Giriş Tarihi: 10.12.2013 15:49 Son Güncelleme: 11.12.2013 10:41

'Seni yakaladığımı söyle ki...'

68 kuşağının öğrenci lideri ve HDP milletvekili, gazeteci-yazar Ertuğrul Kürkçü’yle 41 yıl sonra sağ kurtulduğu Kızıldere olayı ve dahası…

12 Mart 1971'deki muhtıradan sonra yakalanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilmesini engellemek isteyen THKP-C ve THKO militanları Ünye'deki NATO Radar Üssü'nde görevli iki İngiliz ve biri Kanadalı üç teknisyeni kaçırdı ve Tokat'ın Niksar ilçesi, Kızıldere Köyü'nde güvenlik gülerince kuşatıldılar. 11 kişiden biri hariç hepsinin öldürüldüğü çatışmadan yaralı kurtulan tek kişi olan ve 14 yıl cezaevinde kalan Ertuğrul Kürkçü, Kızıldere'yle ilgili soruları şöyle yanıtladı:

"Türkiye'nin kırlarında çok esaslı, çevreci, ekolojist köylü itirazları, başkaldırıları var. Çöpe, siyanürlü altın aramaya, baraja karşı; herkes bulunduğu alanda bir direniş noktası kurmaya çalışıyor. Bu direnişler bir araya gelecek fakat bu henüz embriyo halinde!"

-Kızıldere'den sonra cezaevine girdiğinizde dışarıda neler olduğunu düşünüyordunuz?

O sıralarda dışarıda neler oluyordu iyi bilmiyordum. Yakalandığım andan itibaren tek başıma hücrede kaldım. Avukatımla bile görüşemiyordum. Dokuz ay sonra bizi altı arkadaşla bir araya getirdiler. Kendi payıma oldukça yalnız kaldığımızı ve yalnız olduğumuzu düşündüm. Her şey, çok uzun süren kovalamaca süreci içinde, destekler azalarak ve sonunda hiçbir destek kalmadığında oldu. Yenilgimizin ve kayıplarımızın yüksek bir duyarlılıkla karşılanmadığını düşünmeye eğilimli oluyorsunuz. Haziran 1973'te ilk duruşmamıza çıktık. O zaman gördüğüm durum aklımdan geçenden farklıydı. Pek çok insan yeniden yola düzülmek, kayıpların yasını tutmak yerine kalınan yerden ileriye gitmeye eğilimliydi. Bu, duruşmalara da damgasını vurdu.

-İkinci kez toparlanma kararı aldınız mı?

Bugün 78 kuşağı denen süreci dışarıdan izleyen fakat 1974 sonrası devrimci politikaya atılanlarla tanıştığımda -ki birçoğuyla cezaevinde tanışmıştım- Kızıldere ve Denizlerin idamı gibi iki büyük kaybın çok sayıda gençte davamıza karşı yaygın bir sempati doğurduğunu anladım. Herkes çevresinde bu insanların haklılığının yankılarını bulmuştu.

Sıkıyönetimin kalkması, genel affın ilanı ve ardından gelen dönemde bizim kuşaktan olan öğrencilerin hepsinin öğretmen, mühendis, kamu görevlisi ya da başka bir şey haline gelerek Türkiye'nin tamamına yayıldıklarında gene resmi propagandanın tersine bir anlayışı birlikte çalıştıkları meslektaşlarına, işçilerine ve öğrencilerine aktarmayı başardıklarını ve yeniden yükselen bir dalganın devrimci bir faaliyete dönüştüğünü söyleyebilirim.

-12 Eylül'ün etkisiyle karşılaştırdığınızda nasıl bir manzara vardı?

Bütün yenilgi dönemlerinde kaçınılmaz bir biçimde amaçlar bakımından kararsızlık, felsefi bakımdan kafa karışıklığı ve rakibin ve hasmın düşüncelerine meyletme gibi eğilimler olur. Ama 12 Mart darbesinin yarım kalması, kısa sürmesi ve arkadan gelen güçlü dalga bunların telafi edilmesini sağladı. 12 Eylül, 12 Mart'ta yarım kalan darbeyi tamamladı. Bu yüzden çok ağırdı.

-Kızıldere'den sonra mahkemedeki ifadenizde, güvenlik güçleri eve girdiğinde bazı arkadaşlarınızın yaralı olduğunu, canlı yakalanmalarına rağmen yakın mesafeden ateş edildiğini söylemiştiniz. Çatışmadan sonra ne oldu?

Bunu gözümle görmedim ama evdeki sesleri duydum. Yakalandığımda beni yakalayan başçavuş olanları anlattı. Adını da söyledi. "Seni benim yakaladığımı söyle ki ikramiyeyi ben alayım" dedi. O başçavuş bana eve girildiğinde yani kapılar açılıp arkadaşlarımın bedenleri dışarı çıkarıldığında Saffet Alp'in canlı olduğunu, süründüğünü ve birisinin gelip onu alnından vurduğunu söyledi. Bunun dışında hangi arkadaşımın hangi durumda olduğunu bilmiyorum fakat bunu o insandan duydum. Ayrıca ben, havan topu ateşi devam ederken ev yıkılacak diye öbür tarafa geçtikten sonra uzun süren bir sessizlik oldu. Bu şu anlama geliyordu; ateş edecek durumda kimse yoktu. Eve girenler durmaksızın taradılar ve bir süre sonra bütün silah sesleri kesildi. Eve girdiklerinde ölüp ölmediği bilinmeyen insanlar vardı ve tarandılar. Durum bu. En belirgin olarak bilinen şey Saffet Alp'in kafasından kurşunlandığı. Bu gerçek. Bu bilgiler Nihat Erim'in hatıra defterinden çıktı.

-Kızıldere eylemini yaparken devletin sizi kale alacağını düşünüyor muydunuz?

İçimizde buna inananlar da vardı, hiç inanmayanlar da. Bir de benim gibi 'belki olur' umudu taşıyanlar vardı. Türk devleti hakkında az çok fikriniz oluyor 20, 22 yaşlarına gelene kadar. Kendine meydan okuyanla uzlaşmama eğiliminde olduğunu da zaten öğrendik. Beri yandan aklınızı çelen dünya örnekleri var. O dönem Brezilya'da bütün cezaevlerini boşalttırmışlardı. Filistinlilerin uçak kaçırma eylemleri de yankı uyandırıyordu. Dolayısıyla dünyada olanın Türkiye'de olmaması için çok fazla bir sebep yoktu; uygun hedefin uygun zamanda elde edilmesiyle bazı taleplerin kabul ettirileceği kanaati oluşuyordu. Önümüzde somut örnek de vardı. Nitekim Mete Has'ın kaçırılmasında istenen talep gerçekleşmişti; 400 bin lira istendi, o da verdi. Fakat tabii bu bir kişi ve sermayedar. Devlet, kişi değil. O yüzden buna fazla muhtemel gözüyle bakmadım. Ama başka çare yoktu.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.