Cumartesi 04.09.2010 00:00
Son Güncelleme: Pazar 05.09.2010 15:25

Summer Stage'den Salif Keita geçti

Çok sıradan ve çok asil… Pınardan akan berrak suya benzer bir ses…

(USASabah)
Arif Kızılay / New York

Salif Keita'yı yıllar önce Sevgili Reha Uzun'un dünya müziğini sunduğu programından öğrenmiştim. Salif Keita, Baba Maal, Ali Farkature o programdan öğrendiklerimden sadece birkaçı. Yıllar sonra kader, Salif Keita'yı New York'ta Central Park'ta Summer Stage adı verilen sahnede dinlemeyi nasip etti.
Konser alanında birçok insan var ve herkes Salif Keita'yı bekliyor. Afrika'nın bu duygu dolu, ıstıraplı yanık sesini beklerken bir bir şeyler karalayabileceğimi düşündüm. Bu, zihnimi saran kafesi kırmak bakımından faydalı olacak. Bir yerden başlamak gerekiyor.
Sahne çok büyük değil; orta büyüklükte bir sahne. Salif Keita'yı bilenler akın akın geliyor. Sahnenin etrafında basamaklar var, yer bulanlar bu basamaklara oturuyor. Çoğu da yere bir şeyler serip yayılıyor üzerine. Summer Stage denilen yaz konserleri ücretsiz ve bir tür vakıf olan 'City Foundation' tarafından finanse ediliyor. Hava bir hayli sıcak ve nem oranı epeyce yüksek. Basamaklardan birine doğru gidip oturmaya çalışıyorum. Görevli 'burası rezerv edilmiş bir alan' diyor. Biraz ötede yer alan başka bir basamakta yer bulmaya muvaffak oluyorum. Genel yönetici olduğunu söyleyen bir hanım mikrofondan gelenlere 'hoş geldiniz diyor''.
Sonra katkılarından dolayı Fransız Elçiliğinden birini mikrofona davet ediyor. Bu zat birkaç kelamdan sonra bir Fransız müzik grubu olan LO JO'yu sahneye davet ediyor. Grup Afrika müzik enstrümanları da dahil bir dizi geleneksel enstrüman kullanıyor. Geleneksel müziği modernize ederek sunuyor grup, özellikle keman çok başarılı. Zaman zaman Türk müziğinden de melodiler geliyor kulağıma, ve hatta bir ara Ross Daly'yi hatırlar gibi oldum. Coğrafyanın müziği…
Başka yerleri bilmem ama insanların bu şehirde kendilerini çok özgür hissettikleri doğru. Burada dünyanın her yerinden insanlar var. Asya, Avrupa, Afrika, ve diğer coğrafyalar. Su Fransız teşekkürünü bir türlü sevemedim; Grubun solisti Fransızca teşekkür ediyor. Ama grup, özellikle kadın solistlerin sesi gerçekten iyi. Enstrümanlara epeyce hakimler.
Sahnenin her iki tarafına Salif Keita'nın eski Mısır krallarını hatırlatan büyük fotoğrafları asılmış. Gerçekten hoş. Buranın havası bir parça Istanbul'a benzer. Kısa bir sure için yağmur çiselemeye başlıyor, sahneye bir serinlik geliyor.


Salif Keita hala ortalıkta yok. Sahneye siyahilerden oluşan Afro-Fransız bir grup çıkıyor. Çok hazzetmiyorum onlardan. Daha ziyade dans melodileri çalıyorlar. İnsanlar bu ritimlere eşlik ediyor. Grup çok eski bir şarkı anons ediyor. Büyük bir alkış kopuyor sahneden. Sonra gözlerime siyahi bir hanım ilişiyor, keyifle dans ediyor, çok keyif aldığı besbelli. Afrika'nın profesyonel dansçıları çıkıyor sahneye, sahneye yanaşıyorum. Gümbür gümbür bir şeylere maruz kaldığımı hissediyorum. Ebeveynlerin çocukları ile gelmişler, bazıları ortayerde evde hazırladıkları yiyeceklerini yiyiyorlar. Siyahi bir zat görüyorum, uzun saçları lüle lüle. Çocuğunun sırtını vurmalı çalgı gibi kullanıyor, çok şirin bir görüntü.
Bu sahnede mehterin içinde yer aldığı bir program yapılabilir diye düşünüyorum. Ama Cumhur Tülay Bey'den bir türlü haber alamıyorum. Bir ara ortalık yine ısınıyor. Burada bireysel hiçbir davranış garipsenmiyor. Ama ben kendimi bir şekilde kısıtlamak durumundayım.
Burada kültür ve sanat faaliyeti bakımından önemli şeyler oluyor. Bu anlamda burası dünyanın merkezi olma vasfını hak ediyor. Uzun süre Avustralya'nın geleneksel bir çalgısını merak ediyordum. Bir gün önce metroda biri oturmuş o enstrümanı çalıyordu. Bir müddet dinledim. Her yörenin kendine göre bir kültürü ve bu kültürün temsiller bakımından bir sunumu var. Bu anlamda mekanlar arasında mutlak bir karsılaştırma yapmak doğru olmayabilir.
Ama dünya kültürünün sunumu bakımından mesela İstanbul'un New York'a kıyasla zayıf olduğunu, hatta çok zayıf olduğunu söylemek yanlış değil. Burası, bu anlamda, gerçekte hiç bir şehirle kıyaslanmayacak denli zengin.
Burada kültürel faaliyetleri takip etmek belli bir yaş grubuna has bir ayrıcalık değil, gençler kadar yaşlılar
da çok dinamik bir hayat tarzına sahip. Bunun sonuçlarını yüzlerinden okuyabiliyorsunuz. Hava yine kapandı. Şimdi ortalık daha bir serin. Bir açılıp bir kapanıyor. Kültürel algılama farklılığı sebebiyle bir takım tuhaflıklarla karsılaşabilirsiniz. Yaşlılar da dahil, insanların sere serpe serpildiklerini görmek biraz şaşırtabilir. Bir tür çekince ile söylemeliyim ki, burası aynı zamanda insanların gececi olanı tercih ettikleri bir yer.
Salif Keita konseri için hazırlıklar yapılıyor, Bu arada İsveç müzik grubu olan Hedningarna ve çeşitli etnik müzikler çalınıyor. Hava bir açılıp bir kapanıyor, İstanbul'u hatirliyorum, O kadim Osmanlı şehrini. Sahnenin hazırlanması zaman alıyor, ama sahnede çok hummalı bir çalışma var. sahnede Afrika müziğine ait bir çok enstrüman görüyorum. Perküsyon, vurmalılar, ritimler, bas, gitarlar ve bir yaylı çalgı olan kora. Bir ara bir gürültü kopuyor, Sahnenin yan tarafında Salif Keita fark ediliyor. Nihayet, Salif Keita anons ediliyor.

Salif Keita Kimdir?
Batı Afrika ritimlerinin ustası Salif Keita aynı zamanda Afro-pop stilinin kurucularından biri olarak kabul edilir. Olağanüstü bir sahne performansı ile insan büyük bir duygu yoğunluğu yaşatıyor. İnsanı yerinde kıpır kıpır eden şarkı ritimlerinin yanı sıra Salif Keita'nın kişiliği bu duygu yoğunluğunu artıran öğelerden biri.
Salif Keita 1949 senesinde Batı Afrika'nın Mali ülkesinde dünyaya geldi. Asil bir aileden geliyor, 1240'larda Mali Krallığını kuranların torunlarından ve on üç kardeşten üçüncüsü. Albino hastalığı ile malul. Müzisyen olma arzusu onu ailesi ile karşı karşıya getirir. Asaleti taşımak hasebiyle ailesi Onun müzisyen olmasını arzu etmez. Geleneğe göre ancak aşağı sınıftan insanlar müzisyen olarak hayatlarını idame eder, rızıklarını müzik yaparak temin ederler. Salif Keita böylece müzisyen olmakla bir tabuyu çiğner.
1970 senesinde 18 yaşında iken Bamako'ya gider ve orada barlarda müzik icra eder. Kurduğu ilk müzik gurubuna devlet mali destek sağlar. Geleneksel Afrika müziğini Batının elektronik müziği ile birleştiren Keita 1977 senesinde Guinea (Gine) Başbakanınca ödüllendirilir. Bu süre içinde Salif Keita, Stevie Wonder, Ray Charles ve Tina Turner gibi müzisyenler keşfeder. 1984 senesinde Paris'e giden Salif Keita üç yıl sonra 'Soro' albümünü çıkarır. Müzik yapmak, konser vermek amacıyla dünyanın değişik yerlerine seyahat eden Salif Keita hayatınınn büyük bir kısmını ülkesi olan Mali'de geçirir.
Sanırım bu kadarcık hayatından söz etmek yeterli. Yalnızca, doğuştan albino hastalığına maruz kaldığını, tekrar etme pahasına, zikretmek gerek. Siyahi kökenli olmasına rağmen saçları ve cildi beyazdır. Albino etimoloji olarak Grekçe kelime olan 'alphos' kelimesinden gelir. Alphos 'beyaz cüzzam' manasındadır.
Sahneye çıkıyor Salif Keita ve diz çökerek selamlıyor seyircileri. Ketenden yapılma bir hayli nakışları olan, çok güzel bir elbise giymiş, Afrika'nın renklerini yansıtıyor. Fesi hatırlatan bir başlık var başında. Sahnede çok sakin, tam bir beyefendi.
Kendisine eşlik eden iki kadın soliste hayranlık duyuyor seyirci, sesleri Keita'nın sesi ile bütünleşiyor. Hayatta birçok zarafet gördüm, bu, kesinlikle onlardan biri. Hareketli dans ritimleri sahneyi kaplıyor, adeta kendimizden geçiyoruz.

(Salif Keita, konserlerinden birinde)
Yanı başımda bir Malili var, 'bana yer açın' diyor. Müthiş bir dansa başlıyor. Bir ara seyicilerden biri kendisini tutamıyor, sahneye çıkıyor, adam bir kaç saniye deli gibi dans ediyor, sonar apar topar alıyorlar adamı sahneden. İzinsiz hareketin sonuçları var. Kadın solistler şaşırıyor bu harekete. Bir ara Salif Keita çok güzel bir biçimde ritim tutmaya başlıyor, yanımdaki Malili 'dans ediyor' diye bağırıyor. Gerçekten harikaydı. Colum McCANN 'nın edebiyatta yaptığını bu albino illetine maruz kalmış benim gibi kısa boylu adam sahnede yapıyordu. 'Follon'nu söyleyecek mi diye geçiriyorum içimden, öte yandan kendime hakim olmaya çalışıyorum, ama biraz zor.
Bir ara sahneye siyahi küçük bir çocuk çıkıyor, siyahilerin kanında var galiba, çocuk çok şirin bir biçimde dans ediyor. Salif Keita sık sık sahnede grubun arkasına geçiyor, özellikle ara ritimlerde, grubun arkasında dinleniyor. Çok sakin. Ağır adımlarla yürüyor. Elinde beyaz bir havlu var, onunla terini siliyor, ritim esnasında bazen havluyu halay çeker gibi kullanıyor. Bu adam bizden biri diyorum. Salif Keita: alt ve üst sınırları birleştirebilmiş bir adam. Çok sıradan ve çok asil… Pınardan akan berrak suya benzer bir ses…
Bu bir parça ıstıraplı adamın sahnede neler yapabildiğini görüyorum. Melodinin ritmine mahkum değil. İnsanların kendinden geçtiği bir zamanda O çok sakin kalabiliyor. Vurmalılar hayranlık uyandırıyor. Hiç böyle gümbür inleyen vurmalıları seyretmedim desem yeridir. Bir ara sadece ritimler çalınıyor. Sonra gitar sahneyi koşarak dolaşıyor. Gitaristin basında besbelli bildiğimiz bir takke var. Ve tabi ki kora. Adam korayı delice çalıyor, onunla oynuyor adeta, yerde, sırtında, ayaklarında, sırt ustü yatarak, ve daha başka numaralar. İyi ki buradayım diyorum.
Bununla beraber Tarkovsky nin Nostalgia'sını hatırlıyorum. Hüzün duyuyorum içimden. Eğer Salif Keita'ninkine benzer bir sesiniz varsa, müziğe yazılmışsınız demektir. Kulağınıza geldiğinde size adeta Afrikayı resmeden o yanık ses.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.