Cumartesi 05.04.2014

Antalya'da bir yaz, üç bahar mevsimi vardır

Antalya, tekrar o eski büyülü güzelliğine kavuştu. Parklarda erguvan ağaçları, kentin gün geçtikçe azalan bahçelerinde portakal ağaçları çiçek açtı. Her taraf turunç çiçeği kokuyor

Dün akşamüstünün serinliğinde eve dönerken, Antalya'yı yine o insanın içine ferahlık veren portakal çiçekleri kokusu sarmıştı. Ne güzel dedim. Antalya büyüdü, portakal bahçeleri, şelaleleri kaybolup gitti derken, Atatürk caddesinde her taraf turunç çiçeği kokuyordu. Bu kadar hızlı bir kentleşmeye karşın, hala eski Antalya'dan bir şeyler kalmıştı gerilerde. Gençliğimden beri, her gün yaptığım gibi; Karaalioğlu Parkı'na doğru yürüdüm. Akşam güneşi, tepeleri kar örtülü Bey Dağları ile dudak dudağa uyumaya hazırlanıyor; Antalya denizi, güneşin kan rengindeki yansımalarıyla alev alev yanıyordu. Karaalioğlu Parkı'nda yine dünyanın en güzel günbatımlarından biri ortaya çıkmıştı. Orta miradorun (seyir terası) önünde kendiliğinden bitiveren kayısı ağacının muhteşem çiçekleri de güneşle ertesi sabah yine buluşmak üzere vedalaşıyordu. Burada doğmuş olmaktan, yaşamaktan, bir kez daha mutlu oldum. Tabiat güzelliği dünyanın her yerinde vardır. Afrika sahillerinde kavurucu sıcakların, Alpler'de yayla serinliğinin en güzel örneklerini yaşamak olasıdır. Fakat Antalya öyle bir yer ki! Adeta bunların bir birleşimi gibi.
SEKİZ AY BAHAR

Antalya'nın kıyılarında mevsim olarak bir yaz ve üç bahar vardır. Yazın sıcak olur. Normal ısı gölgede ortalama 32 derecedir. Poyraz rüzgârları estiği zaman termometrenin yükselip, 42 dereceye dayandığı olur. İşte o zaman, Antalya'ya başka illerden gelip yerleşmiş yeni Antalyalılar, "Sizin bu sıcağınız da hiç çekilmiyor!" diyerek isyan ederler. Fakat arabanıza binince, bir saate varmadan bin metre yükseklikteki yaylaya ulaşırsınız. Daha teriniz kurumadan yazlık elbisenizin inceliği içinde ürperdiğinizi hissedersiniz. Yaylada gürül gürül akan kaynaklardan içeceğiniz buz gibi sular, bir saat öncesine kadar sizi yakıp kavuran hararetinizi söndürmeye yeter. Kışın ise şiddetli yağmurlar yağdığı olur. Bazen bu yağmurlar, haftalarca sürebilir. Buna 'Kadıkaçıran Yağmurları' denir. O zaman Antalya tropik iklimi, bütün özellikleri ile yaşar. Hortumlar ortaya çıkar; seller her şeyi alıp götürür. Antalya'yı tanımayanlar, "Böyle afet, bir yüzyıldır görülmedi" diyerek, olayı abartırlar. Halbuki Antalya, bu şiddetli yağışları birkaç yılda bir yaşar. Bunu, Antalya'da uzun süre yaşayan, her Antalyalı bilir. Meteorolojinin yaptığı uyarılar, genellikle Antalya'nın yayla bölümü için geçerlidir. Sabahleyin 'yağmur yağacak' diye şemsiyenizi yanınıza alırsınız. Fakat bulutlar, hafif bir rüzgarla sıyrılınca, Antalya, bir bahar havasına kavuşur; şemsiyenizi boşuna akşama kadar taşırsınız. Veya bunun tam aksi de olabilir. Burada ılıman iklimle, yayla ikliminin bütün varyasyonlarını, aynı gün içinde yaşamak mümkün olur.
BİR TABLO GİBİ

Güneş açtığında, bir hurma veya portakal ağacına dayanarak karşıdaki Beydağları'nın üstünde parlayan karları, daha boyası kurumamış bir tablo gibi seyredersiniz. Antalya körfezine gemi ile gelmişseniz ve mevsim eğer şimdiki gibi ilkbahar ise portakal çiçeklerinin kokusu sizi daha gemide karşılar. Burada sonbaharın son yaprağı, baharın ilk filizini görmeden toprağa düşmez. Her taraf yemyeşildir. Bazen sırtınızdaki ceketi bile çıkartan ılık bir güneş, alışılmış bir gönül okşaması gibi, yüzünüzü okşar. Ve siz gül bahçeleri veya her biri birer buket gibi süslü portakal ağaçları arasında bir Nisan sabahı ağırlığı ile dolaşırsınız. İşte yine böyle bir nisan ortasında arabanıza binip Saklıkent yolunu tutarsanız; bir saat sonra dizlerinize kadar karlara gömülürsünüz. Orada kayak sporunuzu yapar, öğleyin sahile inip denize girer ve yemeğinizi, biraz önce içinizi üşüten karlı dağlara bakarak yiyebilirsiniz. Kışın Anadolu'nun kar ve soğuklarından kaçmak isteyenler, Antalya'da karakış ortasında bile bir bahar hayatı yaşayabilirler. Karakışta Antalya'nın denizi, Marmara'daki herhangi bir plajın temmuzdaki suyundan daha ılıktır.
RENGÂRENK ÇİÇEKLER

Antalya'da dünyanın en güzel ve en kokulu çiçekleri de yetişir. Burada 12 ay gül açar. Kış ortasında kırlar, anemon ve yaban laleleri ile nergislerle süslenir. Başka yerde binbir özenle yetiştirilen bazı çiçekler, Antalya'da dere kenarlarında, duvar kovuklarında biter. Bahçe duvarınızın dibine dikiverdiğiniz bir begonvil (Rodos Çiçeği) veya bir sarmaşık gülü bir iki yıl içinde evinizin bütün cephesini kaplar.

BAHARI İYİ DEĞERLENDİRİN

Antalya'da ılıman iklimle, yüksek yayla ikliminin bütün ürünleri yetişir. Hurma ile kızılcık, portakalla elma, kavunla muz bir beşikte uyuyan ikiz çocuklar gibi bir manavda yan yana dururlar. Bugün Antalya'nın portakal çiçeklerinden konu açalım dedik. Fakat nereden nereye geldik. En iyisi mi siz, bu bahar günlerini iyi değerlendirin. Antalya'da yaya olarak gezin, tozun. Çocuklarınızla, sevdiklerinizle baharın tadını çıkarmaya bakın. Benden söylemesi. Yoksa yakında, Antalya'nın yine o kavurucu sıcakları gelecek. O zaman gezinti için, bu günleri çok arayacaksınız.

ÇAM VE DENİZ

Antalya bir ressamın bütün ömrünce çalışıp tuvaline geçiremeyeceği kadar doğal güzelliklere sahiptir. Kemer sahilleri, apayrı güzelliklerle doludur. Bazı yerlerinde deniz, Toroslar'ın çamlarla örtülü yeşil eteklerinin içine kadar sokulmuştur. Antalya kentinin batı tarafında üç bin metreyi aşan tiyatro dekoru gibi perde perde sıralanmış genç dağlar, günün her saatinde ayrı bir renk taşır. Baştanbaşa çeşitli ağaç çeşitleri ile süslü bu dağlarda, Batı Anadolu'nun en güzel ormanları bulunur. Meşe, dişbudak, çam, köknar, şimşir ve dünyada sayısı çok az bulunan sedir ormanları. Bir zamanlar dünyanın en güzel, en hızlı gemileri, bu ormanların kerestesi ile yapılırmış, Ne Süveyş kanalının yuttuğu yüz binlerce ton kereste, ne Mısır demiryollarının yuttuğu traversler, ne Suriye'ye ve adalara satılan keresteler, ne keçilerin kemirdiği, ne de insafsız ellerin her yıl yüz binlerce hektarını ateşe verip çıkardığı yangınlar, bu ormanları bitirip tüketememiştir. Antalya'nın toprağı öyle bir verimlidir ki ilk yağmurlardan sonra kesilen, yakılan, ağaçların yerinden fırça gibi yenisi fışkırır. Antalya'yı 1957 yılında ziyaret eden Alman Krupp ve Çelik Sanayii Fabrikaları sahibi Alfred Krupp von Bahlen, "Bastonum filizlenecek endişesi ile Antalya'da herhangi bir yerde, birkaç dakikadan fazla durmaktan çekiniyorum" sözleri Antalya'nın topraklarının verimliliği için söylenmiş en güzel sözlerdir, sanırım.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.