Pazartesi 29.06.2015

Antalya'da ramazan nostaljisi

Hali vakti yerinde olan ailelerin iftar davetleri Ramazan'ın on beşinden sonra başlardı. Bir gün önceden haber verilerek zengin, fakir, akraba, arkadaş ve dostlar, konu komşu birbirini 'Yarın bize iftara buyurun, Allah ne verdi ise beraber yiyelim!' diyerek iftar sofralarına çağırırdı

Çok değil, 30-35 yıl öncesine kadar Antalya orta büyüklükte bir Anadolu kenti iken Ramazan ayında, bugüne göre daha değişik bir yaşama bürünürdü. 'Ramazan'ı karşılama telaşı' geçmişte sevinçli bir süreç olarak yaşanırdı. Yenilip içilir, ertesi gün gündelik işlere vakit ayrıldıktan sonra iftara hazırlanılırdı. Evin yaşlı hanımlarının 'tövbe ayları' diyerek oruç tuttukları Recep ve Şaban ayında; ev temizlikleri başlardı. Temizlik, badanalar yapılır, perdelere varıncaya dek her şey elden geçirilirdi. Evdeki bakır kaplar kalaylatılır; sandıktan işlemeli sofra takımları, şerbet bardakları, hoşaf kâseleri, gümüş tepsiler çıkartılırdı. Her ailenin Ramazan girmeden 'Ramazan harcı' görmesi adettendi. Oruca başlamaya bir hafta kala, evin kilerindeki baharattan şehriyeye, pastırma ve sucuğa, pestil, reçel çeşitlerine, türlü peynirlere, böreklik undan hoşaflık üzüm, kayısı, erik kurularına, gülsuyuna değin her şey kontrol edilir; belirlenen eksikler tamamlanırdı. Evin gelirine göre ihtiyacı olacak her şey, bazıları çarşıdan alınır; bazıları ise maharetli ev hanımları tarafından evde yapılarak hazırlık yapılırdı. Et dışında çarşıdan herhangi bir şey alınmasına gerek duyulmaz; şayet kilerdeki kuru taneli zahire ile tuz, baharat, yağ, bal, peynir, şeker gibi Ramazan ayı içinde azalan veya bitenler varsa bunlar takviye edilirdi.
RAMAZAN TOPU

Bütün bu hazırlıklar bitince Ramazan'ın işareti sayılan 'üç top atışı' beklenirdi. Antalya'da iftar vakti, Tophane Meydanı'nda toplar atılarak, akşam ezanı okunarak ve minarelerde kandiller yakılarak duyurulurdu. 1960'lı yıllarda iftar topu atma işi Antalya Andızlı Mezarlık içine alındı. Ramazan topçuluğunu üstlenen Antalya itfaiyecileri, kavak ağacından yonttuğu tıkacı, topun ağzına yerleştirir; bir miktar barut, paçavradan fitil ve kav çakmak yardımıyla Antalya Mezarlığı'nda, top bekleyişinde sessizliğe gömülmüş Antalya halkını hoplatan atışlar yapardı. O sırada mezarlıkta yatanlar da her halde yerlerinden hoplardı.
KALEKAPISI ESNAFI

Antalya o zamanlar küçük bir kasaba görünümünde. Alışveriş için ya Kalekapısı'na ya da İki Kapılı Han'a gidilirdi. Birkaç dükkân da Şarampol yolu üzerindeki Yukarı Pazar'da vardı. Sabah ezanı ile açılan dükkânlarda müşterinin ayağı iftar topu patlayıncaya kadar kesilmezdi. Sabahın çok erken saatlerinde başlayan hareketlilik öğle saatlerinde yavaşlayınca esnaf dinlenmeye çekilirdi. Dükkanın girişine boylu boyunca bir sopa uzatan esnafın kimi camiye gider, kimi de birazcık kestirirdi Hırsızlık olayları yaşanmadığı için kepenkler asla indirilmezdi. Top patlayıp eve yetişememişsen esnaf hayratından bir su içer bir de hurma yerdin. Adına da 'Sebil Hayrat' denirdi. Esnaf çırağı çocuklar ellerinde bir kova su, biraz hurma, tahin helvası ve ekmekle çarşı içinde dolaşır, 'Sebil hayraaat!' diye bağırırlar iftarını açamayanların karınlarını doyururlardı. Zengini fakiri kimseden para alınmazdı. Her hafta cuma günü bir esnaf ölmüşlerinin ruhuna pide yaptırır dağıtırdı. Kadınlar iftar sofrasına sabahtan hazırlanırdı. Çarşı esnafı, Ramazan aylarında oruç tutan sigara ve kahve tiryakilerine, ikindiden sonraki gergin saatlerinde takılırlardı. İftarı iple çeken bu kişilerin arkalarından ansızın boş teneke yuvarlamak, sinirlerini gerecek muziplikler yaparak onları olmadık küfürleri savurmaya zorlamak Ramazan'da çarşı esnafının günlük eğlenceleri arasında yer alırdı.
İFTAR DAVETLERİ
Hali vakti yerinde olan ailelerin iftar davetleri Ramazan'ın on beşinden sonra başlardı. Bir gün önceden haber verilerek zengin, fakir, akraba, arkadaş ve dostlar, konu komşu birbirini, "Yarın bize iftara buyurun, Allah ne verdi ise beraber yiyelim!" diyerek iftar sofralarına alırdı. İftar davetlerinde yemek çeşidi daha da zengin olurdu. Zengin ve fakirin birleştiği bu sofralar sosyal sınıf gözetmeden inanç ve gönül birliği yapanları bir araya toplardı. Ramazan boyunca içki içenler, içkiyi bırakır oruç tutardı. Anlatılanlara göre bayrama yakın günlerde meyhanecilerin, müdavim müşterilerine 'Unutma Beni Dolması' gönderdikleri de olurmuş. Bir de Antalyalı Rumların birlikte yaşadığı dönemlerde, Rum komşular bir gün önceden iftara davet edilirlermiş. Bir gün önceden haber verilmesi, bu komşuların ricası gereğiymiş. Çünkü onlar, Müslüman komşularına saygılarından hem de günah olmasın diye o gün oruç tutar, komşuları ile iftar açarlarmış. Bizim bayramlarımız, onların paskalyaları da yine komşuca birlikte kutlanırmış.
RAMAZAN PİDESİ
Antalya'da Ramazan'ın simgesel iki yiyeceği vardır. Bunlardan biri Türkiye'nin hemen hemen her yerinde olduğu gibi pide, diğeri ise Antalya'ya özgü Ramazan Poğaçası... Bütün Türkiye'de çoğu insan için pide, Ramazan'ın simgesi gibi... "On bir ayın sultanı" geçip gittikten sonra pide yapmaya devam eden yerler olsa da, onlara pek ilgi olmuyor... Sanki "Pide Ramazan'da yenir" gibi bir kural var. Ramazan pidesi eskiden evlerde şöyle yapılırdı: Elekten geçirerek unu iyice incelteceksin... İnce elekten geçirilmiş bu has unu, bira mayasıyla yoğuracaksın, üstünü iyice kapatıp kabarmaya başlayıncaya değin, bir-iki saat bekleteceksin. Kabarmaya başlayınca bunları parça parça kopartacaksın... Hamura iki yumurta ve bir kahve kaşığı da süt katacaksın. Üzerine un serpilmiş düz bir yerde bu hamur parçalarını iki elle ters yönlere doğru bastıra bastıra incelteceksin. İstediğin boya, tercihen otuz santimetre çapında bir daire haline geldiğinde, daha fazla kabarmaması için enine boyuna tırnak vuracaksın. Sonra da Ramazan pidesinin üzerine yumurta sarısı sürüp, biraz da susam ve çörekotu serpiştirip fırına atacaksın. Çünkü pidesiz Ramazan olmaz. Eskiden evlerde yapılan pideler, bugün hazırca fırından alınıyor.
ANTALYA POĞAÇASI
Ramazan Pidesi, Türkiye'nin her yöresinde biliniyor. Antalya'nın Ramazan Poğaçası (Antalyalılar 'Boğaça' der.) ise yalnız Antalya'ya özel. Yakın yıllara kadar bunun böyle olduğunu ben de bilmiyordum. Ramazan aylarında başka illerdeki aile çevrem ve dostlardan Ramazan Poğaçası istekleri gelince, önce " Poğaçayı oradan alsanız ya... Şimdi beni kargo vs ile uğraştırmayın" deyince, başka illerde Ramazan Poğaçası yapılmadığını öğrenmiş oldum. Demek ki susamyağı, un, toz şeker, tarçın, çam sakızı ve tereyağı gibi malzemelerin kâğıt üzerine dökülerek fırında tavalar içinde pişirilmesiyle ortaya çıkan Ramazan Poğaçası yalnız Antalya'da yapılıyormuş. Çocukluğumuzdan beri 1970'de vefat eden Mustafa Zünbül'ün "18'in Poğaçaları" Antalya'da çok ünlüdür. Şimdi bu imalatı Kaleiçi'ndeki evlerinde oğlu İdris Zünbül ile torun Mustafa Zünbül sürdürüyor. Eskiden bir de Poğaçacı Abdülkadir ve Fıtırcı Tatlı'nın kaymaklı, peynirli, yumurtalı ve şekerli fıtırları vardı. Ustaları ölünce bunlar devam ettirilemedi. Bu tat da kaybolup gitti.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.