Cuma 16.08.2013 00:00
Son Güncelleme: Pazar 18.08.2013 09:53

5 günde nasıl Shakespeare olunur?

Beş günde İngilizce öğrettiklerini, İngilizce bilenlere de yurtdışında yaşamış gibi şakır şakır konuşacak dil pratiği kazandırdıklarını iddia eden Alta Eğitim’den bir davet aldık. “Gelin 5 gün öğrencimiz olun” dediler. Önce “Beş günde hiç olur mu öyle şey…” diye tepki gösterdik. Ama sonra denemeye karar verdik. Ve bendeniz dergimizi temsilen gönüllü oldum.

Doğma büyüme bir Amerikalı gibi atasözleriyle, deyimlerle, özlü sözlerle, aforizmalarla konuşabilme, hatta ABD'de Twitter fenomeni olma idealiyle Alta'nın kurs programına yazıldım. Beş gün boyunca sabah dokuz, akşam altı arası mesaimi Dikilitaş'taki kurs merkezinde geçirdim. Sabah kahvaltısıyla başlayan programda, tek bir kelime bile olsun Türkçe konuşmak, kapalı bile olsa yanında telefon bulundurmak yasak. Girişte telefonlara el koyuyorlar. Ha bir de isminizi de değiştiriyorlar. Benimki Mary'ydi. Sınıf arkadaşlarımın isimleri ise, John, Emily, Eric ve Eugene'di. Hiçbirinin gerçek adını öğrenemedim. Türkçe o kadar yasaktı anlayacağınız…

"Yurt dışından yeni geldim" efekti Haydi hayırlısı diyerek, ben dahil beş kişilik olan sınıfıma girdim. İçimizde üniversite öğrencisi de vardı, mekatronik mühendisi de, 50'lerinde bir psikiyatri profesörü de. Bu kursa zaten her yaş grubundan katılım oluyor. Çünkü bürokratlar, üst düzey yöneticiler, işadamları, bakan, milletvekili ve sanatçılar tarafından özellikle tercih edilen bir yer burası. Beş gün boyunca günde dokuz saat İngilizceye maruz bırakılmak, insanda iki ay Londra'da kalmış etkisi yaratıyor. Anlıyorum, okuyorum ama konuşamıyorum diyenin, ikinci günün sonunda dili açılıveriyor. Üçüncü gün ise İngilizce rüya gördüğünü söyleyen arkadaşlar oldu. Bana gelince, dördüncü gün İngilizce şiir yazmaya başlamıştım. İngiliz olan öğretmenimiz Stuart, şiirimin edebi değeri olduğunu söyledi. Hayır, hiç de dalga geçmiyordu! O kadar çok deyim, özdeyiş ve atasözüne maruz kaldım ki, sonunda kendi kendine kavramlar arası oynama yapabilecek, metaforlar üretebilecek yetkinliğe ulaştım. Belki İngilizce bir şiir kitabı çıkarabilirim, kim bilir…

Az önce dediğimiz gibi program sabah dokuzda kahvaltı ile başlıyor. Kahvaltı sofrasında, bir önceki akşam neler yaptığımızı konuşarak başlıyoruz güne. Konuştukça yeni kelimeler, yeni kalıplar öğreniyoruz. Öğretmenimiz neyi, nasıl daha iyi anlatabileceğimiz, nereye hangi deyimin cuk oturacağı veya Amerikan ya da Avustralya İngilizcesinde nasıl kullanıldığı gibi konularda durmadan bizi bilgi bombardımanına tutuyor. İsterseniz not tutabilirsiniz ama tutmasanız da olur. Klasik bir eğitim metodu olmadığı için kalem ve kağıt pek kullanılmıyor.
Sağ beyni çalıştır ve biraz da uyu Kahvaltı sonrası o gün öğreneceğimiz kelime ve kalıpların yer aldığı bir dosya veriyor öğretmen her birimizin eline.
Ardından da sol elimizle seçmemizin şart olduğu top kutusunu getiriyor. Kelimeleri öğrenirken arada sırada sol elimizde o topla oynamamız gerekiyor. Çünkü sol elin kullanılması, insanı insan yapan, duygunun ve yaratıcılığın merkezi olan, bilgiyi hayal gücüyle işleyen sağ lobu aktive ediyor. Bu da yeni şeylerin daha kolay ve kalıcı öğrenilmesini sağlıyor. Sonra da tıpkı Aristo ve öğrencileri gibi odanın içinde bir o yana bir bu yana yürüyerek dosyadaki kelimeleri yüksek sesle hep birlikte tekrarlıyoruz. Aristo bu yöntemi, ilhamı çağırdığı için kullanırmış. Ayrıca yapılan araştırmalara göre, yürüyerek öğrenilenler, oturarak öğrenilenlerden daha uzun süre kalıcı oluyormuş. Tüm dosyayı bitirdikten sonra rahat koltuklarımıza oturuyoruz. Şimdi uyku vakti. Az önce ayakta tekrarladığımız kelime ve kavramlar, iç bayıcı hatta trajik olduğunu düşündüğüm hipnotik bir klasik müziğin üzerine Türkçe anlamlarıyla birlikte okunmuş. Gözlerimizi kapatarak bu kaydı dinlemeye başlıyoruz. Çok geçmeden herkes derin bir uykuya dalıyor. "Hadi canım ben uyumam" demeyin, gerçekten uyuyorsunuz. Hatta kaydın sonuna doğru uyandığımda, sınıf arkadaşlarımdan birinin yüksek sesle horladığına bile tanık oldum. Uyku saati bittikten sonra bu kez de fotoğraflarla birlikte yeniden tekrar ediyoruz dosyadaki kelime ve kavramları. Öğretmenimiz bunların hangi cümlelerde, hangi durumlarda kullanılabileceğini anlatıyor.
Sohbetinize doyum olmuyor Dersin yüzde 90'ı gülüp eğlenmekle, esprilerle, oyunlarla, hararetli sohbetlerle geçiyor. Konuşurken yaptığımız hatalar doğrultusunda öğretmenimiz bize yeni yeni şeyler öğretiyor. Adam asmaca, scrabble, tabu, kelime avı ve role play gibi oyunlarla gün boyu anasınıfı atmosferinde eğleniyoruz. Günün en ciddi bölümü ise genellikle öğle yemeği oluyor. Her gün birbirinden güzel ve çeşitli yemekler, aşırı kullanmaktan tükenmiş beyin kimyamızı dengeliyor. Birkaç saat masada kültür, sanat, bilim, aşk, ilişkiler, erkekler, kadınlar, komik adetler, değişik ülkelerdeki garip alışkanlıklar, ülkelere göre otostop hikayeleri ve Gezi Parkı olayları gibi güncel konularda konuşuyoruz. Laf lafı, konu konuyu açıyor. Bir ara paralel evrenler ve genel görelilik kuramı konuştuğumuzu bile hatırlıyorum. Eğitimin en eğlenceli tarafı ise öğretmenlerin ülke kültürüne çok hakim olması. Mesela cimrilikle ilgili bir konuda konuşurken Kayserililerden söz açabiliyor. Bu tür yerelleştirmeler derse olan ilgi ve iştahı arttırıyor. Yoksa zaten kimse dokuz saat durmaksızın süren bir derse dayanamaz. Bolca da argo öğrendik, zira günlük dil pek formal değil, bir şarkı sözünü anlamak için bile argoya ihtiyaç var.

YÖNTEM AJANLAR İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ
Son derece etkili olduğuna ikna olduğum bu yöntem ilk olarak Bulgaristan'da ajanlara İngilizce öğretmek için geliştirilmiş. Bulgar bilim adamı Prof. Dr. Georgie Lozanov tarafından geliştirilen Suggestopedi Yöntemi'nin sırrı, algılama kapasitesini arttırmaya dayanıyor. Bugün ise Almanya Maximillian Üniversitesi'nde kullanılan bu teknik, UNESCO tarafından da tüm dünya üzerinde destekleniyor. Yöntem tek kelime İngilizce bilmeyenler için de kullanılabiliyor. Beş günün sonunda kişinin, Amerika'da kaybolsa aç açıkta kalmayacak, derdini anlatabilecek kadar İngilizce öğrenebileceği iddia ediliyor. Bir diğer iddia da beş günün, normal bir İngilizce kursunda bir buçuk yılda öğrenilebilecek İngilizceye denk geldiği. Bu iddiayı biraz abartılı buluyorum ama kesinlikle normal eğitim veren üç aylık bir İngilizce kursuna bedel olduğunu düşünüyorum.
Bu kursa şimdiye kadar yüzlerce iş adamı, üst düzey yönetici, sanatçı, milletvekili ve bakan da katılmış. Alta'nın sıralarından geçen ünlü öğrenciler arasında ise Nurgül Yeşilçay, Kenan Erçetingöz, Nazan Şoray, Demet Akbağ, Ebru Şallı, Zara, Ziynet Sali, Yaşar, Vildan Atasever ve İpek Tuzcuoğlu gibi isimler var.

İNGİLİZCE KAHVE FALI
Günün en sevilen bölümü ise öğleden sonra içtiğimiz Türk kahvesi keyif bölümüydü. Fallar kapatılıyor, birbirimize fal bakıyorduk. Fal kapatan öğretmenime, evlilik istiyorsa fincanın üzerine bir yüzük, para istiyorsa bir bozuk para koyması gerektiğini söyledim. "Bu her ikisi için de uygun olur" diyerek fincanın üzerine kredi kartını koydu. Bu da İngiliz geleneği oldu. Hayatımda ilk kez İngilizce fal baktım ve ilk gördüğüm şey timsah saldırısıydı. Sanırım topla çok fazla oynamış olmalıyım ki hayal gücüm bayağı bir aktive oldu. Beş gün boyunca akşam altıya kadar oyunlar ve sohbetlerle zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadım.

ÜRÜN DİRİER urun.dirier@aktuel.com.tr

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.