Soysal Hoca'ya hiç değinmemişsiniz. Bence o da sizin köşenizde zikredilmeyi fazlasıyla hak eden biri. Tabii bu insani olarak görüşüm.. Siz hiç göz önüne almayıp atlamışsınız.
Hakan Erzak
.......................
Sevgili Hakan, "Atladım" değil, bilerek yazmadım. Gerek Mülkiyeli, gerek Yankıcı ve Cumhuriyetçi olarak uzun süre yan yana çalıştığım Mümtaz Hoca'yı yakından, çok yakından, özel yaşamına varıncaya kadar tanıdım.
"Ben ölülerinizi rahmetle anınız"a inanan bir Müslüman, bir büyük Müftü torunuyum.
Ama hayatta, düşündüklerimin, bildiklerimin aksine de tek satır yazmadım.
Bilmem anlatabildim mi?.

***


Teşekkürler BKM!. Teşekkürler Başkanlar!..

Bir türlü elim değip de yazamadım, ama İstanbul bu yıl, dördüncü kez çok önemli bir festivale sahne oldu.
Her yıl New York, Toronto, Edinburg, Melbourne, Montreal, Köln, Leicester gibi dünyanın büyük metropollerinde gerçekleştirilen, en yenisi 15, en eskisi 70 yıldır süren komedi festivali kavramının Türkiye'deki öncüsü İstanbul Komedi Festivali!.
BKM, yani Beşiktaş Kültür Merkezi kar etmesi mümkün olmayan bu organizasyonu büyük bir inat, ısrar ve inançla sürdürüyor.
Bu sene, çok önemli iki destek aldılar.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat!.
İki başkan da, başta Beşiktaş, İstanbul'u festival duyurularıyla doldurdular.
Gelecek sene ise, festivalin uluslararası hale gelmesi için her türlü katkıda bulunacaklarını da söylediler..
Önce, iki başkana da sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim.
Sonra da biraz bilgi..

*


İstanbul Komedi Festivali, Dört yıl evvel, 5 sahnede, 124 sanatçı, 20 bin izleyici ile başlamıştı. Bu yıl, 7 ilçe, 17 sahnede, 425 sanatçı, 80 bin izleyiciye ulaştı.
13 Ekim 'de, festival, İmamoğlu ve Akpolat'ın da katıldıkları, Cem Yılmaz, Soru & Cevap oturumu ile başladı.
İstanbul Komedi Festivali 7'den 70'e herkese hitap ediyor. Çocuklar için yepyeni mekanlarda onlarca etkinlik düzenlendi. Bu alanda gerçekleştirilen; tiyatro oyunları, çocuk gösterileri, pantomim gösterileri, jonglörlük atölyeleri, kukla gösterileri, drama ve gölge oyunları ile pusetten 12 yaş aralığına kadar 10 bin çocuk festivalde eğlendi, eğitildi.
Festivale sponsor kurumlar, Yapı Kredi World, Pegasus, Tuna Ofis, Birlikte Güzel, Cornelia, Show TV, KurtCo, PowerTürk..
Hepsine ayrıca, sonsuz teşekkürler.
Tabii, en büyük teşekkürüm, başta iki sevgili dostum, Yılmaz Erdoğan ve Necati Akpınar olmak üzere BKM'yi yaratan ve yaşatan tüm ekibe..
Hepsi öpülecek alınlar!.

***


Tebessüm
"Adam üniversite bitirmiş.
Gazeteci, hatta köşe yazarı olmuş, hala "De'lerin, da'ların ne zaman bitişik, ne zaman ayrı yazılacağını" öğrenememiş.
Bende çok kızıyorum!."
..........
Bu şakayı iki gün önce yazdık.
Tefrika oldu. Dün yazıldığı ve yayınlandığı günlerde olanları anlatırken "Ben asıl Serpil'den (Bacımız) mesaj bekliyordum" demiştim ya.
O mesaj da geldi, sonunda..
"Dün sabah tam 'Bu neee' diye mesaj atmak için telefonu elime aldım, sonra Tanrı yardım etti, ve gözüm ipad'e kaydııı..
Bir anda çaktımmmm." Yani Bacı direkten dönmüş!.

Sevdiğim Laflar
"Aslında hiçbir şey iyi veya kötü değildir, her şey bizim onlar hakkında düşündüğümüze bağlıdır..." William Shakespeare
(Teşekkürler Venüs)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA