Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Fatih’i VAR kurtardı!..

Fatih Terim yesin içsin, VAR'a dua etsin..
Öylesine taraflı, öylesine çifte standartlı bir VAR vardı ki, gündemi değiştirdi ve elindeki kadroyla, 50 bin seyircisi önünde ve kendi sahasında bu Fener'e fark atacak güçteyken, hem de rakip 10 kişi kalmışken yediği golle yenilen Fatih Terim'i kurtardı..
Bizimki dahil, gazetelere şöyle bir göz attım.. Fatih Terim'i konu eden bile yok.. Bir tek Kemal Belgin, Türkiye'de "Bir gerçeğin altını çizmekte yarar var; o da galiba Galatasaray'ın bir hoca değişikliğine gitmenin eşiğine geldiğidir" diye yazdı o kadar.. Gerisi Fener destanı manşetler ve hakem eleştirileriyle doluydu..
Fatih Terim, şimdilik yakayı sıyırmış görünüyor..
Liderin 9 puan gerisinde kalıp (Dün gece Trabzon kazandıysa 12 okuyun), takımı 8'inci duruma düşürdüğü halde..
Galatasaray Başkanı Burak Elmas, maç sonunda bir basın toplantısı yaptı. Aslında çok da önemli şeyler söyledi. Ama lafı uzattıkça uzattı.
Bir de sorular almaya başlayıp gece yarısına yaklaşınca, hem mesaj kayboldu, hem de gazetelerde yer alma şansı ve yeri azaldı.
Burak kardeşim, bir defa yanlış hedef gösterdi.
Sahadaki hakem Halil Umut Meler'e saldırdı.

Onu kötü niyetle itham etti. Kötü niyetli hakem, en kritik anda, durum 1-1 iken, rakibin stoperi Tisserand'ı faul olduğu dahi tartışılacak bir pozisyonda oyundan atar mıydı, mesela?.
Oysa sarı kartlı Marcao'nun, iki net, ikinci sarılık pozisyonuna göz yumar mıydı, mesela..
Sahadaki hakemden şikâyet etmesi gereken başkan varsa, Ali Koç olmalıydı, Burak Elmas değil.
Burak, hedefine VAR'ı koyacaktı. Maçı alenen ve resmen Galatasaray'dan alıp Fener'e veren VAR hakemi Yaşar Kemal Uğurlu'yu.
Diagne'nin golünde, Berisha'yı ittiği için, saha hakemini VAR'a davet eden Uğurlu, bire bir pozisyonda Berkan'ı iten Serdar Dursun'a sessiz kalmış ve "Gel bak, burada penaltılık pozisyon var" dememişti. Tıpkı, Fener'in golünde, asisti yapan İrfan Can'ın Kerem'i iterek topu almasına da seyirci kaldığı gibi..
VAR hakemi, "çağırmadığı" pozisyonlarla Fener'e bir gol kazandırmış, Galatasaray'ın bir penaltısını yemiş, çağırdıklarıyla da Galatasaray'ın bir golünü iptal etmişti.
Yani VAR olmasa, Galatasaray maçı kazanacaktı.
Burak Elmas, sahadaki hakemi hedef aldı oysa. VAR'ı hedef alsa ve dünkü Sabah Spor'da bir film şeridi gibi sıralanan pozisyonları sayıp, VAR'ın Fener lehine uyguladığı çifte standartları örnek verse ve "Suçlu VAR da değil, böylesi bir kötü niyete izin veren sistemdir. Ben yarın sabahtan başlayarak, tüm kötülüklerin anası bu sistemle savaşa başlayacağım" deyip lafı kısa kesse, bugün gazetelerde daha çarpıcı yer alırdı.
Burak kardeşim, bir soru üzerine de "Hocamız Fatih Terim'in arkasındayız" dedi.
Kayınpederi Faruk Süren'in 1995'te dediği ve yaptığı gibi..
Göreve geldikten üç ay sonra Ali Sami Yen'de Fener'e 4-0 yenilen Fatih Terim'in arkasında durduğu için, Galatasaray 2000 yılında UEFA Kupası'nı, ardından Süper Kupa'yı kaldırmıştı.
Ama Burak'ın bilmediği ya da görmezden geldiği bir şey vardı. Fatih Terim 2021, Fatih Terim 1995'in gölgesi bile değildi.
Sahaya çıkardığı 11, gene Türk nefretinin ifadesiydi.
8+3 kuralı olmasa, Berkan, Halil ve Kerem mi oynardı yoksa Babel, Mohamed, Diagne mi?.
Kafasında tükenmeyen Türk nefreti yüzünden Ömer ve Alpaslan gibi iki adamın Milli Takım'ın değişmezleri olmasını engelledi, Fatih..
Mesut gibi hızı olmayan bir adamı 40 metrelik koşuda bile yakalayamayan Yedlin'i sırf "Türk değil" diye oynatıp golü yedirdi. Gene ayni nefret yüzünden, genç Galatasaraylılar, Barış Alper, Emre Kılınç ve Oğulcan'ı aklına bile getirmez oldu.
Bu gençleri Milli Takım hocası Alman Kuntz'un nasıl kullandığına bile gözlerini yumdu, zerre ders almadı.
Alman Halil'i, sağda ve soldaki Barış Alper ve Kerem'le çok iyi ikili oyunlar yapan ve sahanın her yerine koşan ikinci santrfor olarak kullanmıştı.. Önde, gene koşan, dağıtan ve koridorlar açan Burak vardı. Fatih'in yapacağı tek şey, Milli Takım'da fevkalade başarılı olan bu oyunu, Burak'ın yerine Mohamed'i koyarak uyarlamaktı. Ama koskoca(!) İmparatore(!), kendini dünkü çocuk Kuntz'dan ders almış duruma sokar mıydı, bir. İkincisi, durmadan oyuncu satın aldığı Becali'nin bu sene Galatasaray'a kakaladığı Cicaldau ve Morutan'dan vazgeçerse, yarın ona "Bunları niye aldın?" demezler miydi?. (Sahi niye aldın Hocam.. Türk gençlerini öldürmek için mi?) "Hocaların derbisi olacak" demiştim.
Oldu, ama tersten oldu.
Pereira almadı maçı, Fatih Terim altın tepside ikram etti. Geçen sene şampiyonluğu Sergen'e hem de platin tepside ikram ettiği gibi..
Kemal Belgin kardeşim..
Haklısın, ama umutlu olma..
Bak, sıfır deneyimli Başkan Burak Elmas, Fatih Terim'e biat ettiğini açıklamak için sabahı bile beklemeden konuştu..
Yani Galatasaray camiası.. En ünlü Galatasaraylılardan Kayahan'ın şarkısındaki gibi.. "Demek yine sana hüsran Sana yine hasret var?."

***


CRR'DE İKİ HARİKA GECE VAR!..
Aşı olmazların diretmesi yüzünden, İstanbul Kovid'in patlama yaptığı illerin başında geliyor. Tamam, insan haklarının en kutsalıdır, vücut dokunulmazlığı..
Benim Mülkiye 3'te sınav sorumdu bu hak.. Işıklar içinde yatsın, Muammer Aksoy Hocam sormuştu, bana 10 vermek için arka arkaya tonla soru sorduğu sözlü sınavda.. Biri de bu..
İşkence yasağı, bu hak yüzünden vardır işte. İstem dışı vücuda dokunamazsın. Aşı yaptırmayanlar bu hakkı kullandıklarını söylüyorlar.
Haklılar mı?. Hayır.. Bir hakkınızın sınırı öbürünün hakkının başladığı yerde biter. Yani sen, "Ben vücuduma dokundurmam" deyip aşı olmayarak, salgını büyütüp benim ölmeme sebep olamazsın.
Issız adada yaşamıyorsun ki?. İçimizde yaşıyor, yanımda oturuyorsun.
Neyse demem o değil.. AKM açıldı.

CRR de açıldı. Şimdi gecelerimiz sinema, tiyatro ve konserlere ek, bu biri belediye, öteki devlet destekli iki salonla iyice dolacak.
AKM'nin başında çok sevdiğim dostum Remzi Buharalı var.
Eski Opera ve Bale Genel Müdürü idi.
CRR'nin başında ise benden herhalde nefret eden Cem Mansur. Onu yıllar önce eleştirdim diye, gördüğü yerde başını çevirip geçiyor. Yanımda duran birinin elini sıkarken beni es geçiyor. Yaz konserini alkışladım.
Hele sunumu için, "Bayıldım. İşte klasik konser böyle sunulmalı" dedim, ama adam kindar, ne yapalım.. Benim yazılarımın sempati, antipati değil, doğru-yanlış kafamda ne varsa o olduğunu bilmiyor.
İşte bugün!. Fatih Terim'i de, eşi Fulya'yı da canım kadar severim. Onlar da beni sever.
Hastanede başımda beklediler. Öylesi..
Ama iş başka, sevgi başka.. "Seviyorum" diye Mustafa Denizli'yi eleştirmezsem, eleştirdiğimin günahı ne?. Beni tanımıyor olması mı?.
Neyse..
Şimdi dostum Remzi Buharalı'nın emrindeki AKM salonlarında olup bitenlerden, olup bittikten sonra, gazete okurken haberdar oluyorum.
Yüzüme bakmayan Cem Mansur'un salonunda olacaklardan, kasımı geç, aralık sonuna dek programından haberdarım. Çünkü mailime yollandı.
Yani adam, suratıma bakmıyor, ama nefretini de işine karıştırmıyor..
Bakın bu hafta CRR'de neler var?.
"Kaçırmayın" diyeceğim, 27 Kasım'da Rafael Amargo.. Gösterisinde flamenko dansçısı bir aileyi anlatıyor, bu büyük flamenko ustası..
Bizim millet flamenkonun müziğine de, danslarına da bayılır..
Aman acele bilet alın.
Tanburi Cemil Bey ve Münir Nurettin Selçuk Anısına, bir kaçmaz program bu gece.. CRR Türk Müziği Topluluğu, Tanburi Cemil Bey'in 150. doğum, Münir Nurettin'in 40. ölüm yılını, eserleri ve hatıralarıyla yâd edecek. Solistler, Selin Yücesoy ve İrem Şamlı..
Bir Öğretmenler Günü Konseri..
Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde Mozart ve hayattaki tek gerçek öğretmeni olan babası Leopold Mozart'ın eserleri seslendirilecek.
Öngörülemez Bir Piyanist: Georgijs Osokins.. Günümüzün en iyi kemancılarından Gidon Kremer ve Kremerata Baltica, 28 Kasım'da.. Piyanist Georgijs Osokins konuk.
İki Efsane.. Davulun fenomeni olarak bilinen büyük usta Dave Weckl, basgitarist Tom Kennedy ile uzun bir aradan sonra ilk defa kendi projesiyle Türk seyircisinin karşısına çıkıyor. 30 Kasım..

***


ÇARE VAR, SERGEN!..
"Çaresiz kaldım" demiş Sergen Yalçın..
Demesine gerek yoktu. Gördük zaten.. Beşiktaş 1-0 yenik.. Alanya, ileri üçlüsünün üçü dahil değiştiriyor. Savunma adamları ağırlıklı değişiklikler yapıyor. Amaç vakit geçirmek.. Bu sırada Beşiktaş kulübesini gördük ekranda.. Sergen, yedeklerin arasında oturmuş, çaresizlik içinde izliyor.. Ayakta, bağıra çağıra çizgi kenarında olması gereken Sergen, çökmüş, mağlubiyeti kabul etmiş, kenarda oturuyor, iyi mi?. En sıkışık, en kötü anlarında kenara bakar futbolcu.. Bakanın gördüğü manzara bu.. Aldığı mesaj da..
"Ben çöktüm. Siz de çökün.. Bırakın maçı.."
Öyle oldu zaten. Beşiktaş bıraktı ve 90+4'te gol geldi.. Tabii Beşiktaş'ın değil, Alanya'nın golü..
Ertesi gün bütün gazetelere baktım.
Eleştirmenler, Beşiktaş'ın iler tutar yerini bırakmamışlar..
Hani "Atın öldü" diyeni asarım diyen padişah fıkrası var ya.. Eeee.. Ölmüş at, bir gün.. Kimse söyleyemiyor. Kralın soytarısı "Ben söylerim" demiş.. Çıkmış huzura.. "Padişahım, senin kıymetli atın, yemiyor.. İçmiyor da.. Yürümüyor, kıpırdamıyor. Yere yatmış, nalları havada.. Nefes de almıyor!."
"Ulan şuna 'Öldü' desene" diye gürlemiş padişah.. Soytarı havaya uçmuş.. "Ben demedim, siz dediniz sultanım.."
Bizim medya da öyle.. Hemen hepsi "Sahaya çıkan 11 yanlış.. Oyun yanlış.. Müdahale geç. Değişiklikler yanlış" diye, bir hocanın yapabileceği her şeyin hata dolu olduğunu yazmışlar, haklı olarak. Ama hiçbirinde "Sergen" adı geçmiyor..
"Bu Sergen'le olmaz" dememin üzerinden haftalar geçti. Olmuyor işte..
Tarif eden çok, ama "At öldü" diyen yok..
Çebi Başkan!. Orman'ı filan bırak, takımına bak..
Sergen'le bu işin olmayacağını benim kadar biliyor, ama seyirci Sergen'i seviyor diye "Gık" diyemiyorsun.
O zaman karar ver, "Beşiktaş'ı mı daha çok seviyorsun, Sergen'i mi?. Yoksa.. Yoksa koltuğu mu?"

***


TEBESSÜM
"Sevdiğim Laflar"ı yazarken hatırladım.. Fıkra babamdan.. Yaşanmış olayı Bandırma'da bir yemek sofrasında aileye anlatmıştı..
Einstein'ın çok sevdiği bir kedisi varmış. Ama ikide bir dışarı çıkmak için kapıyı tırmalar, büyük fizikçinin çalışmasını kesermiş. Tam ben yazı yazarken aşağı inip alakasız bir şey soran Caner gibi..
Üstat, marangozu çağırmış.. "Kapının dibine bir delik aç, kedi geçebilsin" demiş. Açmış tahta kapıya deliği marangoz, gitmiş..
İki ay sonra Einstein, marangozu gene çağırmış. "Bu deliğin yanına bir delik daha aç!."
"Neden?" demiş, marangoz..
"Kedimin bir yavrusu oldu.. O da geçebilsin.."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
İki şey sınırsızdır. Uzay ve insan aptallığı..
Ancak uzaydan pek emin değilim..
Albert Einstein

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA