Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Provokatörlere iki çift lafım var!

Birileri, "Yıllardır akan bu kan dursun, Türk ve Kürt halkı yeniden huzur içinde yaşamaya devam etsin" niyetiyle yola çıkıyor, adım atıyor ve o adımlar karşılık buluyor...
Atılan bu karşılıklı adımlardan rahatsız olan başka birileri ise sinsice ve de haince bu süreci baltalamaya çalışıyor.
Ve ne yazık ki bu sinsi ve pis niyetli insanların ülkeyi ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya getirdiği birçok insan tarafından fark edilemiyor.
Alkışlanıyorlar ayakta... Methiyeler düzülüyor onlara...
Ne kadar korkunç... Ne kadar ürkütücü bir durum bu...
Elbette ki yazarların, gazetecilerin, düşünürlerin, siyasilerin ve isteyen her insanın beğenmediği, uygun bulmadığı politikaları eleştirme hakkı vardır bu ülkede...
Gündemimizdeki barış süreci için de aynı şey geçerlidir... Mesela ben de, PKK'lıların dağdan iniş ve onların karşılanış biçiminin sürece hiç uygun düşmediğini ve yakışmadığını düşünüyorum.
Ve bunun için de açık açık, tamamen siyasi şov amacı taşıyan bu gösterinin müsebbibi olan DTP'ye, "Bu sizin yaptığınız küstahlıktır! Barışa hançer vurdunuz! Kendinize geliniz lütfen! Bu süreç ne bir tarafa zafer kazandırmıştır. Ne de mağlubiyet" diyerek karşı duruş gösterebiliyorum...
Ayrıca, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sağduyulu davranmaması halinde süreci hiç de hoş olmayacak bir noktaya doğru kaydırdıklarını da söyleyebiliyorum...
Ama asla, "Boş verin bu barış marış ayaklarını! Uyumayın... Uyanın ve ayaklanın!" diyemiyorum!
Çünkü böyle bir zamanda bu türden mesajların ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini görüyorum.
Bu öngörüm 80'li yıllardan kalma...
Henüz 10 yaşında bir çocuktum, ama Alevi bir ailenin çocuğuydum... 30 yıl geçse de üzerinden, iki sokak ötedeki Alevi Ahmet Amca'nın gencecik çocuklarının kafatasçılar tarafından nasıl yok edildiğini, yukarı mahalledeki Nimet Teyze'nin damadının kolunun, bacağının birbirinden ayrılarak kapısının önüne atıldığını bugün gibi hatırlıyorum.
Her zaman film şeridi gibi geçer gözümün önünden, Alevi oldukları için gencecik ağabeylerimin hiçbirinin okula gidemediği, her gittiklerinde o dönem Malatya'nın faşoları tarafından tekme tokat dayak yiyerek, ağızları burunları kanlar içinde evlerine geri gönderildikleri...
İçim sızlar... Büzülür... Ağlarım...
Mesela unutamam bir sabah uyandığımızda evimizin kapısına atılmış olan o kırmızı çarpı işaretinin ailemizde yarattığı korkuyu...
Sonra babamın eşyalarla birlikte bizi bir kamyona bindirip İstanbul'a gönderişini...
Unutamam...
O korkuları, o ötekileştirilmeleri, o itişmeleri, kakışmaları, sebebi bilinmeyen kavgaları ve dökülen kanları...
İşte dün bu yüzden Hürriyet gazetesinin 3. sayfa yazarı Yılmaz Özdil'in makalesini okuyunca ürktüm...
Tüylerim diken diken oldu...
"Sen mesela, hacı emmi! Sen değil miydin köyün şehidi için fazladan iki rekât namaz kılan... N'olacak şimdi?" diyor Özdil okuruna... Sonra üniversiteli Şebnem'e, "Sana ders veren hocayı sabahın köründe yatağından kaldırıp, pijamayla tutukladılar, kanser oldu adam kahrından, 'Neme lazım' dedin, zahmet edip kantindeki protestoya bile katılmaya tırstın, kenardan kenardan araziye uydun... Niye endişeliymişsin gibi yapıyorsun ki şimdi?" diye sesleniyor... Ve zavallı memur Hüseyin'e, "Başındaki badem bıyıklı görecek diye, bizim yazıları bile gizli gizli okuyorsun internetten, gammazlanacaksın diye yusuf yusufsun... Zaten o nedenle katılmamıştın Cumhuriyet mitinglerine... Katılsana şimdi PKK mitingine... Sana söyleyeyim, terfi bile edersin belki" diyerek aşağılıyor alabildiğince... Aslında, "Memleket elden gidiyor siz hâlâ utanmadan seyrediyorsunuz! Hadi daha ne duruyorsunuz! Kuşanın silahlarınızı ve tüm kafatasçılığınızı çıkın sokaklara! Ve önünüze gelen ilk Kürt'e saldırın! Vurun kafasına! Dayayın böğrüne bıçağı! Hadi ne duruyorsun!" demek istiyor ama açık açık diyemediği için nüktedanlığı tercih ediyor. Dalgasını geçiyor...
Yazık!
Özdil'e sorsan, o, bu ve buna benzer yazılarını aslında "Ülkenin birliği ve bütünlüğü, büyüklüğü için" kaleme alıyor.
Ama bilmiyor ki, yıllar yılı bu ülke insanı onun gibi birlik ve bütünlükçülerin yazısından çıkan nefret mesajları yüzünden galeyana gelip birbirini kesti, doğradı ve biçti!
Hatırlamıyor ki bizim gibi, 30 yıl evvel Malatya'da, Maraş'ta, Çorum'da, İstanbul'da neden sokakların kan gölüne döndüğünü...
Aslında çok da umurunda değil ki, sırf bu kafatasçılık ve popülizm yüzünden onlarca genç insanın hayatının kararmış olması...
Görmemiş ki...
Yaşamamış ki faşizmin ve terörün aslında ne demek olduğunu ve insanları ne hale getirebildiğini...
Görseydi zaten... Azıcık etkilenseydi... Acaba, sağduyudan uzak böyle sorumsuz provokatif yazılar kaleme alır mıydı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA