Salı 27.11.2012 00:00

'Piraye içimde on yıl yaşadı'

Türkiye'nin kitapları en çok satan yazarlarından Canan Tan'ın "Piraye" romanı İngilizce ve Koreceden sonra Kürtçeye çevrildi.

Canan Tan'la "Piraye" kitabının Kürtçeye çevrilmesi vesileyle bir araya gelip yazarlık serüvenini konuştuk. "Piraye", "Yüreğim Seni Çok Sevdi", "Issız Erkekler Korosu" gibi dikkat çeken ve çok satan romanların yazarı Canan Tan "önemli olan çok satmak değil, çok okunmak" diyor.

"Piraye", "Yüreğim Seni Çok Sevdi", "Issız Erkekler Korosu" gibi dikkat çeken ve çok satan romanların yazarı Canan Tan "önemli olan çok satmak değil, çok okunmak" diyor. Canan Tan'la "Piraye" kitabının Kürtçeye çevrilmesi vesileyle bir araya gelip yazarlık serüvenini konuştuk.

İlk romanınız "Piraye" yayınlandıktan on yıl sonra Kürtçeye çevrildi.Bunca yıldır gündemde kalan Piraye kim aslında?

Romanı okuyanlar beni onunla özdeşleştiriyorlar, "Piraye siz misiniz?" diye soruyorlar. Tabii ki ben değilim ama onunla çok ortak noktalarımız var. 20 yaşındayken ben de Piraye gibi gelin gittim Diyarbakır'a. Onun gibi bir Diyarbakır geliniyim, benzerlik o kadar.

Kitap İngilizceye de, Koreceye de çevrildi ama Kürtçeye çevrilmesi fikri nereden çıktı?

Geçen yıl Diyarbakır Kitap Fuarı'ndayken bu konuda çok istek aldım. "Neden Kürtçesi yok" diye soruyorlardı. Yayınevim de bu konuda olumlu ışık yaktı. Değişik coğrafyalarda kitabımın okunmasından mutluluk duyuyorum. Diyarbakır nere, Kore nere? Bir yandan Koreceye çevriliyor, diğer yandan Kürtçeye. Birbirinden apayrı iki toplumu nasıl ilgilendiriyor Piraye? Kitabın İngilizce baskısı uluslararası fuarlarda görücüye çıktığı zaman Koreli yayıncıların ilgisini çekmiş. Çinceye de çevrilecek. Piraye, Güneydoğu'da geçen bir töre öyküsü. Bu, farklı kültürlerde ilgi çeken bir yapı. Ayrıca Kore'deki kadınların benzer sorunları olduğunu söylemişlerdi.

Peki, sizin Diyarbakır'daki hayatınız nasıldı? Kaç yaşında gittiniz oraya?


20 yaşında… Ankara Eczacılık Fakültesi'nde okurken evlendim. Eşim Diyarbakırlıydı. Gelin olarak gittim oraya. Ama dizilerdeki gibi ağalık, beylik hikâyeleri filan yoktu yaşantımızda. Hiç rahatsızlık duymadım açıkçası. O yörenin insanı çok sıcaktır.

Birdenbire gelen böyle büyük bir değişim sizi nasıl etkiledi?

Ailemin tek çocuğuyum, yerimden yurdumdan ayrılmışım… Önceleri çok ağladım ama sonra kolayca adapte oldum. Sosyal hayatınız da değişti herhalde… Yok… O yıllarda Diyarbakır'da çok güzel bir sosyal ortam vardı, Bir kere, yörenin insanı, "Yabancı Gelin" der ve hiç karışmaz. Yabancı gelin alabildiğine özgürdür. Düşünün kaç yıl önce mini etekle çarşının içinden rahatça geçerdim. Kendi kızına karışır ama yabancı gelin dediğin zaman orada durur her şey.

Peki, Ankaralı bir genç kız olarak partileri, gece kulüplerini filan hiç özlemediniz mi?

Hayır, hiç… Ankara, İstanbul ve İzmir'den gelen gelinler bir grup oluşturmuştuk. Birlikte çok güzel eğlenirdik. Siz orada kendi başınıza bir klan oluşturdunuz yani… Öyle ama eşimin ailesini ve çevresini de yadsımış değildim. Her hafta balolar, çaylar, etkinlikler olurdu. Sosyal yaşantımız böyle zengindi.

Hiçbir zaman sıkılacak bir hayat yaşamadım.

O evliliğiniz devam ediyor mu?

Tabii. Ben ya hiç evlenmeyecek ya da evlenince hiç ayrılmayacak bir insandım. Bir arkadaşım, "Yıllar sonra hâlâ aynı insanla mı berabersin" diye sorduğu zaman "Adamcağız hem iyi, hem de inatçı çıktı" dedim. Hâlâ da aynı şeyi söylüyorum.

Gelelim edebiyatçı yanınıza… Bir romana başlamadan önce hazırlık döneminiz nasıl geçiyor?

Ben kendime çok işkence ederek yazıyorum. Bir romanın yazılmaya karar verme aşaması çok uzun sürüyor. Örneğin Piraye bende 10 yıl yaşadı. Mesela şu anda yazacağım kitabın konusu yedi yıldır afamda. Hazırlık döneminde konu olgunlaşıyor ve yazılacak hale geliyor. Sonra araştırma dönemine giriyorum. Yerler mekânlar inceleniyor…

"Çok satan sözünü sevmiyorum"

Bütün o mekânlara bizzat gidiyor musunuz? esela "Yüreğim Seni Çok Sevdi" Bursa'da geçiyor. Gittiniz mi oraya?

Defalarca… Mudanya - Tirilye'de çamlı bir kahve var. Orası beni çok etkiledi. Bütün camileri, türbeleri gezdim. Kitap o kadar çok Bursa koktu ki, Bursalılar; "Bizim şehrimizi bizden daha iyi anlatmışsın" dediler. Aynı kitapta Amerika'da geçen bölümler var. Oraları da tek tek gezdim, Las Vegas'a kadar gittim Kitaplarınız bestseller, yani "çok satan" olarak tanımlanıyor.

Bu türü yazmanın ayrı bir yöntemi var mı?

Ben bestseller yazacağım, kitaplarım çok satacak diye bir iddia ile yola çıkmadım. Bu iddia kendiliğinden geldi. Ben çok okunmaktan yanayım. Aslında "çok satan" sözünü sevmiyorum, çok okunmayı istiyorum.

Bir kitabın çok satması zaten çok okunması anlamına gelmiyor mu?

Tabii. Ama "edebi eserler az satar" şeklinde bir görüş de var. Ben de oraya gelmek istiyordum. Edebiyatçılar ve eleştirmenler genelde çok satan kitapları küçümserler… Bunun son örneğini geçenlerde yaşadım. Ahmet Hakan kendi sütununda son kitabım "Issız Erkekler Korosu" hakkında şöyle yazmış; "Lütfen bestseller bir kitap diye burnunuzu kıvırmayın çok güzel bir roman olmuş."

"Çok edepli ve düzgün yazıyorsun"

Niye takıyorsunuz ki kafanıza. Ayıp mı bestseller yazmak?

Ben de onları okuyorum zaten… Ayıp değil, onu söylemek istiyorum zaten. İnsanlarla ilişkiyi seven bir yapım var. İnsanlarla iletişim kurmak, beni okumalarını istiyorum. "Şahane bir kitap yazdım, isterse kimse okumasın" diye hiçbir zaman düşünmedim. Yeni kitabım için tarihi bilgiler konusunda Yılmaz Karakoyunlu ile çalışıyoruz. Geçen gün uzunca bir süre vakit geçirdik. Bana "Türkiye'de hiçbir eleştirmen kitaplarını gerektiği gibi eleştirmedi. Zehir gibi bir hayal gücün var, üstelik çok edepli, düzgün yazıyorsun" dedi.

Edepli yazmak nasıl oluyormuş?

Onun lafı olduğu için söylüyorum. Yılmaz hoca "Senin yazdıklarını Peride Celal'e benzetiyorum" dedi. Benziyor mu, benzemiyor mu bilmem ama buna çok sevindim. Çünkü Peride Celal'i çok severim. Onun "Üç Kadın" adlı romanındaki kadınlardan birinin adı Renan'dı. Ben de kızımın ismini Renan koydum. Peride Celal de edebiyat çevreleri tarafından pek kabul görmüş bir yazar değildir ama mesela Selim İleri bayılır ona… Biliyorum. Selim beni de çok sever, ben de ona bayılırım. Aslında bunlar hiç umurumda değil, ölen ölür kalan sahalar bizimdir. İsteyen okur, isteyen okumaz. Bir de Adalet Ağaoğlu'nun bir yazısını hatırlıyorum "Başlangıçta eleştirmenler beni hiç ciddiye almadı. Okurlarım beni ayakta tutunca onlar da görmezden gelemediler" demişti. Aynı şey benim için de yavaş yavaş gerçekleşiyor.

Bu geç kabullenişten biraz rahatsız gibi görünüyorsunuz?

Aslında bazen sadece bana değil, bütün kadın yazarlara hakarete varan eleştiriler yapılıyor. Hepimiz aynı kefeye konulmuşuz, bir toplu katliama kurban ediliyoruz. Hiçbir erkek yazara yapılmıyor bu. Onun dışında beni rahatsız eden bir durum yok. Okurlarımla çok mutluyum. Katliam var mı yok mu bilemem ama edebiyat çevrelerinin çok tutucu ve kapalı bir kutu gibi olduğu gerçek… Bir de şu var. Ben ayrık otu gibiyim. İzmir'de eczacılık okumuşum, bu işe Diyarbakır'da başlamışım. Sonra Aziz Nesin'in ölüm yıldönümünde onun adına yapılan yarışmaya girdim ve bir mizah öyküsü ile birinci oldum. Çocuk kitapları yazdım… Kimileri geçmişime bakıp ön yargı ile yaklaşıyorlar. Ama onlar için kedimi hırpalamam. Biz gene romanlara dönelim en iyisi… Hazırlık dönemi bitti ve yazmaya başlıyorsunuz… Aslında bilgisayarla çalışırım ama kitaplarımı bilgisayar ile yazamıyorum. Önce tükenmez kalemle müsvedde kâğıtlarına yazıyorum. Tekrar tekrar temize çekiyorum, sonra bilgisayara geçiriyorum. Çok meşakkatli bir iş.

Neden baştan bilgisayarla yazmıyorsunuz?

Yazdıklarımı önce kâğıtta görmek istiyorum.

Peki, Türk yazarlarından kimleri okuyorsunuz?

Ben çok okuyan bir insanım, hemen hemen hepsini okurum Ayşe Kulin'i Ahmet Ümit'i, Selim İleri'yi… Şu anda elimde Yılmaz Karakoyunlu'nun son romanı var.

Peki ya Orhan Pamuk?

Tabii… En son "Masumiyet Müzesi"ni okudum. Arkasından da "Saf ve Düşünceli Romancı"yı… Domdom kurşunu gibidir. Tam bir kariyer kitabı, ders gibi okudum.

Şu anda ne üzerine çalışıyorsunuz?

Cumhuriyet döneminde yaşanmış bir olayı günümüze taşıyan bir ailenin öyküsü üzerine çalışıyorum. Yedi yılda kafamda olgunlaştı. Sonunda Yılmaz Karakoyunlu ile paylaştım. Araştırma dönemi artık bitti yazmaya başlıyorum.

ARDA USKAN

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.