Salı 01.10.2013

Nizamettin ŞEN: Türk turizmini anlayamamak!

Türk turizmi toplum tarafından nasıl algılanıyor? Genel algıyı yaratan kuvvetler kendi içinden mi yoksa tamamen turizmin dışında kalan güçlerle mi oluşturuluyor?
Bu soruları çoğaltmak olası ama ana eksen, bu sorular üzerine kurulu. Algıda seçicilik açısından, turizm üzerine gazete köşe yazarları tarafından yazılan yazılar, hep yaz aylarındadır. Yazılarda ise son yıllarda kesilen ahkamlar da hep "Herşey Dahil" üzerine yoğunlaşmaktadır.
Verilen örnekler ve yapılan karşılaştırmalar ise bilimsel gerçekçilikten uzak, eldeki sihirli değnekle hemen dokunulup düzeltilebilecek kadar kolay, çözümlerdir.
Ben hep merak etmişimdir; bu yorum ve çözüm önerilerinde bulunanlar acaba Antalya'ya gelen 11 milyon turistin getiriliş aşamalarını adım adım biliyorlar mı? Ya da bu başarıdaki payı olan aktörlerin işlevlerini ve risklerini hesaplayabilirler mi? Aslında cevabım beynimde zonk, zonk atar "Tabi ki bilmezler, tanımazlar ve hesaplayamazlar"dır. Hiç kuşkum yoktur bundan, çünkü Turizm Bakanlığı yapmış birçok bakan bile bakanlıktan ayrıldıktan sonra turizmin dinamiklerinin boyutlarını, çözememiştir. Ahkam kesme konusunda, yaz aylarında yazdıkları turizmi kurtarma içerikli yazılarıyla bize taş çıkartan, köşe yazarlarıyla, onlar da yarış halindedir.
Gerçek şu ki turizmin içinden gelip, turizmi tüm yönleriyle bilen ve bunları medyada paylaşan kişi sayısı azdır.
Herşey Dahil sistemi, medyanın en fazla tekrar ettiği ve eğer turizm yazısı yazacak isen, mutlaka bu seçiciliğe gönderme yapmayı gerektiren adeta bir "şamar oğlanı"dır.
Bugüne kadar bu sistem üzerinde dünyadaki örneklerini analiz eden demiyorum, o çok fazla olur ama gönderme yapan, örnekleyen görmedim. Ama Herşey Dahil ile şehir otellerinin fiyatlarını, gelirlerini, kalitesini (!) hatta müşteri kalitesini, kıyaslayanı çok okudum.
Turizmi köşesine yıllardır taşıyan ve iyi niyetli çözüm önerileri sunan, Sayın Hıncal Uluç geçen haftalarda Herşey Dahil üzerine yazılar yazdı. Genelde "Herşey Dahil" karşıtı yazılardı bunlar ama son yazısı "Antalya sahilleri diye bir yöre var mı?" başlıklı yazısına takılı kaldım. Sky Türk'deki belgesele dayanarak, bu yıl gezdiğim İtalya'nın güneyi Amalfi sahillerini anlata anlata yere göğe sığdıramıyor. Pizzadan espadrile, espadrilden espressoya kıyılardan alınabilecek, arabanın arkasına doldurulacak hediyelik eşyalara değiniyor. " Turizm işte bu..
Şimdi Antalya kıyıları diye bir laf edebilir misiniz?
Antalya'nın o "Herşey Dahil Sistemi" yüzünden orada bir otele gelen turist Antalya sahillerine geldiğinin farkına varır mı?.
Onun için Antalya ile Sibirya'nın farkı var mı, otel sınırları dışına sadece havaalanı otobüsüne bindiği sırada çıktığı sürece..
Antalya sahilleri, çevresi, tepesi, Amalfi'ye bin basacak doğal güzellikler, tarihsel anıtlarla dolu, oysa.. Antalya Müzesi'ne, giden, duyan var mı?. Yahu bir tematik park yapamadık, milleti dışarı çıkaracak, yıllardır..
Oteller dışında bir lokanta, kafe, disko, eğlence yerinin yaşaması imkansız.. Nerdeki parklar.."
Bu yazıdan anlıyorum ki, Sayın Hıncal Uluç'u biz Antalya'ya geldiğinde yeteri kadar bilgilendirememişiz. Onun otelci dostları, kendi otellerinin dışını ona pek gösterememişler. Daha geçen hafta açılışı bir yılı dolduran Antalya Akvaryum'u, 1 milyonuncu turistin ziyaret ettiğini gazetelerden okudum. Evet, su parklarımız her yıl rekorlar kırıyor ama Hıncal Bey'in o bahsettiği Amalfi kıyılarında da bizden farklı bir şey yok. Bizde fazlalıklar saymakla bitmez.
Antalya kıyıları dünyada, turizm çeşitliliğinin yapıldığı ender yerlerden. 509 kilometrelik Likya Yürüyüş Yolu tek başına bir hazine.
Bu yol üzerinde son yıllarda çok güzellikler oldu. Hangisini sayayım bilemiyorum, 2365 metre yükseklikteki Tahtalı Dağı'na teleferikle çıkmayı mı Olimpos'da dünyanın her tarafından gelen gençlerle tanışıp Kadir'in Ağaç Evlerin'de konaklamayı, sonra Demre'de Noel Baba'yı ziyareti ve Çayağzı'nda kuş gözlemlemeyi, dünyanın en çok endemik bitkisine sahip Toros dağlarında bitki zenginliğimizi keşfetmeyi mi, Kaş'tan akvaryumlu teknelerle Kekova'nın denizaltını seyretmeye gitmeden, Hoyran köyünde Hoyran Verde taş evlerinde "sesizliğin sesini" dinleyip, Işık Ülkesi Likya'yı, Akdeniz ve Yörük lezzetleriyle tatmayı mı anlatmalıyım.
Ama en iyisi buradan, açık bir davet yapayım.
Rehberliğini kendim yapacağım "Antalya Kıyıları" gezisi için Sayın Hıncal Uluç'u Antalya'ya davet ediyorum.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.