Cumartesi 12.01.2013

Fecir ALPTEKİN: Hayata tutunmanın ironisi

Şu hayatta en sevdiğim yönetmenlerden biridir Ken Loach. İngiliz sinemasına ayrı bir sempati duymamı sağlamış, filmlerinde oluşturduğu karakterler sanki gerçekten tanıyıp da sevdiğim birileri gibi kalbimde kalmış, iz bırakmıştır… Ve ben çok hayıflanırım, 1936 doğumlu Ken Loach artık yaşlanıyor, keşke daha uzun yıllar aramızda olsa ve yeni filmlerini izlesek diye… İşte bu bakımdan, sinemalarımızda gösterilmekte olan "Silver Linings Playbook/ Umut Işığım" filmi, benim için de ayrı bir umut ışığı! Zira bu filmle beraber, 1958 doğumlu ABD'li yönetmen David O. Russel'dan - tabii ki şimdilik Ken Loach ustalığına erişmiş olmasa da - benzeri bir tat almaya başladığımı söyleyebilirim.
Aslına bakarsanız David O.Russell'a duyduğum yakınlık ilk kez iki yıl önce Christian Bale'e En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazandıran "Dövüşçü" filmiyle başlamış; sahici dünyalar yaratırken sıradan/ içimizden karakterlere vurucu öyküler monte etmekteki yeteneği beni heyecanlandırmıştı.
Velhasıl Matthew Quick'in romanından sinemaya uyarladığı Umut Işığım'da da aynı sinema refleksinin devamını buldum, tattım.
Film, karısının ihanetini kendi gözleriyle gördükten sonra akıl hastanesine düşen Pat'in (Bradley Cooper) , bipolar bozukluk (duygu durum bozuklukları, iki ayrı uçta mani ve depresyon hali, ani öfke atakları vs) tedavisinin ardından yeni bir başlangıç yapma sürecini anlatıyor. Eski eşiyle barışma hayalleri kuruyor, kendine çeki düzen vermeye, zor yaşam koşullarında ayakta durmaya çalışıyor ve bu esnada, mahallenin diğer "sorunlu" insanı dul Tiffany ( iki yıl önce "Gerçeğin Parçaları" filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar adayı Jennifer Lawrence) ile arkadaşlık kuruyor… Ve bu arkadaşlık aslında farkında olmadan iki taraf için de karşılıklı bir rehabilitasyon, iletişim kurma, güvenme, yardımlaşma, yüzleşme, gerçeklerin farkına varma ve yeniden sevme sürecine dönüşüyor.
Hikaye itibariyle filmin hafif bir "romantik komedi" gibi göründüğünü düşünebilirsiniz ama daha çok, içinde güçlü ironi taşıyan bir dram gibi hissettirdi bana kendini. Senaryo ve karakterler çok iyi; Pat ve Tiffany'nin birbirini anlama sürecine tanık olduğumuz diyaloglar çok sağlam. Bu sayede öykünün evrimi gerçekçi/ inandırıcı.
Bana göre filmin aksayan tek yanı, sadece finalde klişe romantik komedi atmosferi ve fotoğraflarına sahne olma tuzağına düşmesi… Filmin en büyük güzelliklerinden biri ise, Pat'in fanatik Eagles taraftarı bahisçi babası rolünde izlediğimiz Robert De Niro.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.