Perşembe 10.10.2013 00:00
Son Güncelleme: Cuma 18.10.2013 14:48

Turgut Özal'ın "Kürt meselesi" yorumu

Cumhurbaşkanı Turgut Özal son günlerde Türkiye’nin gündemini işgal eden konularla ilgili görüşlerini Aktüel politika editörü Reha Mağden’e anlattı. (*Bu haber, 1992 yılında 39 sayılı Aktüel Dergisi'nde yayımlanmıştır.)

Bugünkü sorunlara hep 10-15 yıl sonrasının Türkiye'sinden baktığını söyleyen cumhurbaşkanına göre o yıllara gelindiğinde; çalışan nüfusun yüzde 80'e yakın bir kısmı hizmet sektöründe olacak, küçük ve orta boy işletmeler yaygınlaşacak. Nüfusun yüzde 80-85'i Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz sahillerinde ve 100 km kadar içinde ya da Fırat-Dicle arasında yaşayacak. Dolayısıyla önerilen kürt federasyonunun halkı bile olmayacak.
-Sosyal devlet konusunda söylediğiniz sözlerin yanlış anlaşıldığı iddia edildi...
ÖZAL:-Aktüel'de okuduğuma göre çok fazla bir yanlış anlaşılma yok. Yanlış anlama var tabii ama, politikacıların yaptığı gibi değil.Politikacılar biraz polemiğe girmek istiyor. Esas mesele, anlayış şundan kaynaklanıyor: Herşeyi devletten bekleme alışkanlığı, diyeyim ben ona bir parça.Dünyada çok değişiklik var dedim ben. Ben 10-15 sene ilerisini görmek istiyorum. Tabii 10-15 sene ilerisini görmek için bizden ileri ülkelerin bu konudaki durumlarına bir bakmak lazım. Zannediyorum İş Bankası tercüme etmiş, "New Realities" diye bir kitap var, onu okumalarını tavsiye ederim bana laf söyleyen eski siyasetçilere. Değişmenin ne yönde olduğunu gösteriyor. İnsanoğlu geliştikçe, ilerledikçe son 15-20 senedir daha bilgili insana doğru gidiyor.Yani bizim bir zamanlar sosyal devletin en önemli uygulama sahalarından biri olan işçi kitlesinde, "blue color workers" dediğimiz, bunlarda büyük azalma var. Teknolojinin değişmesi, insanın daha bilgili olması, büyük işletmelerin kaybolup yerine daha orta, daha ufak, daha otomasyonlu işletmelerin gelmesi sonucunu getiriyor. 1950'ler Amerika'sında "blue color workers" işgücü, çalışanların yüzde 50'siydi. Belki asrın başında tarım yüzde 30'unu tutuyordu. Özellikle işçi hadisesinde, orada bir anlamı vardı sosyal devletin. Çünkü bu insanlar, çok bilgili insanlar olmadıkları için, kendi kendilerinin geleceğini düşünebilirler mi, o halde devlet düşünmelidir diye politikacılar bunu çok kullandı. Aslında gruplara hitap eder politikacı, köylüye hitap eder, işçiye hitap eder. Pekiyi önümüzdeki dönemde kime hitap edecek? Yani önümüzdeki devre derken, ben 10-15 sonrasını söylüyorum. Ama şimdiden hazırlık yapmamız lazım.
-Bütün bu perspektifleriniz 15-20 sene sonrasına ilişkinse, sosyal devlet uygulamalarının bugün kaldırılması yönünde bir iddianız yok mu ?

ÖZAL:-Hayır, hayır, böyle bir iddiam yok ama, bugünden tedbirler alınmadığı takdirde o vakit perişan hale gelirsiniz. Asrın sonunda çalışan insanların yüzde 87'si hizmetler sektörü dediğimiz ve aslında çok daha kaliteli insan isteyen, çok daha bilgili insan isteyen bir sektörde yaşayacaktır. Nedir bunlar? Ticaret erbabı, esnaf - ama esnaf değildir artık o, işini beceren, işini bilen insanlardır onlar, ondan sonra bankacı, sigortacı, doktor, avukat, turizm sahasında iş görenler, nakliyeciler... Yani geniş bir saha bu söylediğimiz tarafa doğru gidecek, burada çok daha kaliteli insana ihtiyaç var. Yani hitap edecek kitleniz eskisi gibi bir işçi kitlesi değil artık. Önümüzdeki dönemde bu olacaktır. Hitap edeceğiniz kitleniz, kendi başına çalışan yani bir nevi ekmeğini taştan çıkaran bilgisi ve becerisi ve profesyonelliği ile iş yapan insanlar... Bunların ufukları 1950'nin kitlelerinden çok farklı olacaktır. Bunu şimdiden görmemiz lazım.Eğer görmezsek birtakım hatalar yaparız. Nitekim bakın, dünyanın bu tarafa gittiğini biz biliyoruz. O halde sistemlerimizin kademe kademe buna uydurulması lazım.
-Sosyal güvenlik kuruluşlarının iyi çalışmaması, sosyal devlet ilkesinin hatası mı sizce?
ÖZAL:-Ben iktidara ilk geldiğim zaman Sosyal Sigortalar'a bir baktım, fonlarını yüzde 5 ile işçi konutlarına veya başka konulara kredi veriyor. Yüzde 5 olur mu? Yüzde 60-70 enflasyon var. Nasıl karşılar? Bunları ben değiştirdim ama şimdi görüyorum ki iktidarlar değiştikçe kolaylık bulunacak oraya. Bir nevi, sosyal meseleleri zorlaştıracak bir noktaya getiriyoruz. Yani Paraları çarçur ediyoruz. Eğer bugün Türkiye, şu son 10 Senede büyük hamleler yapmışsa, bunun ana sebebi biz, kamu iktisadi teşebbüslerinin bir nevi yatırımlarını olduğu yerde durdurmuşuz.Ama kafi görmüyorum.Çünkü kamu iktisadi teşebbüslerinin bugün Türk ekonomisinde çok ağırlığı kalmadı. Kaldırılabilirler. Ama sosyal sigorta sistemleri ileride onlardan çok daha kötü bir yük meydana getirecektir Türk ekonomisine. Hazırlanalım dediğimiz nokta şu: Özel sigorta şirketleri, sağlık sigortasını daha iyi karşılıyor, en iyi hastanede de bakılıyorsunuz, SSK hastanelerinde sırada beklemiyorsunuz. Bu neyi getiriyor? Yeni yeni hastanelerin de kurulmasını... Aslında onun da özelleşmesi lazım.Hastane meselesinin de özelleşmesi lazım.Devletin hastaneye sahip olmaması lazım.Dünyanın ileri ülkelerinde yani batıda devlet hastaneye sahip değildir. Bunlar ya özel ya mahalli kuruluşlardır veya vakıf şeklindeki kuruluşlardır. Hiçbir ileri Batı ülkesinde sağlık bakanlığına bağlı hastane yoktur. Şunu görmemiz lazım: Kültür ve tahsil seviyesi artıyor. Üniversite mezunu artıyor. Ben şunu iddia ediyorum, insanlarımız, hele bu televizyonlar, bilgisayarlar, bütün yeni sistemler geldikçe, çok daha bilgili hale gelecekler, Ve bu değişiklik, bu trans-formasyon, önümüzdeki 10-15 sene içinde meydana gelecek. O halde şimdiden hazırlanalım da insanlar kendileri çözsün kendi problemlerini. Pekiyi geleceğinizi nasıl garantiye alırsınız? Ben bunu yapamaz mıyım? Yaparım. Az paralar değil bunlar, bugün işverenle devletin verdiği rakamlar ücretlerin yüzde 35'i düzeyindedir, devlet belki dese ki sen emekli olduğun zaman sana asgari ücret kadar bir para verecek şekilde bir şey kesiyorum, o zaman kesilen para yüzde 35 değil yüzde 10 a düşecek, gerisini siz ve işveren istediğiniz kadar istediğiniz yere ödeyebilirsiniz, maaşınızın şurasına kadar yapabilirsiniz ve bunlar vergiden düşer. Yani vergi alınmaz bundan. O zaman ne yapacaksınız. Paranızın bir kısmını ya mülke doğru götüreceksiniz ya sigorta ettireceksiniz kendinizi yahut da hisse senedi, diğer şeyler birik-tireceksiniz yavaş yavaş, bankada faizde para bırakacaksınız. O vakit daha iyi idare etmez miyim ben? Niye bizi her konuda yöneten devlet olsun? Niçin, ben insan olarak bilgili değil miyim? Benim iddiam bu. İnsanlarımızı böyle yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
-Son 10 yıla sürekli vurgu yapıyorsunuz. Yeni hükümetin bu yıllardaki uygulamalardan geri adım attığı ya da atacağı gibi bir kaygınız var mı?

ÖZAL:-Meseleyi anlayabildiklerini sanmıyorum. Bilgilerinin yeterli olacağından kuşku duyuyorum. Özellikle SHP'nin... Bu arkadaşlar sanıldığı gibi çıkmadılar bence. 1980'den önce politika yapıp deneyimi olabileceğini düşündüğümüz insanlar boşmuş.Şimdi ben söylersem taraf tutuyor derler. Ama siz araştırın, bakın bakalım Meclis'te en bilgili, kendini en iyi yetiştirmiş insanlar hangi partide?
-Siz Almanya'nın güvenilir bir müttefik olmadığını daha önce söylemiştiniz. Son gelişmelerden sonra haklı çıktığınıza inanıyor musunuz?

ÖZAL:-O zaman hakikatleri söyledim. O zamandan beri şüphem var buna. Nitekim son hadisenin şöyle bir noktası var: Almanya'da bazı güçler, bazı gruplar çok açık bir suretle PKK'yı destekliyor. Açıkça söylüyorum. Bunlar politik güçlerdir. Politikaya tesir eden güçlerdir. Yani bizzat hükümetin kendisi diye söylemek istemiyorum. Ama bazı eyaletlerde birtakım politik gruplar, politikaya tesir eden gruplar var. Açık bir surette Türkiye'nin karşısında PKK'yı, terör örgütünü destekliyorlar. Bir kısmı bilmem şey adı altında, insan hakları adı altında, resmen PKK'yı destekliyor. Genscher'in yaptığı ise iç politikadır. Kendi iç politikası. Seçimleri var ve bu gruplardan istifade etmek için Türkiye'yi kullanmıştır. Ve kendisi bir nevi bu lafı söyleyerek işte biz Türkiye'ye böyle bir ders verdik, havasına girmek istemiştir. Ama tabii yaptığı iş fevkalade yanlıştır. Çok yanlıştır; güvenilirliğini her zaman kaybeder. Almanya birleştikten sonra çok büyük değişikliğe uğradı. Herkese müdahale etmeye, herşeye karışmaya, büyük güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Bunun herhalde Avrupa da farkındadır. Ben bunu açıkça ifade ediyorum, yanlış işlerdir. Vaktiyle Hitler Almanyası da bunu başka yolla yaptı. Bugünkü Almanya bunu ekonomik gücünü kötü şekilde kullanarak, tehditler savurarak yaparsa, çok kısa zamanda yanlış yolda olduğunu görecektir.
-Silah vermeyi durdurmasını nasıl karşılıyorsunuz? Verdikleri silahların Güneydoğu'da halka karşı kullanıldığı iddiasına ne diyorsunuz?

ÖZAL:-Şimdi burada verilen silahlar hepsi Doğu Alman silahlarıdır. Vermezse vermesin. Yani icap ederse bugün Rusya'dan onları almak çok kolay. İstersek alırız. Eğer sivil halka karşı kullanılmış olsa bu kadar az ölü mü olurdu? Yani zaten ölüm hadisesi militanların baştaki Nevruz yürüyüşü sırasında oldu. Ondan sonra da resmen Türk milletinin temsilciliklerini almaya çalıştılar. Şırnak'ta olan hadise odur. Hükümet konağını almak istediler. Muhtelif yerleri almak istediler.
-Türkiye gerek Sovyetler'de gerek Balkanlar'da etnik hareketleri destekler bir tutum sergi-ledi. Ayrıca Kıbrıs'ta da benzer bir çizgi savunuluyor. Acaba Batı, neden kendi içinizde de böyle bir tavır almıyorsunuz diyerek Türkiye'nin çelişkili davrandığını iddia etmez mi?

ÖZAL:-Kürt etnik kökenli vatandaşlarımız Türkiye'de azınlık değildir. Türkiye bir küçük Amerika'dır. Çünkü biz bir imparatorluğun varisiyiz. Orta Asya'dan kaç kişi geldi? Bugünkü hüviyet içinde Orta Asya ne kadar yekûn tutuyor? Hayır, hepsi birbiriyle karıştı. Hatta misal verdim, dedim ki, Atatürk cumhuriyeti kurarken Osmanlı Cumhuriyeti dese ne olurdu? Daha iyi olurdu, demiyorum, misal olarak söylüyorum; hepimiz Osmanlı olurduk. Ama etnik olarak da kimisi Arnavut, kimisi Türkmen... Bakın Türk demiyorum, çünkü bakın orada Türk demiyorlar, Özbek, Kazak diyorlar, hepimiz etnik kökenimizi söylerdik, ama Osmanlı olurduk. Türk kelimesini kullanılması 19. asrın sonuna doğru olmuş. Biz bunu bir nevi bütün millete şamil olarak kullanmışız. Yoksa Orta Asya'dan gelenler Türk'tür manasında kullanmamışız. Yani bir nevi bütün vatandaşlara Osmanlı der gibi Türk demişiz. Ama etnik kökenleri farklı olabilir, kimisi Orta Asya'dan gelmiş gruptan olabilir. Kürt de bir nevi bu sub set'tir. Amerikalı "Amerikalıyım" diyor, değil mi? Ama "İtalyan Amerikalıyım" diyor.
-Daha önce Kürt meselesinin 70 yıldır kullanılan polisiye yöntemlerle çözülemeyeceğine dikkat çekiyordunuz.

ÖZAL:-Hayır, şimdi işin iki veçhesi var. Bir tanesi halkın meselesi. Aslında hep bu ikisini karıştırıyorlar sizde. Bir tanesi de terör örgütü hikayesidir. Sert tedbirle üzerine gideceğimiz, dişe diş göze göz mücadele edeceğimiz ve güvenlik göçlerine yeterince inisyatif vereceğimiz esas terör örgütü dür. O arada tabii affedersiniz biraz kurunun yanında yaş dâ yanar. Maalesef çok da kesin çizgilerle ayırmak imkan dahilinde değildir. Çok tecrübeli olmak lazım.
-Siz bir de federasyon tartışması başlatmıştınız...

ÖZAL:-Dedim ki, gelin oturalım, bunu bir nevi televizyonda bilimadamları, muhtelif kimseler otursun münakaşa etsinler. Bunda korkulacak bir şey yok. Adamın biri kalkmış federasyon demiş. Ha federasyonu biz bilmeden redderseniz, dümdüz reddederseniz, o vakit adam haklı olmuş olur. Ama niçin federasyon olmaz, bunu anlatmamız lazım. Coğrafya müsait değildir. Korkunç dağlar vardır. O dağlar içerisinde orada büyük şehirlerin kurulması, Fırat ile Dicle arası hariç mümkün değildir. O bölgede nüfus fazla olmayacaktır. Onların çoğu Batı'ya göç edecektir. Ve Türkiye insanı büyük çapta sahillerde yaşayacaktır. 15 sene sonra göreceğiz bunu. Nüfusun yüzde 80-85'i sahillerde ya da 100-200 kilometre sahilden içerde yaşayacaktır. Karadeniz, Marmara, Ege ve Güney'de, bir de Fırat ile Dicle arasında. O zaman problemin çoğu zaten kendiliğinden bitmiş olacaktır. Karmakarışık hale geldiğiniz zaman neresi federasyon olacak, sorabilir miyim ben size? Ağırlık bu tarafa geldikten sonra nerede federasyon olacak?
-Ya eyalet sistemi?

ÖZAL:-Eyalet sistemi ve yerinden yönetimde yaptığımız birçok şey var. Kendi milletvekilini kendisi seçiyor mu? Bugün gelenler öyle; hatta bir kısmına ben PKK yandaşı diyorum, maalesef öyle görünenler var. Kendi belediye başkanım kendisi seçiyor mu? Yani biz buradan mı gönderiyoruz belediye başkanım? Bütün meclis üyelerini kendiler1 seçiyor mu? Pekiyi ne istiyorlar daha fazla? Türkiye'de ileride inşallah valiler de seçilirse iş biter. İl genel meclisleri var. Biraz onların güçleri arttığında , valiler de seçilirse eğer, bu sefer kimsenin bir şey istemeye hakkı kalmaz. Doğru mu değil mi?
REHA MAĞDEN
*Bu haber, 1992 yılında 39 sayılı Aktüel Dergisi'nde yayımlanmıştır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.