Pazartesi 19.01.2015
Son Güncelleme: Pazar 18.01.2015

Antalya'nın yağmurları ve sakalar

Eskiden Antalya'da yağmurlar 40 gün sürerdi. Hem de bardaktan boşanırcasına. Bugünkü gibi evleri su basmaz, sokaklar göle dönmezd

Geçtiğimiz günlerde Antalya, özlemini çektiği yağmurlara kavuştu. Ancak yollar yine göle dönüştü. Yüzlerce ev yine sular altında kaldı. Eskiden bağ ve bahçesinin bol olduğu yıllarda Antalya'ya daha da çok yağmur yağardı. Hele halk tarafından "Kadıkaçıran Yağmurları" diye bilinen yağmurlar bir başladı mı, 40 gün kadar sürerdi. Bu yağmurlar öyle çisil çisil değil, adeta bardaktan boşanırcasına yağardı. Öyle yağardı da bugünkü gibi caddeleri göle mi çevirirdi? Evlerin alt katlarını bugünkü gibi su mu basardı? Hayır! Yağmur, 15-20 dakika ara vermeye görsün, caddelerde, sokaklarda yağmur suları bir anda Antalya'nın jeolojik yapısının mucizesi olan sünger yapılı falezlerin içine emilip giderdi. Daha 5-10 dakika öncesine kadar bardaktan boşanırca yağmurun yağdığını, ancak portakal yaprakları üzerinde arta kalan su damlacıklarından anlardınız.
SUYU EMECEK TOPRAK YOK

Bugün Antalya'da hızlı şehirleşme ile ne bahçe kaldı, ne de yağmur suyunun emileceği toprak parçası. Antalya'da 1970'lere kadar kıyı boyunca falezlerden 29 şelale, sularını Akdeniz'e boşaltır, güzel bir manzara oluştururdu. Caddelerinde, en dar sokaklarında bile Düden Çayı'nın serin sularını akıtan arıklar vardı. Bunlar Antalya'nın en sıcak aylarında, yaşayanlarına serinlik verir; kış aylarında da bolca yağan yağmur sularını Akdeniz'e akıtma işlevi görürlerdi. Bugün hepsi de birbiri üzerine yığılı apartmanların altında kaldı. En küçük yağmur damlasında, bugün Antalya'yı sel götürüyor, elektrikler kesiliyor. Sonra da Antalya'nın huyunu bilmeyen yetkililer her yağmur ertesinde "Antalya, 300 yıldır böyle bir afet yaşamadı" gibi mazeret öne sürüyorlar. Eskiden Antalyalılar için su, bir başkaydı… Antalya'nın suları, o zamanlar daha belediyelerin kontrolü altında değildi. Antalya'da Yediarıklar olarak adlandırılan Düden Çayı'nın yedi kolundan kente bolca su gelirdi. Sıcak yaz aylarında insanların serinlik içinde yaşamaları için sokaklarda her zaman tertemiz tutulan arıklarda sular akardı. Düden'den kopup gelen bu sular ihtiyaç sahiplerinin evlerine kadar cömertçe gelir; bahçelerde, evlerde, insanlarla daha bir içli dışlı olurdu. Her evin bahçesinde havuzu vardı. Sokaktan geçen arıklardaki su, her evin avlusundaki bu havuzlara akar, yıkanmada, bahçelerin sulanmasında ve temizlikte kullanılırdı. Çamaşır, bulaşık yıkanır, evdeki tahta tabanlar da bu sularla temizlenir, sarı tahta boyaları ile boyanırdı. Karpuzlar soğusun diye bu havuzlara atılırdı. Çocuklar oyun sırasında susadıklarında arık kenarlarına yüzükoyun yatarak, bu sulardan içerlerdi. İçerlerdi ama, hiç de hastalık olmazdı. Çünkü hiç kimse bugün olduğu gibi sulara çöp atmazdı. Yediarıklar'ın suyu kireçli olduğundan içmek için pek kullanılmazdı. İçilmek için kullanılan en iyi su, yağmur suyu idi. Kış aylarında çatılardan inen oluklarla kuyularda toplanan yağmur suyu, ev halkının bir yıllık içme suyunu karşılardı. Ancak, her evde kuyu olmadığından, bahçesinde kuyusu olmayan ev sahipleri içme sularını ya kendileri İskele'deki İskele Suyu'ndan taşırlar; ya da kent içinde sokak sokak dolaşan ve saka denilen su satıcılarından satın alırlardı. İskele, kentten kırk metre kadar aşağıda olduğu için, suyun taşınması oldukça zahmetli idi. Bütün sermayeleri bir eşek, 4 gaz tenekesinden ibaret sakalar, iskeledeki soğuk su kaynaklarından doldurdukları tenekeleri bir yanına iki, öte yanına iki teneke bağlayarak eşeklerine yükler; kentin sokaklarında dolaşarak "Buz gibi! Suuu!" bağırışı ile satardı. Yoksullara bedava, parası olana parayla. Çoğu sakanın birden fazla merkebi olurdu. Bugün "Din-dan.. Aygaz..!" dediği gibi, o günlerde merkeplerin boynundaki çıngırak sesleri sokaktan geçen sucunun habercisi idi. Çıngırağın sesini duyan hanımlar, pencereye koşarlar, cumbadan: "Sucu, sucu" diye seslenirlerdi.
İSKELE'DE 3 KAYNAK VARDI
Su genellikle İskele'de akan üç kaynaktan doldurulurdu. Bugün bu kaynaklardan ikisi ortada kalmış. Birisi İskele Mescidi'nin altında, diğeri de Yat Limanı amfisinin güneyinde birkaç basamakla inilen yerdedir. O zamanlar bu kaynakların başı ana baba günü gibi kalabalık olur, sırası gelen, tenekelerini doldurur, eşeğine yükler, yollara düşerdi. Bu su yalnız içmek için kullanırdı. Kap-kaçak ve çamaşır yıkama ise genellikle her evde akan arık suları ile yapılırdı. Her sokağa bir sucu bakardı. Mahalleli suyunu başka bir sucudan almaya kalksa; ya da sucu, suyunu başka bir mahalleye satmaya kalksa kıyamet kopardı. Her evin güneş görmeyen serin kilerlerinde topraktan yapılma, sivri dipleri ağızlarına yakın bir bölüme kadar toprağa gömülü ve üzerinde çeşitli çiçekli kabartmalı su küpleri bulunurdu. Bazı evler bir sucuya abone olur, her gün sakanın getirdiği sular, temiz ve soğuk kalsın diye, kapı girişindeki bu küplere boşaltılır, testilerde soğutulurdu. Böylece suların küpler içinde, içilir durumda soğuk kalması sağlanırdı.

YAĞMUR SULARI KUYUDA TOPLANIRDI

Kış aylarında yağmur sularının zerresi bile boşa harcanmazdı. İlk yağmurlar yağmaya başlayınca, acele edilmez, bir süre damdaki tozlar, topraklar temizlensin diye beklenirdi. İlk yağmurlar kiremit damların tozunu, çöpünü iyice yıkadıktan sonra, yağmurlukların ağızları evin sahipleri tarafından kuyunun ağzına çevrilirdi. Kış boyunca bu kuyular yağmur suyu ile doldurulur; kuyuya çer-çöp gitmesin diye sular borulardan tülbentle süzülürdü. Bazı Antalya evlerinde saçaktan aşağıya inen yağmur borusunun birkaç metreden sonrası bezdendir. Bu bez boruyla, evin üst ve yer katının musluklu depolarının suyu bittikçe doldurulur; sonra da bu yağmur borusu kuyuya sarkıtılırdı. Eğer kuyunun etrafında yağmur suyunu toplayacak bina yoksa, arıkların suları kuyuya doldurulur; burada dinlendirilen su yıl boyu kullanılırdı. Kuyular, su ihtiyacını önemli ölçüde karşılıyordu. Her evde olmasa bile, her sokakta varlıklı veya orta halli ailelerin evlerinde mutlaka bir su kuyusu vardı. Yaz aylarında, aynı sokakta oturan komşular akşamüzeri ellerindeki testilerle bu kuyulu evlere su almaya koşarlardı. Bu durum 1960'lı yıllara, evlere şehir içme suyu şebesi bağlanıncaya kadar böyle sürüp gitti.
ESNAF SUCULARIN DAİMİ MÜŞTERİSİ
Genellikle Kaleiçi'ndeki Rum evlerinde ve her büyük evin bahçesinde bulunan ve içi yağmur suyuyla doldurulan üzeri çıkrıklı kuyulardaki su, zincir veya iple bir çıkrığa bağlı bulunan bakraç veya kova ile çekilirdi. Bu kuyular suları kışın ılık, yazın ise serin tutardı. Antalya'da bahçesine kuyu açtırmak için muhakkak Çancı Mustafa Usta görevlendirilirdi. Söylediklerine göre, onun yaptığı kuyuların suyu tatlı olurmuş. Bir de suyu bardakla satan sucular vardı. Bellerindeki deri kuşakta bardak koyma yerleri, ellerinde ibrik ile dolaşan bu sucular, önce bardağı müşterisinin önünde yıkar; suyu öyle müşterisine verirlerdi. Çarşıdaki birçok esnaf bu sucuların daimi müşterisi olurdu. Sucu sattığı her bardak su için, mağazanın kapısının arkasına tebeşir ile bir çizgi çizer; her cumartesi günü buna göre ödeme yapılırdı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.