Pazartesi 06.04.2015

Elektrik kesintisinin hatırlattıkları

İnsanlar son 50 yılda sahip oldukları teknolojiye çok çabuk alıştı. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, elektrik süpürgesi gibi aletler zamanımızın buluşları olarak evlerimizin ayrılmaz parçaları oldu

Bugün yaşı 50'yi aşmış kişiler, annelerinin bir avuç çamaşır için, haftanın bir gününü 'çamaşır günü' olarak belirlediğini hatırlarlar. Bugün öyle mi? İsterse dağ gibi yıkanacak çamaşır olsun, bir düğmeye basmak yetiyor. Alıştığımız ev aletlerinden biri arıza yapacak olsa veya elektrik bir süreliğine kesilse; ancak o zaman sahip olduklarımızın değerini anlayabiliyoruz. Geçtiğimiz hafta içinde hemen hemen tüm yurtta sabahtan akşamüstüne kadar süren bir elektrik kesintisi yaşadık. Çoktan beri elektrik kesilmelerine alışık olmadığımızdan hazırlıksız yakalandık. O gün ne yapacağımızı şaşırdık. Evlerimizdeki bütün aletler iş göremez hale geldi. Özellikle bilgisayarsız, televizyonsuz evde vakit geçirmek adeta kabusumuz oldu. Sonra aklımıza belki yıllardır kullanmadığmız pilli radyomuz geldi. Pillerini yerleştirdik; evimize bir ses, bir neşe geldi. İşte o an, eski radyolu günler gözümde canlandı. Daha dün gibi, evimize ilk aldığımız radyo lambalıydı ve çok büyük boyutta 'Berec' marka iki ayrı pille çalışıyordu. Radyolar Antalya'da ilk kez 1940 yıllarında bazı zengin evlerine girmişti. O yıllarda radyolarda birkaç saat program yayınlanırdı, onun da çoğu haberlerdi. 1950'li yıllardan itibaren yangınlaştıkça; 1970'li yılların ortalarında televizyon yayınları başlayana kadar radyo, halkın her şeyi oldu. Eskiden günlük hayat radyo ile başlar, saatler radyoya göre ayarlanır, haberler radyodan öğrenilirdi. 'Aga' marka koca möbleli ve lambalı radyolar, yanında yuvarlak kocaman pilleri ile evin baş köşesinde, en değerli eşyası olarak dururdu. Önde çevrilen iki yuvarlak düğme ile yan yana tuşlar bulunurdu. İstasyon ibresinin dolaştığı cam panelde Ankara, İstanbul, Varşova, Sofya, Viyana, Münih, Washington, Tel Aviv, Moskova, Kahire, Paris, Atina, Prag gibi kent isimleri yer alır; fakat Ankara Radyosu'ndan başka hiçbir ses çıkmazdı. Düğmelerin biri ile ses ayarlanır, diğeri çevrilerek bin bir uğultu ve parazit arasında istasyon bulunurdu. Lambalı radyoların ille de ısınması gerekirdi. Radyonun lambası yavaş yavaş ısınır, bir hayli zaman sonra "Şimdi Zeki Müren'den solo şarkılar dinleyeceksiniz..." diye ses gelirdi. Radyo kullanmak o günlerde sabır gerektiren bir işti. Bazıları evlerinin çatısına büyük antenler çeker, İstanbul Polis Radyosu'nu veya Ankara Uzun Dalga radyosunu dinlemeye çalışırdı.
SAAT AYARI

1950'li, 1960'lı yılların radyosunun en popüler programları akşamları yemekten sonra yayınlanan 'Arkası Yarın' ve perşembe akşamları yayınlanan 'Mikrofonda Tiyatro' idi. Radyoda en çok 'Radyo Tiyatrosu' bizi kendisine bağlardı. Efektleri Ertuğrul İmer ya da Korkmaz Çakar yapardı. Muhtar Emmi, Ali Dayı, bekçi, birinci adam, ikinci adam, Mahmut, Döne Kadın... Radyo Tiyatrosu bir heyecan kasırgası haline gelirdi. Halk bu saatleri adeta iple çekerdi. Fakat ne var ki bu programları dinlerken parazit başlar, radyonun ayarıyla oynanır, radyo birden uğultulara boğulurdu. Yayın her gün sabahları altıda başlar, yedi olduğunda önce gonk vurur, ardından anons spikeri tarihi söylerdi. "Bugün 15 Aralık Pazartesi. Şimdi memleket saat ayarını veriyoruz." Bütün erkekler ellerinde saatleri, saatin ayar pimi geri çekilmiş bir halde, radyoda 'memleket saat ayarı'nı beklerdi. Büyüklerimiz bunu neden yaparlardı, bugün dahi öğrenmiş değilim. Saatle yapacakları hiçbir işleri yoktu o zamanlar. Herhalde bu bir tür saatinle övünme aracı idi. Çünkü saatini 'memleket saat ayarı' ile karşılaştıran kişi, "Benim saatim topu topu iki dakika geri kalmış" veya 'ileri gitmiş' diyerek övünürdü. Hatta bu konuda yarışmalar yapılır, kimin saati memleket saat ayarına yakın gösteriyorsa, bahsi o kazanırdı. Akşamları 'Memleket Saat Ayarı'ndan haberlere geçilirdi. Haberleri anlayabilmek için radyonun yanına yaklaşmak, pür dikkat dinlemek gerekirdi. Radyo türküler çalar, ara sıra Orhan Boran'ın sunduğu yarışma programları düzenlenirdi. Spikerler düzgün bir Türkçe konuşurlardı. Akşamları radyo dinlerken duvarda, sobanın arkasında, kapının yanında bir gaz lambası yanardı. Kış akşamlarında annelerimiz sobanın üzerinde çekirdek, fıstık veya çitlembik kavururdu. Biraz tuzla kavrulduğunda, sıcak sıcak çitledin mi, kabak çekirdeği insanı saatlerce radyo başında tutsak ederdi.

PROGRAMLAR EĞİTİCİYDİ

'Okul Radyosu' ilkokul çocuklarının sevdiği bir programdı. Radyo yayınları eğiticiydi. Cuma sabahları, yedi haberlerinden önce radyoda 'Halk Hikayeleri' dinlenirdi. Temsil saatleri dört gözle beklenirdi. Şair Behçet Kemal Çağlar şiir okurdu. Muzaffer Sarısözen vardı. Ondan, derlediği halk türkülerini öğrenirdik. Orhan Boran ve Yuki'yi hiç kaçırmazdık. Zeki Müren, sevgili şoför kardeşlerine "Gözünüz yolda, kulağınız bende olsun" diyerek seslenirdi. 'Çek Soruyu, Bil Doğruyu' yarışma programında sorulan soruların cevabını verebilmek için aile içinde kıyasıya bir rekabet olurdu. Uzun yıllar boyunca sabahları on civarında Arkası Yarın, ardından da Okul Radyosu yayınlanırdı. Her hafta perşembe akşamları yemekten sonra Radyo Tiyatrosu vardı. Radyo tiyatrosu en ilgi gören programdı. 1970'lerin ortasına gelindiğinde siyah beyaz televizyonlar yavaş yavaş evlerimize girmişti. Televizyonla birlikte hayatın tadı da ailelerin yaşam biçimleri de değişti. Sinemaya gidenler azaldı. Sinema dönüşü çay bahçelerinde oturup dondurma yiyenler birden ortadan kayboldu. Kış gecelerinin 'Sıra Gezmeleri' tamamen ortadan kalktı. Komşuluk ilişkileri azaldı, sinemalar birer birer kapandı. Misafirlikler hemen hemen bitti. Elektrik kesilince, işte ben o radyolu günleri hatırladım. Ya, siz?

Komşular, perşembe günü akşamları radyosu olan komşuya misafirliğe giderdi. Radyolar oturma odasının bir duvarında çocukların erişemeyeceği bir yükseklikte, duvara monte edilmiş bir tabla üzerinde bulunurdu. Her radyonun üzerinde ev hanımının becerisi bir dantel örtü bulunurdu. Bu bazen o kadar abartılırdı ki radyonun çevirme düğmelerine dantelden dikiş yüksüğü şeklinde birer şapka geçirilirdi. Sıcak yaz aylarında ise radyo evin penceresinin uygun bir yerine konur, komşular da sokakta sandalye veya bir taşa oturarak pür dikkat 'Mikrofonda Tiyatro'yu dinlerdi. Hanımlar veya çocuklar biraz gürültü yapacak olsalar, radyo sahibi onları radyoyu kapatmakla tehdit ederdi.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.