Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Malatya polisinin uygulaması İstanbul'dan neden farklı?

Hafta sonu akrabalarımı ziyaret için Malatya'daydım.
Pazar akşamı İstanbul'a hareket eden son uçağa binmek üzere Erhaç Havalimanı'na varıncaya kadar her şey çok güzeldi.
Ancak o akşam Erhaç'ta öyle kötü ve berbat bir muameleye maruz bırakıldım ki Malatya Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı havalimanı polisleri tarafından... Uçtu gitti iki gün boyunca yaşadığım o güzelim anlar, anılar. O kadar üzülmüş ve yaşadıklarımı o kadar içselleştirmişim ki, yazıya oturur oturmaz attığım ilk başlık "Bi daha da gelmem Malatya'ya!" idi aslında. Ama sonradan o topraklara ve orada yaşayanlara derinden gönül bağı bulunan bir insanın böyle bir sözü tutması imkânsız olduğundan vazgeçtim bu iddiadan.
Gelelim şimdi işin özüne. Yani bana bu kadar lafı ettiren Malatya polisinin muhteşem muamelesine! Efendim. Her limanda olduğu gibi Erhaç'ta da bir dış güvenlik girişi var. Girişteki bu güvenlik içerdeki kadar hassas değildir bildiğiniz gibi. Çantanızı, cep telefonunuzu filan koyarsınız cihaza geçersiniz. Olur a öterse de elinde üst araması yapan aletle görev yapan güvenlik görevlileri üstünüzü şöyle bir tarar.
Geçtim Erhaç'ın ilk kapısından. Öttü tabii cihaz. Sandım ki uygulama Atatürk Havalimanı'nda olduğu gibi orada da... Görevliye baktım.
"Bi daha geçin!" dedi. Dönüp bi daha geçtim.
"Varsa kemeriniz çıkarın" dedi. Bunun üzerine vatandaşlık hakkımı kullandım ve sordum; "Neden ama? Atatürk Havalimanı'nda böyle bişi yok! Sonuçta burası dış güvenlik kapısı. Yolcu olan var aramızda. Olmayan var!"
"Burada uygulama böyle hanımefendi! İç güvenlik sayılıyor!" dedi güvenlikçiler. "Niye, Malatya sıkıyönetim bölgesi de haberimiz mi yok?" dedim. "Uzatmayın! Çıkarın kemerinizi!" dedi. Uzatmadım da gerçekten. Diğer yolcular da uzatmadı. Geçtik hep beraber. Kontuara gidip biletimi onaylattım. Sonra da beni yolculamaya gelen ve dışarıda arabada bekleyen yakınlarımla vedalaşmak üzere dışarı çıktım.
10-15 dakika sonra da döndüm. Ne olduysa da zaten o andan sonra oldu. Bu defa XRay cihazının ekranına polis geçmişti. Güvenlik yine kemerimi çıkarttırdı. Çıkardım ama yine sordum; "Neden farklı?" dedim. Der demez de cihazın başındaki polis zıpladı ayağa. "Hayrola? Bi sorununuz mu var hanımefendi?" dedi. Ben de gayet rahat bi şekilde: "Merak ettim memur bey. Atatürk havalimanının dış güvenliğinde böyle bir uygulama yok! Neden burası farklı?" Alışık değiller herhalde böyle vatandaş sorularına, pek bi sinirlendi memur bey. "Merak edeceğiniz bişi yok! Burası böyle işte!" dedi. Öyle niye, böyle niye derken iyice gerildik. Neyse. Sonra çantamı alıp iç güvenliğe geçtim. Girdim sıraya. Eğer lens değilse o çok güzel mavi gözlerini gözlerimin içine dikip "Bak girişte abuk subuk hareketler yaptın! Bir daha böyle agresiflikler yapma!" diyen kadın polisle karşı karşıya gelince de anladım bana dair bir hazırlık yapıldığını. Belli ki amaç benim burnumdan getirmekti. Geçiş izni verdi ama geçirtmedi tabii. Kafasıyla işaret verdiği bir başka kadın polis beni durdurup, "Sizi kabine alıp elle arama yapacağım!" dedi. Aldı kabine. Işığı yakmadan, karanlıkta vücudumu mıncıklayarak, acıtarak! "Biliyorsun di mi? İstersem soyarım da seni!" dedi. Yalan yok orada korktum! Çünkü yapardı biraz daha konuşursam. Sus pus çıktım dışarı. Çantamı alıp yolcuların arasına karışıp meraklarını "Türkiye'nin değiştiğini sandım. Kendimi vatandaş sanıp bir soru sordum ve değişmediğini anladım!" ifadeleri ile gidermeye çalıştığım bir sırada sonradan adının Füsun olduğunu öğrendiğim mavi gözlü güzel kadın polis ile amirinin bana doğru geldiklerini gördüm. "Arkadaşımıza hakaret etmişsiniz. Sizden şikâyetçi. Savcıyı çağırdık. Bizimle gelin" dedi. Yukarıda bir odaya çıkardılar. "Savcı gelmiyor mu?" diye sordum. "Hayır o gelmez! Biz telefonla bilgi vereceğiz" dedi amir. Sonra odanın dışına çıktı ve 20 dakika kadar o mavi gözlü memurla baş başa kaldık. Bir iki dakika sessiz sedasız oturdu önce. Ancak sonra aniden bişi oldu ve aşağıda, "Seni parçalarım!" edasındaki kadının yerine bambaşka biri geldi. Psikologlara taş çıkartacak ses tonuyla muhabbet etmeye başladı. "Niye gergindiniz? Bişi mi oldu" filan dedi. Cevap vermedim. "Hiç gerek yoktu aslında bunlara biliyor musunuz?" dedi sonra. "Ben sizin iyiliğiniz için konuştum aslında!" dedi. Dayanamadım ve "Nedir bu hal? Az önce aşağıda ettiğiniz hakareti ve kötü muamelenizi unutturmaya mı çalışıyorsunuz?" dedim. "Aslaaaa... Biz size hiç kötü bişi yapmadık! Siz sadece çok gerginsiniz ve yanlış anladınız bizi!" dedi bu kez. Sonra gözüm elindeki telefona kaydı. Anladım neden 90 derecelik bir dönüş yaptığını. Neden baş başa bırakıldığımızı! Sonra amir geldi. "Savcı ile görüştüm. Uçuşunuzu engellemeyelim" dedi. Uçağın kalkışına 4 dakika kala dışarı çıktım. Çıkarken ev adresimi, telefonumu filan aldılar. Şikâyetçi olacakları için lazımmış meğer.
Başıma gelen bu olay bir başka memlekette olsa o kadar üzülmezdim. Malatya'da, doğduğum memlekette yaşamış olmak beni kahretti. Bilmiyorum farkında mı Malatya Valisi ama bu zihniyet bu anlayış kentin imajını yerle bir etti benim gözümde!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA