Giriş Tarihi: 10.12.2012 02:42 Son Güncelleme: 11.12.2012 00:37

Amerikan sinemasında gizli semboller - 3: Alter Ego

Uyku bir yenilenmedir. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal düzeyde gerçekleşen bir tazelenme ve tamir süreci. Modern ve alternatif tıp, uyku düzeninin insan bedeni üzerindeki olumlu etkileri konusunda hemfikir. Gücü yeniden toparlama, organların kendilerini onarması, hormanların dengelenmesi için uyku şart.

Mustafa Odabaşı
Uyku bir yenilenmedir. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal düzeyde gerçekleşen bir tazelenme ve tamir süreci. Modern ve alternatif tıp, uyku düzeninin insan bedeni üzerindeki olumlu etkileri konusunda hemfikir. Gücü yeniden toparlama, organların kendilerini onarması, hormanların dengelenmesi için uyku şart.

Uyku sırasında mental ve ruhsal olarak pek çok serüvenin içerisinde buluruz kendimizi çoğu zaman. Bu serüvenlerde yani rüyalarda melankoli, merak, kin, korku, sevinç, şüphe, pişmanlık, panik, huzur ve daha pek çok duygu harekete geçebilir. Vücudumuz da fiziksel olarak tepki verir, soluk alışlarımız değişir, titrer ve terleriz, gözlerimiz hareket eder, yüz ifadelerimiz değişir. Beş duyumuz, hiçbir dış etki olmamasına rağmen mental olarak uyarılabilir. Öylece bir yatakta uzanıyorken kokular duyarız, dokunabilir ve tat alabiliriz. Öyleyse şunu sormalıyız; beynimiz belli bir sistematik içerisinde uyarılırsa, gerçekte varolmayan şeyleri varmış gibi algılayabilir miyiz, yani gerçek ve sanal birbirine karışabilir, sadece sinyaller veya telkinler sayesinde psikolojimiz değişebilir ve düşüncelerimizin akış yönü etkilenebilir mi? Bu son derece mümkün görünüyor.
Rüyaların pek bilinmeyen bir görevi de, gün içerisinde karşılaşılan belli belirsiz bilgi kırıntılarının, görsel sahnelerin ve her türlü öğenin beyin tarafından ayrıştırılarak tasnif edilmesidir. Beyin, ara bellekte yer alan unsurların bilgi mi, tecrübe mi, duygu mu yoksa kanaat mi olduğunu rüyalar sayesinde bir kez daha simule ederek ana belleğe aktarır. İlginç olan ise, bu simülasyonların her birinin ayrı ayrı kurgulanmış senaryolarının olmasıdır. Herkes rüya görür ama bunu hatırlamayabilir. Bir gecede görülen rüyaların toplam süresi ortalama 2 saattir. Rüya esnasında ana karakterin özgür iradesi yoktur ve rüyalarda reel dünyanın fizik kuralları geçerli değildir. Buna rağmen rüyanın gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu ayırt edemeyiz. Uyku esnasında beynin gerçeklik sensörü devredışıdır. Bu yüzden en sıradışı olayı dahi gerçek zannedebiliriz.
Hissetiğimiz her duygu için beynimiz belli elektromanyetik dalgalar yayıyor. Bu dalgaların frekansı bir takım cihazlarla yakalanıp, aynı sinyal boyutunda tekrar beyne yollandığında, o duygu ile ilgili bölüm uyarılabiliyor. Yani kişinin psikolojisi, belli frekanslar sayesinde anlık olarak değiştirilebiliyor. Bilim-kurgu filmlerinden çıkmış gibi duran bu yöntemleri uygulamak, günümüz teknolojisiyle artık hiç de zor değil.

Peki ya sürekli uyku hali, koma ve bilinç kaybı? Uykuyu bir metafor olarak aldığımızda, bize gerçekte varolmayan hisleri yaşatmak, duygularımızı manüple etmek ve mental dünyamızın içerisinde bizi hapsederek sanal bir gerçeklik oluşturmak isteyenler olabilir mi sorusunu sorma gereği duyuyoruz. TV, sinema ve popüler müziğin bizi uykuda, bir imge bombardımanı altında tutmak için ustaca tasarlanmış unsurlar olduğunu iddia etsek bunu kanıtlayabilir miyiz? Aydınlanma kavramını uyku hali ile birlikte düşündüğümüzde, aydınlanmışların uyuyan bir kitleye ihtiyaç duymasını da doğal karşılamalıyız. Ayrıcalıklı sınıf olma lüksü, uykuda tutma ilmiyle mümkündür. Bu ilmin sınırları ise tahminimizin de ötesinde hayli geniş.

Maruz kaldığımız imge bombardımanında öne çıkan olgulara baktığımızda, şiddet ve cinsellik gibi kaba güdülerin sivrildiğini görüyoruz. En sıradan filmde dahi eğlenceli bir müzik eşliğinde cinayet sahnelerine rastlayabiliyor veya sınırları aşan teşhirciliklerle karşılaşabiliyoruz. İnsan psikolojisi ve benliğini bir ırmak gibi düşünecek olursak, iyilik yatağına doğru hareket etme eğiliminde olduğunu savlayabiliriz. Bu yatağı kim ve neden kötülüğe doğru değiştirmek istiyor olabilir? Toplumda insanlık ve ahlakdışı olarak kabul edilebilecek her türlü davranışı filmler, bilgisayar oyunları, tv ve popüler müziğin ağır yumrukları sayesinde kanıksar hale geliyoruz. Aldığımız zihinsel yumruklarla gardımız düşüyor ve tepki veremez duruma geliyoruz. Gerçeklik algımız böylelikle provoke edilirken, kötülük yatağına doğru yönlendirilen zihinsel ırmağımız, insanın içinde varolagelen ikincil kişiliğini tetikliyor. Alt benlik adeta bir bekçi düdüğüyle çağrılıyor ve itaat etmesi için en güzel mamalarla besleniyor.


Uykusuz Hipnotizma
Cia'nın yürüttüğü MKultra Zihin Kontrol Projesi şemsiyesi altında 149 alt proje mevcuttu. Bunlardan biri, hipnoz yoluyla insanları köleleştirme testleri yapan Spellbinder Projesi idi. 1988 yılında proje ile görünürde bir ilişkisi bulunmayan ama alt mesajlar içeren aynı adlı bir film çevrildi. Okült simgeler içeren filmde bir kadın, kötü güçler tarafından köleleştirilmek ve kurban edilmek isteniyordu. 1995 yılında ise yine aynı adlı 26 bölümlük bir dizi film çekildi. Teknolojide çok ileri gitmiş Spellbinder ırkı, toplumdan soyutlanmış bir biçimde taştan kalelerin içerisinde yaşıyorlardı. Özel olarak tasarlanmış elektromanyetik kostümleri aynı zamanda metafizik güçlere de sahipti. Normal insanlar Spellbinderların kalelerine sadece köle olarak girebiliyor, çeşitli testlere tabi tutuluyorlardı. Yüksek zeka seviyesine sahip olanlar ise Spellbinderlara dönüştürülüyorlardı. Özetle bu fantastik dizi, MKultra Zihin Kontrol Projesi'nin alt kolu Spellbinder'a inanılmaz göndermeler taşıyordu.
Para, güç, nüfuz, imkan, hükmetmek, seçilmiş olmak ve sınırsız cinsellik. Her biri alter egolarımızda farklı bir noktayı harekete geçirir. Hipnotize olmamız için illaki uyutulmamız gerekmez. Sosyal rollerimizle maskelenmiş ve bastırılmış, toplumca tasvip edilmeyen arzularımızın kölesi olmadığımız ölçüde kusursuz insan kavramına yaklaşırız. Bizi kusurlu kılmak isteyen üst seçkinler, alter egolarımızı nasıl avlayacaklarını iyi bilirler. Bu yüzden her Amerikan filminde alt benliklerimize derin mesajlar gönderilir. Replikler adeta beyin programlama cümleleri gibidir. Çoğu zaman bunun farkına bile varamayız.
Hollywood sinemasında psikanaliz yöntemleri ile filmlere ustaca yerleştirilen alter ego sembolleri aynalar, maskeler, çoklu kişilik bozuklukları, halüsinasyonlar, uyku, hipnotizma, göz bebekleri, ilaç/hap kullanımı, siyah-beyaz ayrımı, kuklalar, oyuncak bebekler, abartılı parti kostümleri ve kanatlı hayvanlar olarak metoforlaştırılır. Bu semboller birer formüldür ve bir filmin alter ego göndermesi taşıyıp taşımadığını anlama konusunda sağlama yapmak için kullanılabilirler.
Bu metaforların en zengin bir biçimde ustaca kullanıldığı filmlerin başında 2010 yapımı Black Swan gelir. Kuğu, aynalar, maskeler, alter ego ile benliğin savaşı, halüsinasyonlar. Siyah kuğu, iyilik ile kötülüğün amansız mücadelesini simgeler. Fakat ne yazık ki kötü olmak özendiricidir bu filmde, siyah kuğu olmanın daha zor olduğu, hatta bir talent / yetenek gerektirdiği alt mesajı verilir. Kanatlı hayvanlar Hollywood sinemasında genellikle çift karakterliliği simgeler, kuğu imgesi, en masum olanın dahi kirlenebileceğini göstermesi bakımından önemlidir. İçimizdeki kötülüğün iyiliğe üstün gelmesi, dış etkenlerle oluşturulan sanal gerçekliğin sonuçlarından birisidir. Filmde de bu sanal gerçeklik halüsinasyonlarla desteklenir. Mütemadiyen karşımıza çıkan ayna sahneleri ve yoğun melankoli havası yüzleşme sancılarının uzantısıdır. En sonunda kırık ayna parçası ile beyaz kuğu kostümü içerisindeki intihar, kötülüğün mutlak galibiyetini simgeler. Filmin afişindeki tek göz göndermesi de tüm imgeleri tamamlar.
Ülkemizde Teksas Katliamı olarak bilinen 1974 yapımı The Texas Chainsaw Massacre filmi de alter ego sembolizminin önemli örneklerinden biridir. Filmin kahramanı Leatherface / Deriyüz çocukluğundan beri içinde bastıramadığı dürtüler taşır. Sürekli bir maske ile dolaşması ve maskeli haliyle aynada kendisiyle yüzleşmesi önemli sembolik göndermelerdir. Leatherface kurbanlarının derilerini yüzerek kendisine maske yapar, yani alter egosunu, sıradan insanların benliklerinden yaptığı maskeyle örter. Ama devam filmlerinde de görüldüğü üzere her alt kişiliği için birbirinden farklı maskeler kullanır ve kişiliklerini kendi içinde tamamen birbirinden farklı görür. Her türlü şiddet ve vahşetin yüksek dozlarda verildiği filmde alter egonun taşıdığı kötülüğün gücü tüm çıplaklığıyla sergilenir.
1994 yapımı The Mask filminde bir maske, alter egoyu ortaya çıkaran bir metafor olarak karşımıza çıkar. Maskeyi takan kişinin bastırdığı tüm güdü ve dürtüler bir anda tersyüz olur. Stanley Ipkiss karakteri bir süperkahramana dönüşür. Bastırılmış ve toplum tarafından kabul görmeyen duygularla süperkahramanlık arasında kurulan korelasyon düşündürücüdür.
İki film vardır ki, rüyalar ile ilgili yukarıda bahsettiğimiz konuları çok açık bir şekilde içinde barındırır, bizim dışımızda oluşturulan ve içine hapsedildiğimiz sanal dünyanın bizi çevrelediğini alenen dile getirir. Bunlardan birincisi 1999 yapımı The Matrix filmidir.
Morpheus Neo'nun sanal dünyaya adım atacağı sahnede şöyle der:
"Hiç gerçekliği son derece yüksek bir rüya gördün mü ve bu rüyadan kaçmayı denedin mi? Bu durumda gerçek dünya ile sanal dünya arasındaki fark nedir?"
Matrix evrenini gerçeklik olarak niteleyen Morpheus, herkesin bir şekilde izlendiğini söyler. Filmin kült olmuş "Welcome to the real world / Gerçek dünyaya hoşgeldin" repliği, mutlak gerçekliğin ancak belli bir bilgi sayesinde kavranabileceğini gösterir. Yani sanal dünya aslında gerçek zannettiğimiz dünyadır. Çünkü bu dünyada gerçek bilgiden uzak yaşarız ve dolayısıyla hiçbir şeyi göremeyiz. Sadece bize sunulanı alır kabul ederiz. Matrix'e geçişin de bir ayna sayesinde gerçekleştiğini hatırlatmakta fayda var. Filmde Neo'nun alter egosu seçilmiş kişidir. Hatta seçilmiş olduğu kendisine 'kahin' karakteri tarafından telkin edilir. İkincil benliğine geçtikten sonra kostüm değiştirir. Filmin her sahnesi ayrı bir sembolik göndermeden ibarettir.

Bu noktada tüm süperkahramanların birer alter ego olduğunu da vurgulamamız gerekir. Özellikle Superman, Hulk ve Spider Man bu sembolizmin en başarılı örnekleridir. Spiderman'in maskesi, Superman'in kostümü ve Hulk'un hakim olamadığı egosunun dönüştüğü yeşil dev asıl benliğin örtüleridirler. Hatta Sam Raimi imzalı Spider Man üçlemesinin son filminde, Spider Man'in alter egosu da iki parçaya bölünür. Bir binanın camında yani aynada diğer yarısının görüldüğü film posteri de dikkat çekicidir. Kötülükle savaşan biri, kendi içindeki kötülüğe yenilmek üzeredir.
Rüyalarla ilgili ikinci önemli film ise, üzerine bir kaç ciltlik kitap yazılabilecek 2010 yapımı Christopher Nolan imzalı Inception filmidir. Bu film, bugüne kadar zihin kontrolü ile ilgili yapılmış en kapsamlı ve fikir ekme yöntemlerini sembollerle de olsa en açık şekilde gösteren bir başyapıttır. Filme göre insan zihnindeki tek bir fikir, devasa sanal evrenler inşa etme gücüne sahiptir. Tek bir düşünce tüm dünyayı değiştirebilir ve kuralları yeniden yazmaya olanak sağlayabilir. Bunu günümüz şartlarına uyarladığımızda 21. yy.'da savaş zihinlerdedir. İnsanların zihnine bir fikir ekildiğinde onları kontrol etmek mümkün olabilecektir. Tıpkı Ortadoğu'da yaşanan sözde halk isyanlarının doğal toplumsal hareketler olduğu fikrine inanmak gibi. Bu fikirle çok geniş kitleler halen kontrol edilmeye devam ediliyor. Inception, günümüzde insanların nasıl bir rüyanın içine hapsedildiğini, onların rüyalarına ekilen fikirlerle istenilen yöne nasıl kanalize edilebildiğini muhteşem bir şekilde gösterir.
Aynalar
2008 yapımı Mirrors, ayna metaforu üzerinden güçlü alter ego göndermeleri taşıyan bir bir başka filmdir. Aslında filmin kendisi de izleyici için aynadır. Film, izleyicilerin zihninin derinlerine mayınlar yerleştirir. Gerçek dünyada kişi ne zaman özellikle de karanlık bir ortamda ayna ile karşılaşsa ürperir. Alt benliğin yine kötü karakterler olarak karşımıza çıkması, insanların onlarla yüzleşmesi ve yenilgiye uğraması, kötülüğün önlenemez yükselişine bir göndermedir. Dünya sürekli kötüye doğru evrilmekte, tüm sıradan insanlar alt benliklerinin hayvani gücüne yenik düşmektedir. Bu ise kıyamet algısına bir göndermedir. Hollywood filmlerinin yüzde 80'i bir yangın sahnesiyle biter. Bu çok ama çok ilginç bir semboldür, anlamı ise herkesin sonunun cehennem olacağı, çünkü herkesin alter egosuna bir şekilde mağlup olacağı alt mesajıdır. Klasik hristiyan inancına da meydan okuyan bu şeytani atmosfer, Amerikan sinemasının geneline hakimdir.
1939 yapımı Wizard of Oz filminde Dorothy karakteri, büyülü dünyaya bir ayna vasıtasıyla geçiş yapar.
Kişilik bölünmeleri
Çoklu kişilik bozukluğu, alter ego sembolizminin önemli unsurlarından biridir. Bu tarzın öne çıkan üç filmi Shutter Island, Fight Club ve Mr. Brooks'tur.
2007 yapımı Mr. Brooks, alter ego sembolizminin en mükemmel örneklerinden biridir. Toplumda saygın bir role sahip olan Mr. Brooks, içindeki güçlü dürtülerle başedemez. Aynı zamanda seri katil olan Brooks'un suç ortağı ise ona sanrılar şeklinde görünen alter egosu Marshall'dır. Bir şekilde içinde bastırılmış olan hayvani cinsel arzularını cezalandırır. Yani bir güdüsünü bastırırken, başka bir bastırılmış dürtüyü kullanır. Kurbanlarını rastgele seçer, amacı sadece ikincil benliğini beslemektir. İçindeki kötülerin savaşını dışardan da izler, sürekli bu baskın isteğinden kurtulmaya çalışır. Aynalar filmde destekleyici öğeler olarak sıklıkla görülür.
Uykudan uyanmak
John F. Kennedy, 27 Nisan 1961'de uyuyan kitlelerin üzerine serin bilgi kırıntılarını serptiği Secret Societies / Gizli Cemiyetler ile ilgili konuşmasının ardından, finans devlerine dozu her fırsatta artan bir şekilde başkaldırmaya başladı. Kennedy, o güne kadar Amerikan tarihinde, Rockefellerlar'a borçlu olmayan tek başkandı. 4 Haziran 1963'te Federal Reserve Bank'ı hedef alan bir başka konuşması belki de bardağı taşıran son damlaydı. Bundan 5 ay sonra, Kasım 1963 yılında bir suikast sonucunda öldürüldü. Uykudan uyandırmak isteyen her kim olursa olsun, sonucunun ne olacağı açık bir mesajla gösterilmişti. Günümüz popüler kültürünün tuzaklarla dolu mayınlı tarlasındaki sanal mahkumluğumuzu bitirmek için bireysel bir ayılma evresine girmeliyiz. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirme iradesini gösterebilmek, bize hiç ihtiyacımız olmadığı halde ihtiyacımızmış gibi sunulan zihinsel ve fiziksel ürünleri sorgulamak bu noktada atılacak ilk ve en önemli adımdır. Etrafımızı çevreleyen duvarların arkasında gerçek bilgi saklanıyor. Ona ulaşmanın yolu ipleri kendi elimize almaktan geçiyor. Çünkü gerçeklik algımızı devre dışı bırakan uykunun sadece azı yararlı.


@mustafaodabasi

(USASABAH)

Amerikan sinemasında gizli semboller - 2: Her Şeyi Gören Göz

Amerikan sinemasında gizli semboller - I: Ay Ritüeli
Soğuk savaşın sırları: MKultra Zihin Kontrol Projesi

Tavşan Deliği: Zihin kontrolü mümkün mü?


X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.