Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Bu ne şiddet, bu ne celal arkadaşlar?

Kesinlikle şunu anladım ki, biz gazetecilerin tanındığı, yaptığı işin bilindiği bir çevrede gerçek manada tatil falan yapması imkânsız!
Çünkü, siz kalemi kâğıdı bir yana itip, "1 hafta parmağımı bile oynatmayacağım" diye kendi kendinize söz verip izne çıkmaya kalksanız bile, birileri, sizi tanıyan, sizi okuyan birileri buna katiyen izin vermiyor!
Geçtiğimiz günlerde 1 haftalık izin kullanmıştım hani. Aslında hayalim, ailemle dolu dolu bir 7 gün geçirmekti. Hedefim sabah onlarla birlikte kahvaltı etmek, onlarla birlikte denize girmek ve her akşam aynı sofrada onlarla birlikte keyifli akşamlar geçirmekti.
İşte bu niyetle kalktım gittim Avşa Adası'ndaki yazlık evimize...
Komşularımız var sitede...12 yıldır dost olduğumuz komşular. Bir de sezonluk gelip giden kiracı konumundaki tatilciler. Çocukluk arkadaşım beş altı yıl önce bizim davetlimiz olarak gelmişti adaya ailesi ile birlikte. Adayı çok sevince sonraki yıllarda bizim siteden sezonluk ev kiralamaya başladı.
Bu yıl da çoluğu çocuğu ile Avşa'daydı. Çok sevindim onların da orada olduğunu duyunca. Çünkü ortak noktalarımız çoktur. Birincisi eşlerimiz çok güzel anlaşır. İkincisi çocuklarımız akrandır ve birbirlerini çok severler.
Ancak bu yıl gelirken yanlarına bir başka arkadaşlarını da alıp gelmişler.
Önce son derece hoş bir şekilde tanıştırıldık bu misafirlerle. Sonra da başladık hep beraber hal hatır eylemeye. Ancak gazeteciyiz ya! Hazır da karşılarındayız! Bulmuşken siyaset falan konuşmadan bırakmak olmaz! Küt diye sordular; "Eee ne düşünüyorsun bu açılım konusunda?"
Desem ki; "Arkadaşlar ben tatile çıktım! Siyasete, ticarete, ahaliye girmek istemiyorum. Affedin beni!" Biliyorum ki bozulacaklar.. "Aaaa bak bizim Sevilay'ın kalkmış bir tarafları, havalara girmiş falan" diyecekler...
O nedenle hatıra binanen de olsa başladım bu köşede defalarca değindiğim Kürt Meselesi'nin çözümü konusundaki fikirlerimi aktarmaya...
Ancak ben konuşmaya devam ettikçe çocukluk arkadaşımın, misafir arkadaşının son derece asık suratlı olan kocasının yüz hatlarının kasılmaya başladığını gördüm...
Sarımtırak ten renginin kırmızıya dönüştüğünü, masmavi göz renginin kararmaya başladığını fark ettim...
Adam şekil değiştirmişti adeta...
Az evvel son derece nazik bir edayla bana, "Hoş geldiniz Sevilay Hanım. Nasılsınız?" diyerek tokalaşan o adam gitmiş, yerine sanki Nazi Almanyası'nda görev yapan bir es es subayı gelmişti!
Kin ve nefret saçan o pis bakışlarını dikince gözümün içine içine, "Haahhh tamam! Hoş geldin güzeller güzeli tatilimin azgın katili!" dedim kendi kendime... Sonra koptu film zaten... Konu referanduma gelince de işin içinden çıkılmaz bir hal aldı. Yemek kuruldu masaya ama ben ne o yemeğin, ne de uzun zamandır göremediğim çocukluk arkadaşımla karşılaşmanın tadına varabildim... Çünkü faşist bir ruha sahip olan bu ırkçı ve kafatasçı arkadaş tadımı kaçırmıştı artık!
Sertleştikçe sertleşti tartışma...
Bir ara hem durumu, hem de düşen tansiyonumu kurtarmak için "espri yapayım" dedim...
"Valla arkadaşlar hayır da hayır falan yok! Büyük vebal alırız, ona göre" deyip üstüne bir de kikirdedim!
Sen misin bunu diyen?
Oy, oy, oy...
Adam neredeyse kalkıp dövecek beni!
"Asıl siz vebal alıyorsunuz hanımefendi. Vatanı bölüyorsunuz! Hainlik yapıyorsunuz" mealinde saçmalamaya başladı bizim Nazi subayı... Allah korusun ama elinde bir silah olsaydı, valla gözünü kırpmadan, "Dan, dan, dan!" deyip kafama sıkacaktı! "Sakin olun beyefendi! Sadece basit bir espiriydi yaptığım... Lütfen ne olur kasmayın kendinizi!" deyip, bitirmeye çabaladım tartışmayı ama olan olmuştu bir kere! Ok yaydan çıkmıştı yani. Artık o masadan kalkmak ve o ortamdan kaçmaktan başka çarem kalmamıştı...
Hemen yan taraftaki evime döndüğümde yüzümden düşen bin parçaydı...
İki gün boyunca kendime gelemedim... Sinirlerim alt üst olmuş, kimyam bozulmuştu.
Eşim, annem, babam, "Yahu ne takıyorsun!" falan diye beni teskin etmeye çalıştılar ama ben dağılmıştım bir kere!
Dün İnegöl'de yaşananları duyunca, nedense bir kez daha geldi gözümün önüne, o adamın "Kan... Şiddet... Ölümmmmm..." dercesine yaptığı o öfkeli konuşmaları ve fırlattığı bakışları...
İnanın bunlardan çok var... Bir bakıyorsunuz İnegöl'deler, bir bakıyorsunuz İzmir'deler...Bir bakıyorsunuz Avşa'dalar...
Bunlarla konuşmak, iletişim kurmaya çalışmak, derdini anlatmak falan mümkün değil! Çünkü bu tiplerin yolu yordamı belli! Bunlara göre, ya seveceksindir, kabul edeceksindir mecburen onun söylediklerini, ya da elmahkûm terk edeceksindir!
Düşünün... Karşıma çıkan o es es subayı benzeşiği adamın kin ve nefret yüklü konuşmalarına ve bakışlarına daha fazla tahammül edemediğim için 30 yıllık çok sevdiğim çocukluk arkadaşımın evini bile terk etmek zorunda kaldım!
Ha kalabilirdim...Devam edebilirdim...
Peki o zaman ne olurdu?
Şu; Eni sonu ileri gidip bana ağır hakaret edecekti muhterem. Bunun üzerine ben de dayanamayıp, "Ehhh yetti ulan senin bu terbiyesizliğin, faşistliğin" deyip o yemek masasını kafasına geçirecektim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA