Tezlere konu olan sergi
Çerkez bir ailenin çocuğu olarak Bursa'da büyüdüm. Yaratıcı endüstride yani kültür sanat ve televizyon üzerine çalışıyorum. Profesyonel anlamda yabancı bir kanalın prodüksiyon yöneticisiyim. Ruh mesleğim ise ressamlık.
Farklı farklı hikayeleri var 'Konuşan Resimler'in. İsim olarak başka; Ebedi Edebi olarak da başka bir hikaye… Çok oyuncu arkadaşım var, evde resim yaptığımı biliyorlar. Resim yaparken her resme bir hikaye yazıyordum. Bir gün çok yakın bir arkadaşım olan Selen Öztürk, "Ya bu resimler konuşuyor, her birinin bir hikayesi var bunun adını Konuşan Resimler koyalım" dedi. Konuşan Resimler ismi ortaya çıktı. Ebedi Edebi ise aslında benim Konuşan Resimler'in isim annesini bulmadan önce hep yapmak istediğim bir taraftı. Çünkü edebiyatı da yazmayı da resim yapmayı da seviyorum. Her resimde bir hikaye çıktı ortaya.
Elbette. İlk Orhan Veli ile başladı. Bir gün onun Aşiyan'daki mezarına gittim. Mezarına gittikten sonra bu işi tamamlamaya karar verdim. Biraz daha derine inmenin gerekliliğini düşündüm. Tabi söz konusu edebiyatçı olunca tek bir bakış açısıyla da hareket edemiyorsunuz. Örneğin Nazım Hikmet'in yazısını yazarken Avrupa'da bir üniversitenin Nazım Hikmet Araştırma ve Kültür Vakfı ile birlikte hareket ettim. Aziz Nesin'i, Aziz Nesin Vakfı'yla… Metin Altıok'un kızı Zeynep Hanım mesela babasının kayıtlarını Levent Bey'e gönderdi.
BÜTÜN RESİMLERİ PARÇALADIM
Tabi ki. Çok sevdiğim tiyatrocu ağabeyim Bahtiyar Engin, bir gün otururken "Ebru sen ne yapmak istiyorsun? Bunu nasıl çıkaracaksın" dedi. Edebiyatçıları anlatmak istediğimi söyleyince "Biz edebiyatçıyı senin sayende mi anlayacağız. Yani ben Cemal Süreya'yı sen olmasan anlamayacak mıyım?" dedi. Organizasyon mu yapmak yoksa bir resim sergisi mi açmak istediğimi sordu. Bunları da istemediğimi söyleyince o gün beni bayağı bir zorladı. O gece resmi bıraktım, yaptığım resimleri parçaladım ve ağladım. Bütün gece uyumadım. Sabah Bahtiyar ağabeyi arayarak farklı fikir ve düşüncedeki insanları anlatmak için edebiyatçıları seçtiğimi ve bu yüzden bu hikayeleri yazdığımı söyledim. O da "Tamam işte şimdi manifestonu yazabilirsin. Sergi artık çıkmıştır" dedi. Ebedi Edebi de bu sayede çıktı. Bugün o şairler ve edebiyatçılar yaşasaydı gökyüzü daha mavi veya şehir daha kalabalık olmayacaktı. Üretim hepimizin içinde aslında. Biz o masaya farklılıklarımızla oturduğumuz zaman güzel bir dünyadayız. Bunun da en güzel örneklerinden biri bizim geçmişteki edebiyatçılarımız. Çünkü siz Nazım Hikmet ile Necip Fazıl'ı bu sergide yan yana görebildiğiniz zaman şahane diyebiliyorsunuz. Biraz da anlatmak istediğim durum buydu.
GİZLİ 15 KELİME!
Teknik olarak da o edebiyatçıları anlatmaya çalıştığım için edebi yazılış biçimine göre onların hikayesini yazdım. Mesela Edip Cansever'in hikayesinde hayatı boyunca kullandığı 15 kelime gizli. Keza Leyla Erbil Ahmet Arif'in mektuplarına hiç cevap vermemiş. Ben verdim. Bunlar gibi ilgi çeken kendi donelerim var ve insanlar buraya geldiklerinde bunu daha iyi anlayabiliyorlar. Hikayelerin benim tarafımdan yazılmış olmasına biraz şaşırabiliyorlar. Okuyan insanlar da bunu çok içselleştirdiler ve çok başka bir hikayeye dönüştürdüler. Aslında insanların sevdiği edebiyatçıları okuyup, dinleyip gideceklerini düşünüyordum. Sergi içerisinde üç buçuk saat kalanlar var. Bunu tez konusu yapan okullar var. Bunun beni oldukça şaşırttığını söyleyebilirim.
5 AKIMI TEMSİL EDEN EDEBİYATÇILAR
Her bir edebiyatçının kendine özgü bir ruh hali var. Hal böyle olunca da hem onu ayırt etmem hem de bütünlüğü sağlamak için birtakım unsurları birleştirmem gerekiyordu. Buradaki 52 edebiyatçı 5 akımı da temsil eden edebiyatçılar. O yüzden kendi akımları içindeki renk tonları bir olsa da hissedilir düzeyde ayrılıklar da bulunuyor. Örneğin garipçiler döneminden Turgut Uyar, Orhan Veli ve Cemal Süreya'nın tonları farklıdır. Halide Edip ve Cahit Sıtkı gibi Anadolu'dan gelen taraf daha çok toprak renkleridir. Kendi içimde onun ayrımını yapmaya çalışsam da ruh halime göre değişkenlikler gösterdiği zamanlar da oldu.
Biz aynı masaya oturup, konuşup, sohbet etmeyi unuttuk. Bu edebiyatçıların aslında en büyük özelliği ve üretmelerinin en temel nedeni aslında buydu. Yani Edip, Cemal Süreya, Orhan Veli o masada bir şekilde oturuyorlardı ve hepsi kendince özgündü. Çok yetenekli ve zeki insanlar var Türkiye'de ve bunların hiçbiri aynı masada değiller. Yani farklı fikirdekiler ayrıldığı gibi aynı fikirdekiler de bir arada olmuyor. Bir ressamın bir mimardan öğreneceği çok şey var. Haliyle o masaya bir kez oturabilsek ortaya çok güzel bir iş çıkacak.
Aslında bu konuda biraz gizemli davranmak da isterim. Çünkü ben tabloları yaparken bir bakış açısıyla yola çıktım. Ebru'nun gözüyle günümüz gözüyle Orhan Veli'yi anlattım. Bu metni okuyan, seslendiren Sarp Akkaya başka bir Orhan Veli'yi tanıttı ve söyledi. Siz dinlediğinizde Sarp'ın sesiyle benim yazdığım ve çizdiğim başka bir Orhan Veli'yi anlıyor belki de aktarıyorsunuz. O yüzden bu etkileşim ruhtan ruha değişiyor. Burada her metnin seslendirmesini yapan insanlar ile de edebiyatçılar arasında bağ kurduğum insanlar var. Örneğin Fikret Kuşkan ruh olarak Can Yücel'i bana çok hatırlattığı için o yüzden Can Yücel'in sesi. Melih Cevdet zaten oyunlarını oynayan Cengiz Bozkurt'un sesi. Aralarında sanatçıların da bağ olduğu durumlar var. Tomris başından beri Deniz Çakır'dı. Maviyi çok sever. Evde birlikte resim yaptığımız zamanlar da oluyordu. Yani Tomris'i yapmaya başladığım ilk andan itibaren o Deniz'di. Haliyle de birbiriyle çok özdeşleşen insanlar ve dinleyen insanda çok farklı yerlere gidiyor. Buraya gelip incelemeleri çok daha muazzam olur. Çünkü bu bir etkileşim işi.
105 SANATÇIYI BULUŞTURUYOR
- Burada kaç sanatçının eseri var? 52 edebiyatçının resmi ve bu resimleri seslendiren 52 sanatçı var. Aslına bakarsanız benimle birlikte 105 kişiyiz.
- Sergi ne kadar süreyle Antalya'da olacak? Takviminiz nasıl ilerleyecek? Bir ay burada Rixos Downtown'dayız, ardından birkaç edebiyat festivaline katılacağız sonra birçok edebiyatçının yattığı Sinop Cezaevi'ne gideceğiz. Bir sene boyunca dolaşacak ardından da yurt dışına gidecek. Örneğin Londra'da Shakespeare ile Orhan Veli yan yana gelecek. Onların sanatçıları ve benim sanatçılarımla dünyada birlik ve beraberlik çağrısı yapacağız.
DUYGULARIMI YÖNETEMEDİĞİM ANLAR OLDU
(Gülüyor) Şaşırıyorlar valla. Hatta bir gazeteci beyefendi "Ne yaşadın?" dedi. Çünkü her birinin ruh hali o kadar farklı ki açıkçası çok içselleştirdim ve çok araştırma yaptığım için olabilir. Yani Yaşar Kemal'in tüm kitaplarını ve notlarını okudum. Şimdi böyle olunca da çok uzun bir süreç söz konusu oluyor. Yani o ruh haline de iyi geçtim her halde. Tabi içeride kişisel olarak sorarsanız buhranlı bir dönem de geçirdim. Oysa çok otokontrollü bir tipimdir. Sergi süresi boyunca kendime şaşırdığım anlar oldu. Öfke krizleri geçirdim. Olaylara karşı bakış açım çok agresif oldu. Bazen komik oldum. Yani duygularımı yönetemediğim anlar oldu.
FULYA SARMAN
EN SON HABERLER
- 1 Antalya Open’da şampiyon belli oldu
- 2 İlk yarının karnesi
- 3 Maçta gözler Amılton’da olacak
- 4 HEDEF 3’TE 3 YAPMAK
- 5 Avrupa’da yaşam tecrübesi fırsatı
- 6 Sulama birlikleri güç birliği yaptı
- 7 Batık gemi parça parça çıkartılıyor
- 8 Taşıt kiralamada ceza yeniliği
- 9 Çiftçi gözünü göğe çevirdi
- 10 Hedef 7.5 milyon turist