Gürkan KUBİLAY: Ailebahçe
1- 90+4 'te atmalar tesadüf değildi. Çünkü, son 15 dakikada 3. bölgede ligin en çok top kazanan takımını yaratmıştı ve rakibi boğuyordu Yanal.
2- Ligin ilk yarısında, attığı gollerin % 35'ini duran toptan atarak bu konuda Avrupa'nın bile en iyisi oluyordu takım.
3- Ligin 2. yarısında sakatlar artıp, duran top golleri azalınca bu sefer şut ve savunma arkası pasla gol tipine dönüyor, 'taktiği de duruma göre değiştiririm' diyordu ekip.
4- Ligin ilk yarısında maç başına 2.58 atıp, 1.13 gol yiyen takım, 2. yarıda attığı gol 2.13 'e düşünce savunmaya önem veriyor, 0.84 gol yiyerek atamadığını, "az yiyerek" dengeliyordu.
5- Takım tekmeye kafa koyan, birbirine yardım eden, dedikodusu olmayan, takımı için herşeyi yapan oyuncularla oynuyordu.
6- Normal günlerde bile Feneriumlara satış rekoru kırdıran, takımına 'Turbo' etkisi yapan bir taraftar takımı itiyordu.
7- Maç başına milletin 60-70 ikili mücadeleyi ancak kazandığı ligde, bu rakamı 100'lerin üzerine çıkaran bir savaşma ruhu ile takım mücadele ediyordu.
8- Bir aile idi onlar, taraftarından yönetimine, futbolcusundan, teknik adamına, sağlık ekibinden yardımcı kadrolara kadar.
9- AİLEBAHÇE olabilmek de analarının ak sütü kadar haklarının olduğu şampiyonluğu getiriyordu. 10- Rize maçı mı dediniz? Oynamaları gereken maçı, oynamaları gerektiği gibi oynadılar, o kadar.
Emre BOL: Rakipsiz şampiyon
Ersun Yanal maç öncesi soyunma odasında, "Bu maç için benden taktik beklemeyin. Çıkın kazanın" demiş. Gerçekten de kimin nerede oynayacağının çok önemi yoktu. Alınacak 1 puan dahi takımın şampiyon olmasını sağlayacaktı. Şampiyonluğun kaybedildiği Denizli maçı sonrası oluşan, "Denizli sendromu" Rizespor karşısında da hortladı. Fenerbahçeli oyuncular bu tip önem derecesi yüksek maçlarda gereksiz panik yapıyor. Oysa ne gerek var? Maç başladığı gibi bitse şampiyon olacaksın! Şampiyonluk maçının tekniğini, taktiğini yazacak değilim elbette… "O iyiydi, bu kötüydü" diyecek de değilim. Fenerbahçeli futbolcular, analarının ak sütü gibi helal olan bir şampiyonluk daha kazandı. Koca bir sezona baktığımızda; Fenerbahçe'yle yarışması gereken takımların rakip bile olamadıklarını gördük. 'Kocaman' teşekkür! Uzun bir zamandır Nisan ayında şampiyon olan bir takım görememiştik. Sezonun başından sonuna ligi önde götüren sarı-lacivertliler, belki de tarihinin en rahat şampiyonluklarından birine kavuştu. Bu şampiyonluk için özel teşekkürü hak eden isimler var. İlk teşekkür; bu takımın çatısını kuran Aykut Kocaman'a... Fenerbahçe'ye yeni bir sistem, yeni bir hava katan, agresif futbolu oyuncuların beyinlerine yerleştiren Ersun Yanal da teşekkürü hak ediyor.Ve tabii Mehmet Topal, Caner ve Kuyt… Her oyuncunun katkısı yadsınamaz ama bu üç isim takımı sırtında taşıdı desek yeridir. En büyük teşekkürde taraftarlara tabii ki… Yaz-kış, gece-gündüz, kadın-erkek demeden her maç stadı tıka basa dolduran taraftarlara binlerce teşekkür… Şampiyonluk herkese kutlu olsun. Bu çok özel şampiyonluğun, çok özel hikayesini çok yakında Fotomaç'ta okuyabilirsiniz.
Hakkı YALÇIN: Aşkın rengi sarı lacivert
Bir masal akşamıydı. Yasak uygulanan taraftarların yerine de haykıran çılgın bir tablo vardı tribünlerde. Sarı lacivert cennet bahçesi. Bu görkemli tribünler, Fenerbahçe taraftarına şampiyonluk kutlamalarını "kısıtladıklarını" zannedenlerin "gözüne" girsin! Böyle bir gecede şampiyon futbolcuların hata paylarının da affa uğradığını belirtmeliyiz. Fenerbahçe'nin ezici üstünlükle başladığı gecede, ilk 20 dakika Rize kalesinin önü aksiyon doluydu. Sezonun en özel iki adamı Caner ve Mehmet Topal'ı bindirmelerin odak noktası saydım. Fenerbahçe'nin geri dönüşlerindeki hızı "disipline" Emenike'nin kendisiyle mücadele etme içgüdüsünü sezon sonu hallerine bağladım. Sahada beni en çok rahatsız eden adam hakem Tolga Özkalfa'ydı. Rizeli Viera'nın Emenike'ye attığı insanlık dışı tekmenin karşılığı sarı kart mı olmalıydı? Bu sorunun cevabı. "Korkak hakemler kasti tekmelerdeki kötü niyeti görmekten bile acizdir!" İkinci yarıda Rizespor'un dışa vuran direncini, Sivas'tan gelen gol haberlerinin getirdiği havanın sebebi saydım. Şampiyonluğun tescilinin Fenerbahçe'ye getirdiği rahatlıkla, Rizespor'un ihtiyacı olandan fazlasına göz dikmesinin karşılığı ancak bir beraberlik olabilirdi ve öyle oldu. Ve dün gecenin sonunda, Fenerbahçe'nin adı, tarihin tutanaklarına en onurlu şampiyonlardan biri olarak geçti. Futbolcular bütün sezon verdikleri mücadelenin ödülünü aldılar. Hepsi de alnından öpülmeyi hak etti. Aşk her şeyi kendi rengine boyar. Dün gece bütün Türkiye sarı lacivertti. Sadece sahadaki futbolcuları ve tribünleri değil, dün gece sokaklarda da sarı lacivert renkleri ayakta alkışladım. "Ne mutlu Fenerbahçeliyim diyene" diye haykırdım. Şampiyonluğun Aziz asaletine ithafen..
Gürcan BİLGİÇ: Anlatılamaz!
Maç oynanırken, en son İstanbul'da kazanılan şampiyonluğu hatırlamaya çalıştım. Denizli'ye gidiyordu aklım. Sonrasında İzmir'deki cezalı Trabzonspor maçı. 100. Yıl şampiyonluğu. Ardından Sivas'ta geldi büyük sevinç. Ve fırsat iki hafta üst üste İstanbul'da sunuldu Fenerbahçeliler'in önüne. Birinde tarftarı yoktu, diğerinde ise "seyircisiz" cezası geldi. Yine de bu gururun peşine ısrarla düşen, mutluluğun tadından vazgeçmeyen bir camiadır Fenerbahçe... Ve Ersun Yanal ile aynı karakterde bir takım yakaladılar. Pes etmeyen oyuncuları oldu. Kan akıtmaktan çekinmeyen kadroları oldu. Kalbine takılan stendleri aklından silip, bembeyaz bir suratla derbi yönetip, kazanan hocaları oldu. Başkanları hapis cezasının eteklerine gelmiş. Bırakmıyor, dik duruyor. "Bu işte bir haksızlık var" denildiğinde 400 yüz bin kişi sokaklara dökülüp, yürüyor. İslam Baba bu fotoğrafı, "Anlatılamaz" diyerek yorumladı. Allah rahmet eylesin. Fenerbahçe'nin büyüklüğünü tarif ederken, kupaları, zaferleri bir kenara iterek, kelimelere ifade ettiremediği ruh buydu belki de... 3 sezonda 18 kez kapatmışlar sahayı. Ama yine de ayıramamışlar bu gücü, yok edememişler sevgiyi. Kadınlar akın akın geldiler tribün koltuklarına. Tarihe tanıklık edeceklerdi. Başka anaların doğurduğu "aslanlar"ın arkasında duruyor, kadının ne demek olduğunu öğretiyorlar hepimize... Çağ değiştirdiler bugün. Çalıştılar çünkü güçlü olmak zorundaydılar. Koştular çünkü kazanmaları gerekiyordu. Vazgeçmediler çünkü emeklerine saygı duydular. Sevinçle koştular tribünlerine çünkü kalpleri orada atıyordu. Fenerbahçe 4 senedir öğretiyor herkese. Şampiyon olmakla büyük olmanın aynı şey olmadığını gösteriyor. O kadar çok detay saklıyor ki renklerinde, adımlarında, Baba'nın dediği gibi "anlatılamıyor"...
Rıdvan DİLMEN: Can-ı gönülden kutluyorum
Aslında ben üç maçı bir arada izlemeye çalıştım...Sivasspor-Beşiktaş, Elazığspor- Galatasaray karşılaşmalarında dört takıma da bir puan yetmiyordu... Bir tek Kadıköy'de birer puan iki takım için de iyiydi... 65 dakika Kadıköy'de pozisyon olmadı. İki takımda da "Birer puan bize yeter" düşüncesinin bilinçaltına yerleşmesi bunda önemli bir sebepti. İlk yarıda Fenerbahçe üstün oynuyor ama rakip kalede pozisyon üretemiyordu. 60. dakikadan sonra Çaykur Rizespor etkili geldi Fenerbahçe kalesine...Yardımcının kaçırdığı bir ofsayt pozisyonunda Deniz net bir golü kaçırdı, daha doğrusu Volkan köşeyi kapatıp, golü çıkardı. Bir de 86. dakikada duran topta Rizespor, kafa ile net bir gol pozisyonunu kullanamadı. Belli ki maç içinde iki takım da pozisyon için çok arzulu değildi. Karşılaşma gol atan galip gibi başladı ve öyle de bitti. Hele hele Beşiktaş'ın Sivas'ta art arda yediği gollerden sonra sadece formaliteye döndü Kadıköy'de son yarım saat. Fenerbahçe'yi oyunda dün için eleştirmek haksızlık olur. Ligin genelini çok iyi oynayarak geçiren bir takımın, şampiyonluk maçını az pozisyonla bitirmesi doğaldır. Fenerbahçe takımı görevini fazlasıyla bu yıl yerine getirmiştir. Kadınların çocukların tribünleri doldurup, 50 bin kişiden bile fazla maça gelmesinden çok biletlerin 2.5 saatte bitmesi camianın bu şampiyonluğa ne kadar istekli olduğunu gösteriyordu zaten... Maç ile ilgili çok fazla yorum yapmayayım. Ersun Yanal ve tüm takımı bu yılki performanslarından dolayı can-ı gönülden kutluyoruz. Hakem Tolga Özkalfa mükemmele yakın maç yönetti.
Ahmet ÇAKAR: Sonuna kadar hak ettiler
Fenerbahçe tarihindeki belki de en önemli ve en ezici şampiyonluğunu aldı. Bunca yıldır futbolun içindeyim ama daha Nisan ayında şampiyon olan bir takımı hatırlamıyorum. Üstelik üç senedir şike sürecinin yarattığı travmayla boğuşan F.Bahçe, kendisi kadar güçlü G.Saray'ı sürklase edip mutlu sona ulaştı. Bu başarı tüm camianın. Taraftarından Aziz Yıldırım'a, Ersun Yanal'dan malzemecisine kadar herkesin bu çorbada tuzu var. Ama herhalde aslan payı sahada ter döken futbolcuların olsa gerek. Son maçtı, beraberlik yetiyordu ama onlar yine birinci dakikadan son dakikaya kadar inanılmaz mücadele ettiler. Fazla pozisyon bulmasalar da asla bir rehavet içinde değillerdi. Sağdan Gökhan, soldan Caner lokomotif gibi geldiler. Rize kafayı kaldıramadı. Sonuçta F.Bahçe şampiyon oldu. Belki de kendi sahalarında çok az puan kaybettikleri sezonun sonunda puan kaybederek şampiyon oldular. Üstelik kadın ve çocuk taraftarların önünde şampiyon olmak daha da anlamlı. Bazı oyuncular var ki gizli kalıp sezon başından sonuna kadar hep iyi oynadılar. Bunların başında Mehmet Topal var. Sezon boyunca orta sahanın diri ve dirençli ismiydi. Bekir... Egemen olmadığı zamanlar görevini tam yaptı. Caner; kim ne derse desin bu sene Türkiye liglerinin bir numarası. Ve Kuyt... Kariyeri ne olursa olsun, yaşı ne kadar ilerlemiş olursa olsun yaratıcılığı çok fazla olmasa da her maçta varını yoğunu ortayla koyan isimdi. Emre bir vardı, bir yoktu. Emenike de öyle, inişli çıkışlı grafik gösterdi. Alves sezona kötü başladı, sonra toparladı. Ve Ersun Yanal; F.Bahçe tarihine altın harflerle geçti. Hem kariyerine önemli bir kilometre taşı koydu hem de artık "Türk antrenörlerin içinde ben de elitler kulübüne hoş geldim" dedi. Şampiyon hep haklıdır derler, F.Bahçe de bu şampiyonluğu sonuna kadar hak ederek kazandı.
Erman TOROĞLU: İyi, kötü, çirkin...
İYİ, kötü, çirkin... Bu haftanın kısaca özeti. İyi Fenerbahçe. Sezon başından beri istikrarlı gittiler, maçı ve ligi hiç bırakmadılar. Ersun Yanal'ın ve futbolcuların aklı hep sahadaydı. Dışarı ile uğraşmadılar. Hak ederek şampiyon oldular. Bu şampiyonluk onları Avrupa'ya götürmeyecek ama özellikle Galatasaray'a 4. yıldızı taktırmaması açısından önemli bir şampiyonluk. Rakipleri ne yaparsa yapsın son haftalarda puan da kaybetseler hiç birşey kaybetmediler. Bu rakiplerinin ne kadar kolay olduğunun, ne kadar kötü idare edildiğinin resmidir. Ne olursa olsun onlar kötü idare edilirken demek ki Fenerbahçe bu sene yönetimi dahil doğru işler yapmıştır. Çünkü bir futbol takımı, yönetimin sahadaki aynasıdır. Şampiyonlukta emeği olan herkesi tebrik etmek gerekir. Gelelim kötü Galatasaray'a... Düşünün, Avrupa'ya gitmek için mücadele ediyorsunuz, rakibiniz düşme hattında. Takımın kalitesi de belli. Ve bu takımın etkili bir oyuncusu Tanju, 71. dakikada oyundan atılıyor. Yani siz uzatmalar dahil 26-27 dakika 10 kişi kalan bir rakiple mücadele ediyorsunuz. Bence Tanju'nun ikinci sarı kartı da yanlış. O da ayrı bir olay. Futbolcuların idmanda yaptığı bir oyun vardır. Bir kişi eksik karşı gruba aranızda top çevirirsiniz. 10 dakika sonra rakibin dili bir karış dışarı çıkar. Ondan sonra gol mü atacaksın, ne yapacaksan yaparsın.
G.SARAY'IN SAHA İÇİ LİDERİ YOK
Ama Galatasaray bunu bile yapamıyor. Neden? Çünkü G.Saray'ın sahanın içinde bir lideri yok. Oyunu yönlendirecek, arkadaşlarına sözünü geçirecek bir lideri yok. Peki yanda Mancini'nin etkisi var mı? O da yok. Ve bu Galatasaray 10 kişi kalan Elazığ karşısında tel kadayıfın telleri gibi dökülüyor. Bu sırada Beşiktaş zaten 3-0 olmuş. Onu duysa bile rahatlayamıyor. Galatasaray kötü ve bu Galatasaray belki de Şampiyonlar Ligi'ne gidecek.
DİSKODA KURŞUNLAR, SAHADA GOLLER YEDİ!
Bir maçı kaybedersiniz. Üç gol de yersiniz, 5 gol de yersiniz... Bu önemli değil. Çıkarsınız, adam gibi mücadele edersiniz. Ama nerede? Beşiktaşlı futbolcular gece kulüplerinde çoğalıyorlar. Kimisi içki içiyor, kimisi yemek yiyor, kimisi de kurşun yiyor. Beşiktaşlı oyuncular bunu bir kere yapmış olsalar belki kabul. Alışkanlık haline getirdiler. Peki yönetim ne yapıyor? Başkan, F.Bahçe'ye sahip çıkıyor. Neymiş efendim. F.Bahçe'nin maçı erkeklere de oynansın. Fikret Orman, kendi takımına sahip çık F.Bahçe'den önce. Orman'ın yaptığı acemilik. Başkan acemi olunca takım da Sivas'tan 3 yer!