Pazartesi 01.02.2016

Antalya'nın meyveleri

Antalya, narenciye meyvelerine çok önem vermiştir. Hatta bu meyvelerin cinslerinin artırılması ve yeni türler ortaya çıkarılması için 1930'lu yıllarda Narenciye Araştırma Enstitüsü bile kurulmuştur

Antalya, ulaşım yollarının yokluğundan 1960 ve 1970'li yıllara kadar sebzesini, meyvesini kendi başına tüketmek zorunda kalan bir kentti. Pazara getirdiği ürününü satamayıp çöpe döken ve evine döndüğünde bir daha ekmeyeceğim deyip, ertesi yıl başka iş bilmediği için aynı şeyi tekrarlayan bahçıvanlar çok fakir kimselerdi. Hayatları boyunca yokluk çeken bu kişilerin çocukları, torunları eski bahçelerini müteahhitlere vererek yüzlerce daire sahibi olup çok zengin oldular. Acaba o zaman yokluk içinde yaşayan bu Antalyalı bahçıvanların aklına 30-40 yıl sonra meyve ve sebzeleri yerine, toprakların bu kadar para edeceği gelir miydi? Böyle şimdiki gibi günlük alışveriş eskiden yoktu. Evler birer erzak deposu gibi idi. İlkbahar aylarında veya yaz aylarında kiler bir kez dolduruldu mu, bütün kış bununla çıkarılırdı. Şimdi seralarda bir sebze bitmeden, aynısı yeniden çıkıyor. Eskiden her yeni çıkan sebzenin veya meyvenin özel bir önemi vardı. O yıl meyve veya sebzeden ilk defa yiyenler "Yeniyi tattım, derdimi attım" derlerdi. Portakal, nar, mandalina, turunç, limon gibi meyveler evlerin alt katında saman içine gömülürdü. Bunlar burada bir yıl bir şey olmadan öylece dururdu. Öyle şimdiki gibi meyve kiloyla, taneyle pazardan alınmazdı. Turuncun ayrı bir özelliği vardı. Hemen hemen her yemeğe konurdu. Kabuğundan da nefis reçel yapılırdı. Bazı patlıcan, bamya, biber gibi sebzeler yazdan kurutulurdu. Yaz aylarında her evin bahçesinde domates salçaları büyük tepsiler içinde suyunu çekmeye bırakılırdı. Buzdolaplarının olmadığı yıllarda, kuyu suyu ile buz gibi şerbetler, ayranlar, hoşaflar hazırlanırdı.

HER EVDE AĞAÇ

Eskiden herkesin bahçesinde birden fazla meyve ağacı vardı. Bu meyveler olgunlaşınca toplanır ve bir kısmı, bu meyveden bahçesinde olmayan yakın komşulara tertemiz kalaylı tabaklar içine konularak 'tadımlık' olarak dağıtılırdı. Bu meyve tabaklarını tadımlık olarak alan komşular da bunları yedikten sonra gelen tabakları, varsa kendi bahçelerinden meyve koyarak öyle iade ederlerdi. Eğer bahçeden konacak bir meyve yoksa uygun gördükleri, tatlı, şeker ve benzeri bir yiyecek koyarak iade ederlerdi. Tabağı boş göndermemek için elden gelen yapılmaya çalışılırdı. Ayrıca bahçesinden komşunun bahçesine sarkan ağacın meyveleri de komşuya ait olur; bu dalların meyveleri toplanmazdı. Evlerin bahçelerinde diğer ağaçların yanında limon ağaçları da vardı. Yediveren cinsi dediğimiz limon ağaçlarının üzerinde dört mevsim limon bulunurdu. Bu limonlar genellikle bahar ve yaz aylarında toplanmaz, güneş çarpması, grip, baygınlık geçirme gibi durumlara karşı ilaç olarak saklanırdı. Antalya'da Ambe (iri hurma) denilen meyve ile 1930'lı yıllarda Amerika'dan getirtilen avokado ismindeki meyve de üretilmeğe başlanmıştır. Avokado meyvesinden salata yapıldığı gibi, ağacın yaprakları kaynatılıp içildiğinde taş düşürücü etkisi vardır. Antalya'nın incirleri, karpuzu, kavunu da güzeldir. Antalya'da, 1940'lı ve 1950'li yıllarda çuval imaline yarayan jütle bir nevi kauçuk bitkisi olan guayule de yetiştiriliyordu. Jütün ekonomik olmadığı anlaşılınca vazgeçildi. Buna karşılık dört yılda gelişip dönümünde 260 kilo veren kauçuk bitkisi için Antalya'da büyük yatırımlar yapılıp, pil fabrikasının eski yerinde bir kauçuk fabrikası bile yapılıp üretime geçilmişti.
BİR MAHALLEYE ADINI VERDİ
Muz ve hurma gibi sıcak iklim meyveleriyle kızılcık ve kiraz, nar, portakal ve mandalinle elma ve armut çok defa bir dükkânın sergisinde yan yana durur. Kayısıları, seyyah İbni Batuta'yı bile hayran bırakmıştır. Kayısının tatlı ve daha küçük bir çeşidi olan zerdali yalnız Antalya'da bilinir, hatta bir mahalle adını bu meyveden almıştır. Arabistan'da sabbara ve Antalya'da Frenk yemişi denilen ve Antalyalılar tarafından çok sevilen kaktüs meyvelerinin de ele dikeni batmadan yenilmesi ayrı bir beceri ister. Üzümleriyle, can erikleri ünlüdür. Dut, hem meyvesi, hem de ipek böceği besleyen yaprakları bakımından Antalya'da çok ilgi bulmuş bir ağaçtır. Dut ağacının gövdesi tekne yapımında kullanılır.
AZ BİLİNEN MEYVE ÇEŞİTLERİMİZ
Antalya Ovası'nda 57 çeşit portakal, 24 çeşit mandalina 25 çeşit limon, 6 çeşit altın top (grappe), 1 çeşit tatlı limon, 9 çeşit turunç, 2 çeşit bergamot gibi turunçgiller dışında 36 çeşit meyve yetişir. Turunçgillerin az bilinenleri arasında şeker portakalı, çok aromatik bir kokusu ve C vitamini açısından çok zengin olan 'bergamot' ile 'şatok' vardır. Eskiden şeker portakalına 'ağaç kavunu' dendiği de olurdu. Ancak asıl adı şeker portakalı idi. Hiçbir zaman ekşi olmazdı. Şimdiki pazarlarda hiç rastlamadım. Belki çok satılmadığı için bu ağaçlar yok olmuş olabilirler. Aslında bir greyfurt cinsi olan, hatta ilk bakışta greyfurta çok benzeyen şatok, büyüklük ve tat bakımından ondan ayrılır. Şatok, bazen yetişkin bir insan kafası büyüklüğüne ve ağırlığı iki buçuk üç kiloya kadar ulaşabilir. Çok değişik ve güzel bir tada sahip olan şatoğu çoğu kişi tadı çok ekşi hatta acımtırak olduğu için yemez. Bu meyvenin içini yemek için önce çok kalın olan kabuğunun soyulup dilimlere ayrılması ve sonra dilimlerin çok sert olan dış zarının özenle soyulup çekirdeklerinin ayıklanması gerekir. Ortaya çıkan bu zarsız dilimlerin üzerine tuz atılarak yenir. Kolesterolü düşüren bu meyve greyfurta göre daha az sulu ancak daha tatlı bir meyvedir. Antalyalıların 'altıntop' veya 'kız memesi' adını verdiği ve kabuklarından reçel de yapılan bu şatok meyvesinin içi kan portakalı gibi kırmızı olanları da vardır.

DÜNYACA ÜNLÜ BERGAMOT
Şatok meyvesine göre daha küçük ve bir portakal büyüklüğünde olan, 'bergamot', 80 yıl gibi uzun bir süre meyve verebiliyor. Çok hoş kokulu bir esans kokusuna sahiptir. Çıkarılan esans ve yağlar, dış ülkelere pazarlanır. Şatok gibi bergamotun kabuklarından da çok güzel kokulu reçel yapılır. Bergamot meyvesinin içi şatok gibi yenir. Suyu C vitamini açısından son derece zengindir. Bu meyvelerden başka yine turunçgillerden 'tatlı limon' oval biçimli, küçük memeli ve dış yüzeyi bildiğimiz limonun aksine pütürsüzdür. Tatlı limonun bilimsel olarak da kanıtlanmış en büyük yararı ise şeker hastalığına iyi gelmesidir. Yine tatlı limon gibi az asitli olan başka bir turunç türü 'şeker portakalı'dır. Değişik bir tadı olduğu için pazarda bu portakala ilgi gösterilmediği için ortadan kalkmıştır. Antalya caddelerini süsleyen ve bazen Antalya'ya gelen yerli ve yabancı turistlerce koparılıp yenmeye çalışılan bir tür de turunç meyvesidir. Tadı oldukça ekşi olan bu meyve çok önemlidir. Çünkü çarşıda gördüğünüz tüm narenciye türleri turunç fidanına aşı yapılarak üretilir. Ayrıca turunç kabuklarından da diğerleri gibi reçel yapılır ve turunç reçeli, narenciye reçelleri içinde en fazla bilinenidir. Antalya çevresinde 41 çeşit sebze yetişir. Antalya sebze ve meyvelerini yurtdışına, ihraç eder hale gelmiştir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.