Pazartesi 01.10.2012 00:00
Son Güncelleme: Pazartesi 01.10.2012 18:27

Suudi-Türk ilişkilerinde yakınlaşma: Aktif birliktelik

İngilizlerin Birinci Dünya savaşı sıralarında Osmanlı devletine karşı kullandıkları Abdülaziz El Suud tarafından kurulan Suudi Arabistan, Türkiye ile geçmişten bu yana yakın ilişkiler içerisinde olmuştur.

(USASABAH)
Emrah Usta
İngilizlerin Birinci Dünya savaşı sıralarında Osmanlı devletine karşı kullandıkları Abdülaziz El Suud tarafından kurulan Suudi Arabistan, Türkiye ile geçmişten bu yana yakın ilişkiler içerisinde olmuştur.

Gerek Suudilerin Osmanlı tarihi içerisindeki yeri gerekse Türkiye'nin Osmanlı'dan kalma mirası ve tarihi bakımında Suudi Türk ilişkilerinde tüm Araplar nezdinde olduğu gibi 'öteki- toplum' algısı mevcuttu. 2005 yılında Kral Abdullah'ın yönetime gelmesinin yanı sıra değişen ve gelişen Türk dış politikası bölge halkları tabanında ve Suudi Arabistan'da da can buldu. Sıfır- sorun olarak adlandırılan Türk dış politikasının ideali öncelikli olarak yakın çevrede bulunan devletlerle pasif- kapsayıcılık doktrininin geliştirmesine neden oldu. Antep- Halep örneğinde olduğu gibi sınırları yapaya çeviren bu politika halklar arasındaki iletişimin gelişmesine katkı sağladı. Suudiler üzerindeki 'öteki toplum' algısının bozulması Türk dış politikası ile beraber ticari ilişkileri de geliştirdi. Sonraları yurtdışına ihraç edilen Türk dizileriyle genel anlamda kafalarda 'tek düşüncenin' oluşumuna hız verildi. Zihinlerdeki değişen Türk imajı sonraları kültürel etkileşimle hakların benzer yanlarını keşfetmelerini sağladı. Hükümetlerle kaldırılan vizeler ile, sınırların olmadığı merkezi Ankara olan bir dünya kuruldu. Böylelikle milletler arasındaki psikolojik eşiğin kaldırılması sağlandı. Bedene ruh katmak isteyen Türk dış politikasındaki karar alıcıların istikrarlı adımları; Davos- Mavi Marmara ile başlayan ve Arap uyanışı/baharı ile devam eden süreçte Arapların halkların yanında yer alan istikrarlı Türk politikasını yakından görme fırsatı sağladı. Neo-Osmancılık, eksen kayması gibi derinliği bulunmayan tartışmaların eşiğinde kalan Türk dış politikası 'yeni değişim dalgasını biz yöneteceğiz.' söylemleriyle Araplar nezdinde tartışmaların odağında yer aldı. Aslında bu süreçte asıl yer alması gereken sorulardan biri Suudi Arabistan'ın demokratik dönüşümüne nasıl katkı sağlayacağıydı.
Türkiye'nin Araplar ile yan yana daha mikro-sorunsallar ile uğraşabilmesi, bu problemlere çözüm yolları getirmesi, değişime katkı sağlaması bu ülkeler ile çok yönlü bir birliktelik geliştirmesini sağlayabilir. Şüphesiz ki bunun en büyük manevra sahası Suudi Arabistan olacaktır. Esed sonrasında, özellikle ilerleyen yıllarda Doğu- Batı eksenli Mısır- Suudi devletleri Ortadoğu'nun tarihini değiştirebileceği gibi İran, İsrail gibi devletlerin arasında temel dengeleyici unsur olarak yer alabilir. Bu sebeple ilerleyen yıllarda başta Türkiye olmak üzere istikrar açısından Mısır, Suudi Arabistan'ın varlığı bölgenin güvenliğini de ilgilendirir olmuştur. Bunun da belirgin kanıtı özellikle her iki devletin İslam İşbirliği Teşkilatı içerisindeki kararlara paralel duruşları ve Suriye konusundaki tavırları olarak görülebilir.
Suudi iç ve dış politikasında fırsatlar
Osmanlı'ya karşı verilen bağımsızlık mücadelesi sonrasında kurulan, istikrarlı krallık yönetimi ile dünyanın sıralı güçleri arasında gelen Suudi Arabistan'ın bu güçlü pozisyonu gerek iç konjonktürden gerekse dışarıya karşı politikalarından kaynaklanıyor. İslam dininin burada doğuşu, kutsal şehir ve mekanların burada bulunması Suudi toprakları kurulduğundan bu yana meşruiyetin temel dayanaklarıdır.
Tüm bunları yanı sıra ise Suudi Arabistan'ın dış politikasında 5 temel öğe yer alıyor. Bunlar: (1) İçeride İslam'ın doğuşundan bu yana gelen şartların ve yaşamın sürdürülmek istenilmesi, (2) İslam'ın doğduğu topraklar oluşu nedeniyle dış müdahaleye yer vermemesi, (3) Güvenliğini kırmızı çizgi yapması nedeniyle ülke bütünlüğüne önem vermesi, (4) Krallık rejiminin devamını sağlamak, (5) Ekonomik refahın sürdürebilirliği'dir.
Suudi dış politikası tüm bu eksenler üzerine kurulmuşken iç politika da ise gözettiği unsur veliaht sisteminin sürdürebilirliği olmuştur. Özellikle ikinci dünya savaşına kadar içeride biraraya gelmeyi başaran Suudi Arabistan'ın Ateist olarak tanımlandırdığı SSCB karşısında ABD gibi Hıristiyan ritüellerine sahip bir devletin yanında yer alması- içeride yıllar sonra anti-Amerikancılığa neden olsa da- özde 'Müslümanların öteki dinlerden kim olursa olsun iletişime geçemeyeceği kimse yoktur.' prensibine dayanmaktadır. Dışarıya karşı çok daha esnek olmayan politikalar bilinen Suudi Arabistan'ın ABD ile yaşadığı bu ittifak sürecindeki kırılma 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz kulelere yapılan saldırılar sonrasında oldu. Yapılan incelemelerde saldırganların Suudi kimlikli çıkması gerek ABD tarafında gerekse Suudi Arabistan tarasında varolan güven bağının sarsılmasına sebep oldu. Suudi- ABD ilişkileri arasındaki bu gerginlik bağı ciddi bir krize dönüşmedi. İki ülke birbirine bağımlı oldukları petrol, silah ticareti gibi farklı alanlarda ilişkilerini yakın bir şekilde devam ediyor. Özellikle son dönemde Suudi ordusunun modernizasyonu nedeniyle silah alım-satımının ABD üzerinden gerçekleştirilmesi Suudi Arabistan- ABD arasında ilişkiyi öncelikli hale getirdi.
Her iki ülke arasında geçen bu ilişki bazen bozulduğu gibi bazen de kendi koşulları içerisinde yukarı yönlü seyredebiliyor. Bölge için psikolojik bunalım haline gelen İran konusu ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde ayrı bir yer tutmaktadır. İran konusunda bölgesel güvenliğini öne çıkarmak isteyen Suudi Arabistan, Bahreyn korkusunu da zaman zaman ön plana çıkarmaktadır. Öte yandan Kral Abdullah'ın 2005'te yönetime gelmesiyle beraber Suudi Arabistan'ın dışarıya yönelik açılımları, tek düzenciliği terk etmesi ve giderek toplumunu dünya toplumu ile bütünleştirme gayreti içerisine sokma çabaları sonuç verdi. 2005'te sonra dış politika da çok çeşitliliğe doğru giden Suudi yönetiminin sadece ABD'yle yakın ilişkileri olmadığı, dünya devletleriyle yakın ilişkiler kurduğu gözlemleniyor. 2006'da Kral Abdullah döneminde Mekke'de El Fetih ve Hamas liderlerini buluşturması sonrasında gerçekleşen arabuluculuk faaliyetleri, yine Irak işgali sonrasında Cheney gibi önemli dış politik uzmanlarına yapılan ithamlar Suudi politikasında bu dönüşümünün sinyallerini vermişti. Dışarıya yönelik; İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgilenilmesi, Irak'ın geleceği, Filistin sorununa kafa yorulması, -yeniden dengelenme stratejisiyle enerji kaynakların gözden geçirilmesi, demokratik dönüşüm, İran egemenliğini kırmak gibi alt dalları da içine alan Suudi Arabistan dış politikasına ilerleyen yıllarda daha güçlü dinamizm gelebilir.
Peki Suudi- Türk birlikteliği ne getirir?
Dışarıya doğru özellikle uluslar arası platform da boy gösteren Suudi Arabistan'ın bölgedeki en önemli müttefiki elbette Türkiye. Tarihsel olarak Arap kimliğinin parçalamasından öte güçlü olmasından yana tavır takınan Suudi yönetiminin her platform da şiddetle destek verdiği Türkiye, hem demokratik dönüşümünü gerçekleştirilme bakımından hem de bölgesel politikalara yön vermek adına önemli bir yer tutmaktadır. Daha iyi bir Suudi Türk Birlikteliğini sağlamak için atılabilecek adımlar şunlardır;
1. Suudi Arabistan'ın demokratik dönüşümüne hız vermek adına Türkiye'nin demokrasi tarihinde olgular dikkate alınabilir
2. İslam İşbirliği Örgütü çatışı altında yapılabilecek çalışmalarda Türkiye ile paralel duruşlar, örgüt ittifakını bölgesel tabanda daha da güçlendirir
3. Batılı ülkelere karşı özellikle 2009 sonrasında inşaat ve turizm sektörü başta olmak üzere ticari faaliyetlerin sürdürülmesine katkı sağlanabilir. İstikrarlı Türk ekonomisinin bu vesileyle özel ticaret antlaşmaları, teşvikleri üst seviyelere çıkarması düşünülebilir
4. 11 Eylül saldırıları sonrasında İslamofobi karşı Türkiye ile birlikte ortak mücadele etmesi yine Türk-Suudi ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayabilir
5. İlerleyen yıllarda enerji kaynaklarının güvenilirliği konusunda Türkiye geçiş-kaynak alımı gibi işbirlikleri içerisine girilebilir
6. Filistin, Irak konusunda Türkiye ile olası yapılabilecek ciddi atılımlar bölgesel güvenliğe de katkı sunabilir

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.