Cumartesi 03.08.2013

Antalya'nın meşhur Eyyam-i Bahur sıcağı

Eskiden Antalya'da evler çoğunlukla ahşap; Meltem ve Manavgat rüzgârlarını alacak ve birbirlerini gölgelendirecek şekilde dar sokaklar içinde inşa edilmişlerdi

Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında Antalya'da kuru ve kavurucu sıcaklar başlar. Antalyalılar bu sıcakları "Eyyami Bahur" sıcakları olarak adlandırır. Bugünlerde o sıcakları yaşıyoruz. Eski dilde eyyam, günler, rüzgâr; bahur, fazla sıcaklık, sıcak zamanlarda yerden yükselen buhar anlamındadır.Sonradan Antalya'ya yerleşip "Antalyalı" olmuş bazı dostlarımız, eski Antalyalılara "Her şey güzel, hoş da bu sıcaklarınız hiç çekilmiyor!" diyerek sitem ederler. Haklılar da. Ancak bir şey unutuluyor. Eskiden bu kadar beton yapı, yüksek binalar yoktu Antalya'da. Evler çoğunlukla ahşap; 'Meltem ve Manavgat Rüzgârları'nı alacak ve birbirlerini gölgelendirecek şekilde dar sokaklar içinde inşa edilmişlerdi. Ayrıca evler ve caddelerdeki kaldırımlar, kocaman yalancı karabiber ağaçlarının gölgesi altındaydı. Yaz aylarında dik gelen güneş ışınları toprağa ve evlere ulaşamazdı bile.

BUZ GİBİ SULAR AKARDI

Bunlardan başka, eskiden Antalya caddelerindeki kanallarda ve küçücük dar sokaklarında Düden Çayı'ndan gelen gürül gürül buz gibi sular akar, kente bir serinlik verirdi. Akşamüstleri sokaklar, caddeler, bu sularla sulanırdı. Bugün bu sular yok ama kale gibi yükselen beton binalar var. Bu beton yapılar, bugün olanca güneşi gün boyunca emiyor; adeta bir fırına dönen duvarlar, gece boyunca da o evlerde yaşayanlara hayatı zehir ediyor. Yapılan yüksek binalar, Antalya'nın iklim koşulları ve rüzgâr yönleri düşünülmeden inşa edildikleri için, denizden gelen meltemi kesti. Eskiden Antalya çok güzel meltem alırdı. "Meltem hanım" diyerek de gönlü okşanan bu esinti bizlere serinlik, bitki örtüsüne canlılık ve nem getirirdi. Bu "meltem hanım", güneş biraz yükseldikten, yani kara ısındıktan sonra deniz tarafından karaya doğru eser ve ikindiye kadar devam eder; sonra akşam karanlığına kadar meltemin durgun devresidir. Bundan sonra basınç dengesi bozulur, tersine döner ve güneş doğuncaya kadar "Manavgat" denilen rüzgâr, karadan denize doğru eser. Bu iki rüzgâr, Antalya'nın yazın çöl sıcağına benzeyen havasını biraz olsa da yumuşatır, dayanabilecek hale getirir. Meltemlerin serinliği ve yönleri de son derece değişiktir. Deniz meltemi yaz başlarında çok serin olur, adeta üşütecek derecede insanı çarpar. Yaz ortalarına doğru ve sonraları hayli yumuşar. Kara meltemi kurudur ve ancak gece yarısından sonra gerçek serinletici etkisini yapar. Fakat karalardaki durum değişik olduğundan, bu da ona göre değişir; kara tarafına yağmur yağınca; bu da kıyılara serin gelir ve çok hoş eser. Meltem, Antalya'da denizden 70 ila 80 km içerilere kadar sokulur. Ne de olsa meltemler Antalya kıyılarının olağan klimasıdır. Bu estikçe ağır sıcaklar biraz hafifler, dayanabilme derecesine inerler.

MELTEM HANIM GELDİLER

Antalya'da yazın her gün saat 10.00-11.00 arası denizden meltem rüzgârı çıkar. O güzelim meltem. Biz Antalyalılar öğleden önce denizden esmeye başlayan bu meltem rüzgârını, bugün de olduğu gibi; "İşte, meltem hanım geldi" diye sevinçle karşılardık. Bu rüzgâr, akşam üzeri doğu istikametine döner. Antalyalılar buna "Alatimya" veya "Manavgat" derler. Yazın Antalya'nın en sevilen ve beklenen rüzgârı budur. Gece yarısına doğru hava poyraza döner. Gündüzün melteminden ve akşamın Manavgat rüzgârından sonra esen bu hafif poyraz da serindir. Fakat temmuzun ortası ile ağustos başı arasında, yılına göre 10 gün, çoklukla 15 ila 20 gün devam eden bir devrede "Eyyam-i Bahur" denilen günler araya girer. Halbuki bu rüzgâr, nispeten kuru ve serin rüzgâr, sıcaktan adeta yanmış olan Antalya kıyılarına doğru indikçe ısınır, ısındıkça elbette kurur, kıyılarda mısır ve fasulye gibi bitkileri birdenbire soldurur. İnsanın dayanma gücünü aşan o kadar sıcak yapar ki bazen serçeleri bile yere düşürür ve insanları bunaltır, şehirlerde adeta bir ölüm sessizliği yaratır. Bazen sıcak toz bulutları da sürükler, meltemlerde açılan pencereler bu rüzgârın esmesiyle kapanır. Antalya halkı, her yıl bu aylar arasında bu havayı bilir ve bekler. Akdeniz'in havası bu devrede İran (Basra) Körfezi ve Arabistan yönünü tuttuğundan, Eyyam-i Bahur rüzgârı da karadan kıyılara, kıyılardan da deniz üzerinden o yönde aynı şiddette eser. Denizde ancak küçük küçük dalgalar yapar. "Eyyam-i Bahur"dan kurtulan Akdeniz kıyı halkı, biraz ferahlar ve artık ağır yaz sıcaklarını bir parça olsun atlatmıştır.

DÜDEN SUYU'NDAN HAVUZ
İşte bu Eyyam-i Bahur günlerinde Antalya en sıcak ve en bunaltıcı günlerini yaşar. Termometre 43 dereceye kadar yükselir. Toros kayalıklarının bütün rutubetini emdiği bu kuru rüzgâr, dokunduğu yeri kavurur. Bu rüzgârlar 1-3-5-7 gibi tek sayılı günlerde devam eder. 7'yi geçince ekseriya 15 günden önce dinmez. İşte Antalya'da "Eyyam-i Bahur Sıcakları" denilen bu yakıcı poyrazın estiği ağustos ayının ilk haftası içinde yedi gün süren bu hafta boyunca, denize girilmezdi. Çünkü böyle günlerde insan vücudunda beyaz lekeler yapan "ala" düştüğüne inanılırdı. "Eyyam-i Bahur" günlerinde anne-babalar çocuklarına denizi yasaklarlardı. Fakat yasaklar çocuklara vız gelir, inadına denize koşarlardı. Bu yedi gün içinde denize giren çocuklar, "ala düşmesin diye" boyunlarına ucunda 8'lik bir çivi asılı bir ip geçirirlerdi. Sıcaklardan korunma yöntemleri de oldukça basitti. Evlerinin bahçelerinde Düden Çayı'ndan gelen su ile dolan havuzları olanlar; bu havuzlara girerek serinlerlerdi.
ÇAKIL TAŞINDAN KLİMA
Eskiden çoğu evde taşlık denilen alt katın tabanı Konyaaltı Plajı'ndan tek tek ve özenle seçilerek getirilen ve türlü şekillerle süslenmiş çakıl taşlarıyla bezeli olurdu. Bitki ve geometrik motifli olarak yapılan bu çakıl döşemeler, yumuşak kireç harç üzerine el ile tek tek, iki veya üç renkli olarak döşenmişti. Yaz aylarında bu çakıl döşemeye atılan bir kova su, taşların üzerinde birden buharlaşınca, ortalık serinleyiverir; çakıl taşları arasında kalan ıslaklık nedeniyle elde edilen serinlik, Antalya'nın yakıcı sıcaklarında Antalyalılar için, uzun süren bir klima esintisi etkisi yaratırdı. Her evin mutlaka bir bahçesi ve çardağı, bazılarının da kuyusu vardı. Yaz aylarında akşam yemekleri, kuyu suyu ile zemini ıslatılan bu çardaklarda yenir, yine bu çardaklarda cibinlik altında uyunurdu.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.