Cumartesi 05.01.2013 00:00
Son Güncelleme: Cumartesi 05.01.2013 08:32

Uludere'de gözyaşı dinmedi!

Irak sınırında 34 kaçakçının hayatını kaybettiği hava operasyonundan bir yıl geçti. Peki, ölenlerin yakınları ne durumda? Devletten ne bekliyor, ne istiyorlar?.. Aktüel hafıza tazelemek için Uludere'deydi…
28 Aralık 2011'de Irak sınırında, 34 kaçakçının hayatını kaybettiği hava operasyonunun üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Olayın ardından TSK'den yapılan açıklama şöyleydi:
''Bölücü terör örgütü mensuplarının, Irak'ın kuzeyinden gelerek, hududumuza yakın karakol ve üs bölgelerimize eylem yapacağına dair istihbaratın artması üzerine, keşif ve gözetleme gayretleri, sınır boylarında artırılmıştır. Bu kapsamda, 28 Aralık 2011, saat 18:39'da, Irak sınırları içinde, hududumuza doğru, bir grubun hareket halinde olduğu 'İnsansız Hava Aracı' görüntüleriyle tespit edildi. Grubun tespit edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru hareketin tespit edilmesi üzerine Hava Kuvvetleri uçaklarıyla, ateş altına alınması gerektiği değerlendirildi ve saat 21:37-22:24 arasında hedef, ateş altına alındı. Olayın meydana geldiği yer, bölücü örgütün ana kamplarının olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir'' denildi. Olaya ilişkin hükümet kanadından ilk açıklamayı ise, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik yaptı. Çelik açıklamada; "Eğer bir kusur varsa, hukuk devleti mantığı içerisinde tespit edilecektir. Gereği neyse yapılacaktır. Öldürülen insanların büyük çoğunluğu aynı ailenin insanlarıdır. Bunların içinde korucu çocukları ve bir de gazi çocuğu vardır. İlk etapta gelen bilgiler doğruysa, burada bir operasyon kazası vardır" dedi.
Birinci yıldönümünün arifesinde, hava operasyonu sonucu hayatını kaybeden 34 kaçakçının yaşadığı Şırnak ilinin Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) ve Gülyazı (Bejuh) köyündeyiz. Köye vardığımızda hava kararmak üzereydi, arabadan indiğimizde, mazot kokusuyla karşılıyoruz. Operasyonda kardeşini kaybeden Serhat Encu'nun ağabeyi Veli Encu, bulunduğumuz noktada, ara sıra mazot alım satımının yapıldığını söylüyor. Ağır ağır evin yolunu tutuyoruz. Ayakkabılarımızı çıkarıp, içeri giriyoruz. Konuk olduğumuz tüm evlerin oturma odalarında hemen hemen aynı manzarayı görmek mümkün. Televizyon, ısıtıcı, yere serilmiş minderler oturma odasının eşyalarını oluşturuyor. Çocukların meraklı bakışları altında, kurulan yer sofrasında, akşam yemeği yeniyor. Neredeyse sürekli açık olan televizyonda, sıklıkla Kürtçe yayın yapan kanallar açık. Yıldönümüne yakın bölgeyle ilgili sıklıkla yapılan haberler başladığında herkes sözleşmişçesine susup, dikkat kesiliyor. Konuşmaya devam edenler, aile büyükleri tarafından uyarılıyor. Haber bitimiyle yapılan kısa değerlendirmelerden sonra, kalınan yerden devam ediyor sohbet. Ev içinde hemen hiç Türkçe konuşulmuyor. Konu eninde sonunda hep o güne geliyor, 28 Aralık 2011…
Eşyalarını hâlâ saklıyorlar
Anneler duvara asılı, çerçevelenmiş çocuklarına ait fotoğrafları kucaklarına alıp, o günü anlatmaya başlıyorlar. Aklı yeten çocuklar, sessiz ortamda konuşmalara kulak kesiliyorlar. Zaman geçtikçe gözler yaşlanıyor. Anıları taze tutan o kullanılmışlık hissiyle dolu eşyalar, halının üzerine seriliveriyor. Tespih, çakmak, sigara paketi, bileklik, cep telefonu, atlet...
Olayın üzerinden geçen bir yıl, acıları dindirememiş. 28 Aralık günü yakınlarını kaybeden herkes, her perşembe siyahlar giyinip, Gülyazı Köyü Mezarlığı'na gidip, kaybettikleri yakınları için dua edip, ağıt yakıyorlar. Olayın olduğu o tarihten sonra yakınlarını kaybeden aileler düğün yapmıyorlar. Yas havasının her yerde hissedildiği bu yerde, evlenecek çiftler sessiz sedasız nikah kıyıp evleniyorlar. Sadece yeni evlenen çiftlere yakınları destek olmak amacıyla ev ziyaretinde bulunuyorlar. O gün, belleklerde hâlâ çok taze. Yaşananlar, doğal felaket sonrasında yaşanan travmaların çok ötesinde… Ölenlerin bir çoğu çocuk yaştaydı. Aile ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla her zaman kullandıkları yolu kullandılar. Haftanin'deki akrabalarından aldıkları mazotu, çayı, şekeri katırlara yükleyip, köylerine getirmek üzere evden çıkmışlardı. İçlerinden bazıları "kaçağa" ilk defa çıkmışlardı. Köylüler, uçak sesleri ve cevap vermeyen cep telefonlarıyla bir şeylerin ters gittiğini anladıklarını anlatıyorlar. Operasyon bölgesine olaydan sonra ilk ulaşan da köylüler. Karşılaştıkları manzaraları anlatırken tekrar tekrar kanıksadıkları travmayı yaşıyorlar. Çoğunlukla parçalanmış ve etrafa saçılmış yanmış bedenlerden bahsediyorlar.
Hayatın normalleşmesi daha çok zaman alacak gibi. Ama kaçak devam ediyor ve devam etmek zorunda olduklarını dile getirmekten kaçınmıyorlar.
Yol kenarında kaçaktan yeni dönmüş bir köylü ile ayaküstü konuşma fırsatı buluyoruz. Önce kısaca o günden bahsediyor: "Gece Irak'a gittiğimizde, cenazelerin yarısı yanıyordu. Yarısı zaten soğuktan ölmüştü" deyip kaçağı anlatmaya başlıyor; "Buradan sınıra kadar bir saat, sınırdan öbür tarafa da bir-iki saatte gidiyoruz. Mazot, şeker getiriyoruz. Kışın, sırtımızda gidiyoruz. Çok kar yağdığında, katır gitmiyor. Burada hiç boş durmuyoruz. Bir gün boş dursak, aç kalırız. Sekiz kardeşiz. Evlenmeyi düşünmüyorum. Kardeşlerim için çalışıyorum. Onları okutuyorum. Gecenin yarısında gidip, ertesi gün öğlen dönüyoruz. Babam daha önce de gidiyordu ama bu olaydan sonra bırakmıyorum, ben gidiyorum."
Kaçağa giden köylüler için kaçak "sınır ticareti" anlamını taşıyor. Onlar, geçmişte dedelerinin yaptıkları işi yapıyorlar. Bölgede iş olanakları sürekli artan nüfus için oldukça sınırlı. Koruculuk, hayvancılık dışında yapılabilecek hemen hiçbir şey yok gibi. Sonuçta para kazanmak için kaçak, sıklıkla yapılan bir iş. Tehlikenin farkındalar. Bugün bile operasyonda hayatını kaybeden yakınlarının kullandıkları yolları kullanarak, sınırı geçip, kaçağa gidiyorlar. Katır sırtlarındaki mavi bidonların her biri 65 litre mazot alıyor. Her katır, tek seferde iki bidon mazot getirebiliyor. Sonuçta, tek seferde ortalama 50-70 TL arasında para kazanabiliyor. Bu tehlikeli yolculuğun bedeli yalnızca bu…
Hava operasyonu sonucu oğlunu kaybeden Emine anne, o gün olanların yargısız infaz olduğunu belirtip, soruyor: "Al götür mahkemeye. Götür, bir beş yıl yatsın. İki mazot için vurup, öldürmeye hakkın var mı?"… Olayda yakınlarını kaybeden aileler geçen bir yılda somut bir adım atılmadığını düşünüyor. Öncelikli istekleri, olayda sorumluluğu bulunanların yargı önüne çıkarılması. Bu nedenle kendilerine devlet tarafından verilmek istenen tazminatı almayı reddediyorlar…
"ULUDERE, VEYA ROBOSKİ, BİJUH"
Arkadaşımız Caner Özkan'ın 27 Aralık'ta Tophane Tütün Deposu'nda başlayan "Uludere Olayı" fotoğraflarından oluşan, "Uludere, veya Roboski, Bijuh" adlı sergisi 5 Ocak'a kadar görülebilecek.
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: CANER ÖZKAN

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.