Pazartesi 21.03.2011 00:00
Son Güncelleme: Pazartesi 21.03.2011 17:41

Kürt meselesini nasıl tanımlamalı?

Dr. Hamid Akın Ünver, Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü'nde Türkiye ve Orta Doğu siyasal tarihi hakkında dersler veren bir akademisyen.

(USASABAH)
İbrahim Altay
Dr. Hamid Akın Ünver, Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü'nde Türkiye ve Orta Doğu siyasal tarihi hakkında dersler veren bir akademisyen.

Türkiye'nin Kürt Sorunununu Nasıl Tanımlamalı adlı doktora teziyle sosyal bilimler alanındaki prestijli ödüllerden Malcolm Kerr Sosyal Bilimler Ödülü'nün 2010 yılındaki sahibi oldu.
Tezinde, konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Avrupa Birliği Parlamentosu'nda ve ABD Kongresi'nde hangi kavram kümeleri çerçevesinde tanımlandığını açıklayan analitik bir çalışma yaptı.
Ünver'in tezi, henüz adı konusunda bile uzlaşılamamış bu çetrefilli 'mesele'ye dair bugüne kadar yapılmış en soğukkanlı ve objektik araştırmalardan biri. Klasik Uluslararası İlişkiler eğitimi almış olan Ünver, parlamentolarda yapılan tartışmaları mercek altına aldı ve kullanılan kavram ve argümanları yedi başlık altında sınıflandırdı.
Kullanılma sıklıklarına göre Türk, Avrupalı ve ABD'li parlamenterler Kürt Sorununu şu çerçevelerde tanımladılar:
İnsan hakları, demokratikleşme, güvenlik güçlerinin aşırı/orantısız güç kullanımı, terör sorunu (güvenlik boyutu), bölgesel ekonomik kalkınma-eğitimsizlik sorunu, etnik-kültürel gerilim (Türk-Kürt çatışması) ve 'karanlık dış güçler'in kışkırtması.

Ünver tezinde bütün bu tanımlamaların kullanıldığı bağlamları gözler önüne serdi ve Türkiye gündemini uzun yıllardır meşgul eden o soruyu sordu: Kürt meselesini nasıl tanımlamalı?
Biz de aynı soruyu kendisine sorduk.
- 'Sorunlarını tam olarak tanımlayamayan toplumlar, çözüm önerileri sunamazlar' diyorsunuz? Sizin bu konuda bir tanımınız ve çözüm öneriniz var mı?
- Tezi yazarken amacım Kürt meselesini şahsen 'tanımlamak' değildi. Kürt meselesinin nasıl 'tanımlandığını ortaya çıkartmak' idi. Eğer ben 'Kürt meselesi şudur' dersem, benimki de 73 milyon tanımdan biri olacaktır – ki benim tanımıma verilmesi gereken önem diğerleriyle aynı olmalıdır. Bir başka deyişle kendi tanım eksenimi ortaya koyarsam ister-istemez bir eksen dikte ettirmiş olurum, ki özellikle kaçındığım bir şey bu, bir bilimadamı olarak.
- Tezinizin konusunu nasıl belirlediniz?
- Aslında Kürt meselesi üzerine çalışmak yoktu aklımda. Daha ziyade Türk, Amerikan ve Avrupa dış politikalarının karşılaştırmalı bir analizini yapmak istemiştim. Fakat İskoç bir profesör olan tez danışmanım David McKay kendi İskoç-İngiliz tarihi ile ilgili çalışmasında kullanmak için benden Kürt meselesiyle ilgili kısa bir rapor istedi 2006 başında. Ben de bir gün içerisinde hazırlayabileceğim bir rapor olduğu için hemen oturup yazmaya başladım; ancak raporun sonunda 'Kürt sorunu ..... sorunudur' yazacağım yere gelince takıldım. Bu boşluğu bir çok farklı şekilde doldurmak mümkündü ve bu seçenekler içerisinden tek bir tanesini cımbızla çekip koymak için yarım saat bilgisayar başında düşündüm. Devlet beyanatları ve hükümet üyelerinin basın açıklamalarına baktım ilk başta ve ne devlet seviyesinde ne de siyasi partiler seviyesinde bu sorunun tam olarak neye tekabül ettiği konusunda bir fikir birliğinin olmadığını gördüm.

- Bunun üzerine araştırmanızı derinleştirmeye mi karar verdiniz?

- Bu konuyu profesör McKay ile konuştuğumda meselenin üzerine gitmeye karar verdik. Araştırmamı 1930'lara kadar genişlettim; ancak buna rağmen çok şaşırtıcı bir şekilde bu sorunun gerçekten ne anlama geldiği konusunda hiç bir somut veri bulamadım. Neticede bu meseleyi, meclisler seviyesinde en çok tartışma ve konuşmanın yaşandığı, 1990-99 seneleri çerçevesinde araştırmaya karar verdim.
- Olayı parlamentolarda yapılan tartışmalar düzeyinde ele almak bize nasıl bir yarar ya da bakış açısı kolaylığı sağlar?
- Odağın meclisler olmasının sebebi şu: Yasama organları, demokratik yollarla seçilmiş ve seçmen kitlelerinin meselelerini ulusal bir forumda gündeme getirmekle yükümlü kişilerden mütevellit yapılardır. Dolayısı ile farklı seçmen çıkarlarının ve ilgilerinin birbiri ile 'çarpıştığı' en önemli yerdir meclis. Özellikle Kürt meselesi gibi bir ülke-içi problem söz konusu olunca, meclislerin önemi, temsil ettikleri seçmenlerin meselelerinin yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda daha da artıyor. Bir anlamda Hakkari'deki seçmen ile Edirne'deki seçmenin birbiri ile vekilleri üzerinden dolaylı siyasi diyalog içerisine girebileceği belki de tek yerdir meclis. Sonuçta, Kürt meselesinin üç mecliste tartışılma şekli ve tanım eksenleri, bu konu hakkında yapılması gereken, ancak şaşırtıcı bir şekilde bugüne kadar yapılmamış en temel çalışmalardan bir tanesidir.

- Bu tartışmalarda yapılan tanımlamaları yedi başlık altında toplamışsınız. Bu tasnifi neye göre yaptınız?
- Tezimdeki yedi tanım ekseni aslında 'ana' eksenler. Her bir ana eksenin altında daha detaylı tanımlamalar da gündeme geliyor genellikle. Ancak 'Kürt sorunu nedir?' dendiğinde Türk olsun, Avrupalı olsun, Amerika'lı olsun, vekillerin aklına hep aynı şeyler gelmiş. Vekiller 'Kürt sorunu'nun ne anlama geldiğini bu ana eksenler çerçevesinde özetlenebilecek argümanlar ve söylemler üzerinden tanımlamışlar. Bu tanım eksenleri, 1990-99 seneleri arasında üç parlamentodaki var olan bütün tutanakları inceleyerek ve istatistiki analizlerini yaparak ortaya çıktı. Bir anlamda 'Kürt meselesin hakkında söylenebilecek her şeyi' ortaya çıkartmış olmasa bile buna çok yakın bir iddiası olabilecek bir araştırma bu.
- Bu eksenlerin oluşmasında belirleyici olan nedir? Doğrudan siyasi partilerin takındıkları tutarlı bir ideolojik tavır mı yoksa zamana ve siyasi partilerin konumlarına göre ortaya çıkan değişiklik mi? Avrupa Parlamentosu'ndan başlayalım isterseniz.
- Avrupa Parlamentosu'nda siyasi ideoloji ile Kürt meselesine bakış arasında çok sıkı bir ilişki var. Hristiyan-Demokratlar bu meseleyi 'Türk devletinin güvenlik sorunu' olarak tanımlarken, Nordik-sol üyeler hemen hemen her defasında bu meseleyi 'devlet baskısı', 'insan hakları' şeklinde tanımlamışlar. İkinci bir ayırım noktası ise ülkelere dönük. Yunan ve Alman parlamenterler, bu konu hakkında 90'larda en çok söz alan vekiller olmuş. Yunan üyeler genellikle Türkiye ile ilgili kıta sahanlığı ve hava sahası sorunlarının bir uzantısı olarak Türkiye'yi AB Parlamentosunda zor durumda bırakmaya çalışmış, Almanya ise Türk silahlı kuvvetlerinin güneydoğudaki operasyonlarda Alman yapımı silahlar kullanması sebebiyle askeri aşırılıklara dikkat çekmiş.

- ABD Kongresi'nde durum nasıl?

- Amerikan Kongresinde bu mesele Senato'dan ziyade Temsilciler Meclisi'nde gündeme getirilmiş. Burada Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında çok bir fark yok; asıl fark meclis gruplarında (caucus) cereyan etmiş. Kongrenin Yunan-Ermeni ve İnsan Hakları gruplarına üye olan vekiller Kürt meselesini ekseriyetle 'devlet baskısı', 'insan hakları' ve 'demokrasi eksikliği' olarak tanımlarken, bu gruplara üye olmayan vekillerin, meselenin güvenlik ve terör boyutuna daha çok vurgu yaptığını görüyoruz. Araştırmamda bundan bir adım daha ileri giderek 'Türkiye karşıtı' diyebileceğimiz şekilde Kürt meselesini tanımlayan vekillerin, seçim kampanya dönemlerinde Ermeni ve-veya aşırı sağ görüşlü Yunan finans ve iş kesimlerinden yüklü destek aldıklarını ortaya çıkardım. Ancak bunun yanlış anlaşılmaması lazım. Seçim kampanya dönemlerinde Kongre adaylarının belli çıkar kesimlerinden bu tip para almaları normal ve demokratik bir şey. Türkiye'ye mahsus bir durum değil.
- TBMM de durum farklı mı?
- TBMM'de durum bambaşka; ideoloji ve meclis gruplarından ziyade, bir iktidar ve muhalefet söyleminden bahsetmek mümkün. Parti ideolojisi ne olursa olsun, partilerin iktidar olunca Kürt meselesini güvenlik ve terör ekseninde, muhalefete geçtiklerinde de insan hakları ve demokrasi eksikliği olarak tanımladıklarını görüyoruz. İktidara gelen partinin (ya da koalisyonun) güvenlik-temelli yerleşik devlet söylemini benimsemeleri sürpriz değil tabi ki. Benzer sorunları olan Rus ve İsrail meclislerinde de aynı eğilimden söz etmek mümkün. Buna istisna oluşturacak iki parti var 1990'ların TBMM'sinde: Sosyal-Demokrat Halkçı Parti ve Refah Partisi. SHP'nin söylemi konuyu takip edenler için tahmin edilebilir, ancak bana en ilginç gelen kısım Refah Partisi'nin Kürt meselesinde bir sosyal-demokrat parti söylemine bürünüp bu meseleyi insan hakları ve demokrasi ekseninde tanımlaması oldu. Tabi burada Refah Partisinin ordu ile olan sorunlarının da bir etkisi var.
- Demokratik açılım süreciyle ilgili bir makale yazdınız. Bu süreçte sözünü ettiğiniz tanım eksenleri ne kadar yer bulabildi kendine?
- Bu eksenler aslında 'Kürt meselesi' olarak tanımladığımız muğlak söylemsel yapının içerikleri. Teker teker çok önemli olmasalar da, bir araya geldiklerinde Kürt sorununu tanımlama şekillerinin bir izdüşümünü sunuyor. Dolayısı ile 'Kürt meselesi nedir?' sorununa ben şahsen cevap vermiyorum. Bu tanımın hali hazırda farklı siyasal bilinçler ve süreçler tarafından zaten verildiğini, ancak izlediğim kadarı ile bunun herkesin dikkatinden kaçtığını söylemeye çalışıyorum. Özellikle 'demokratik açılım süreci'nde tıkanılan kısım buydu. Hükümet, İçişleri Beşir Atalay'ın yönetiminde toplumun farklı kesimleri ile görüşüp onlarla bu konunun ne ifade ettiği hakkında görüş alış-verişi yaparken aslında sorunun çözümü ile ilgili en önemli adımı atmıştı. Sadece bu sürecin daha açık, daha demokratik olması gerekirdi – ki muhalefet bu gizlilikten rahatsız olarak 'içini neyle dolduracaksınız açılımın?' diye sıkıştırmıştı hükümeti. Aslında muhalefetin sorusunun altında yatan ana mesele 'nasıl tanımlayacaksınız bu sorunu?' idi. Bu tanım da hükümete-devlete dayalı değil geniş ve demokratik bir toplumsal uzlaşı sürecinin sonucu olmalı.
- Yani güvenlik kaygısı temelli söylemler ile insan hakları söylemlerinin uzlaşabilmesi mümkündür mü diyorsunuz?
- Bunlar beraber varolabilecek eksenler bana göre. Sadece bunlar değil; bütün tanım eksenleri aslında bir bütünün parçası. Bunları ayrı ayrı konuşmak ve diğer eksenleri yok saymak asıl sorun. Örneğin Kürt meselesinin çözümünde güvenlik ortamının sağlanması, terörün bitmesi, demokratik standardın yükseltilmesi ve insan haklarının korunması birbirine bağlı ve birbirini destekleyen konulardır. Ayrı şeyler değil bunlar. Ancak bir ya da ikisine yönelip diğerleri hakkında bir şey yapmazsanız ve bu bütünü ayrı ayrı çözmeye çalışırsanız o zaman sorun çıkıyor ortaya.
Bu eksenlerin hepsinin aynı anda ele alınması lazım. Bunun için de öncelikle yapılacak siyasetin arkasında geniş bir topumsal uzlaşının ve demokratik desteğin olması şart. Bunun oluşabilmesi için de bu konununun tanımına yönelik forumlar, toplumsal platformların yaratılması çok önemli.

- Tezinize ne tür tepkiler aldınız?

- Beni biraz şaşırtan bir şekilde teze gelen tepkilerin hepsi çok olumlu. Konunun ne kadar kutuplaşmış ve üzerinde çalışılmış bir konu olduğunu göz önünde bulundurursanız, aslında endişemi anlarsınız. Fakat tezi okuyan profesörler ve bu konuyu konuştuğum, konunun uzmanı olan kişilerin ortak fikri tezin çok olumlu bir katkı yaptığı yönünde. Şu ana kadar hep iyi tepkiler aldım. Zaten aksi için bir sebep de yok. Tezin çok ince bir çizgiyi büyük bir titizlikle geçtiğine inanıyorum. Kitap haline getirdiğim zaman da kötü bir geri bildirim geleceğini düşünmüyorum.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.