Cumartesi 23.10.2010 00:00
Son Güncelleme: Çarşamba 24.11.2010 18:02

Küresel Düzen

Geride bıraktığımız 20 yıl (1990-2010) Soğuk Savaş Dönemi'nin güvenli olmayan ama daha öngörülebilir ve istikrarlı bir yapı olduğunu ortaya koydu.

(USASABAH)
Baha Erbaş* / New York
9 Kasım 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması, hemen ardından Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği'nin dağılması Soğuk Savaş Düzeni'ni tarih sahnesinden tasfiye etti.

Berlin Duvarı yıkıldıktan hemen sonra bazı gözlemci ve analistler 'Küresel Güvenlik ve İstikrar' adına geleceğin daha dengeli ve sakin olacağını savundular. Fakat buna karşın Batı Dünyası'nda "Tarihin Sonu","Medeniyetler Çatışması" gibi farklı ufuklara bakan tezler de yankı buldu.
Geride bıraktığımız 20 yıl (1990-2010) Soğuk Savaş Dönemi'nin güvenli olmayan ama daha öngörülebilir ve istikrarlı bir yapı olduğunu ortaya koydu. Eskiden Fütüristler vardı. Dünyanın geleceğine dair öngörülerde bulunurlardı. Artık bu işin çok daha zor olması Soğuk Savaş'ta güçler arasındaki ilişkilerin ve güvenlik hatlarının geçtiğimiz 20 yıla nazaran daha kesine yakın bir formatta işlemesindendi. Fakat bugün küresel düzende çok düzlemli-boyutlu ilişkiler daha fazla ve etkin parametrelerle çalışır oldu. Bu ise iç ve dış politikada etki-tepki ve çıkar mekanizmalarının çok karmaşık bir hal almasını beraberinde getirdi. Birçok şey öngörülebilir olmaktan ziyade daha karmaşık bir denkleme dönüştü.
Irak, Bosna, Somali, Kosova, Afganistan savaş ve krizleri,11 Eylül terör olayları ve Batı'da artan İslam karşıtlığı, dünyanın birçok bölgesinde etnik ve din temelli çatışmaların her geçen gün artarak devam ediyor olması geride bıraktığımız 20 yılın, olumlu öngörüleri doğrulamadığını gösterdi. Bugün Afrika'da 21 ülkenin bölünme tehlikesi içerisinde olması ve birçoğunun sıcak çatışma içerisinde bulunması dünyanın daha istikrarlı bir sistemden ve sürdürülebilir bir barıştan hala uzak olduğunu göstermektedir.
Sovyet- Amerikan Büyük Güçler Dengesi'ne dayalı sistem çözüldükten hemen sonra Amerika'nın I.Körfez Savaşı ile başlayan sıcak çatışmalar süreci, Amerikan hegemonyasında bir "Tek Kutuplu Dünya"dan söz ettirdi. Ama 2000'lerin ortalarından itibaren Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya,Türkiye gibi yükselen güçlerin küresel sisteme artan etkileri ile beraber "Çok Kutuplu Dünya" düzeninin, güçler arasındaki dengeyi ve dolayısıyla geleceği yöneteceği söylendi. Ama istikrarlı ve daha güvenli bir küresel düzen henüz oluşturulamadı.Geçmişte büyük güçler arasındaki denge bugün yerine dengesizliğe bıraktı ve sonunda içinde bulunduğumuz kaotik küresel süreç için aceba "Dengesizliklerin Dengesi mi? " denmeye başlandı.
Yarım asır dünyanın güvenliğine paktlar üstü konumu ile yön verebilmiş olan "Güvenlik Konseyi", en yetkin ağızlardan da ifade edildiği gibi Soğuk Savaş'ın dengeleri içinde ve o günün şartlarına intibak eder şekilde dizayn edildiği için ve geçtiğimiz 20 yılda gerekli yapısal değişiklikleri gerçekleştiremediği için bugün arzu edildiği ölçüde bir küresel fonksiyon üstlenemiyor. Güvenlik Konseyi'nin yapısal sorunlarını aşamaması, uluslararası kriz ve çatışmalara erken ve etkin müdahil olmayışı ise çatışmaları ve meşruiyet zeminlerini daha az sorgulanır ve müdahale edilebilir duruma itiyor. "Haydut Devlet" kavramı ise işte burada doğuyor.
Soğuk Savaş döneminde dünyanın büyük bir bölümü 2 karşıt bloğun güvenlik şemsiyesi altında idi ve tarafların manevra alanları kesine yakın idi. Fakat Varşova Paktı'nın dağılması 'Büyük Güçler' arasındaki küresel dengeyi bozdu.Her şeyden önce paylaşıma tekabül eden 'Demir Perde' ortadan kalktı. Bu durum Batı Bloku için NATO'nun kuruluşundaki varoluş nedenini yani ana tehdidi ortadan kaldırdı. II.Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan denge tasfiye olmuş, Komünizm çökmüştü. NATO hangi güce ve tehdide karşı Atlantik İttifakı'nı savunuyor ya da hangi tehlikeden koruyor sorusunun cevabı ortadan kalkmıştı. Tehdit algılamasının ortadan kalkması Batı için yeni bir tehdit algılamasını ve güvenlik konseptini gerekli kıldı. "Medeniyetler Catışması Tezi" ise bu noktaya ışık tutuyordu. Çünkü tez,geleceğin dünyasında Batı Medeniyeti'nin karşısında, İslam Medeniyeti başta olmak üzere tehditlerin artan varlığından bahsediyordu. Bu ise yeni dönemde Batı adına bazı zihinlerdeki tehdit algılamasına tekabül ediyordu ya da etmeliydi.
Eğer "Medeniyetler Catışması Tezi" bir mütebahirin kaleminden dökülen salt öngörüler idi ise yeni Küresel Düzeni de Huntington'ın ufku ile çizmek lazım idi. Yok eğer bu bir tez değil, bazı güç odaklarının tasavvurunu ettiği geleceğin, bir ön senaryosu idi ise Batı'da artan İslam Karşıtlığı elzemdi.

* Araştırmacı

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.