Pazar 04.02.2018 00:00
Son Güncelleme: Pazar 04.02.2018 22:27

Geleceğe bir söz: Göç


Birçok siyasetçi göç kavramını bir "öcü" olarak kullanarak seçmenler arasında korku yaratmak istemiştir. Göç kavramı Brexit'ten tutun, Avrupa ülkelerindeki seçimlerde ve hatta Trump siyasetinde önemli bir yere sahiptir. Fakat bu dayatılmış rol göçmenler tarafından farkında olmadan ve istenmeden oynanmaktadır.
Göç kolayca gerçekleşen bir şey değildir. Kendi atalarım dini zulümden kaçarak Fransa'yı 18. yüzyılda terk etmişler. Ailemin bir diğer kısmı ise Rus Devriminden kaçıp Berline yerleşmiş, ve sonradan da Hitler'in faşist rejimi tarafından sürülmüş. Kendi anne-babam beyin göcüne dahil olup Ingiltereyi terk etmiş ve onlara daha parlak bir gelecek vaat edilen Amerika'ya taşınmışlar.
Bir insanın evini, yurdunu terk etmesine neden olacak birçok şey vardır. Dini zulum, savaş, adaletsizlik, kıtlık veya sadece ekonomik ihtiyaçlar. Bir göç nedeninin bir diğerinden daha haklı olduğunu söylemek imkansızdır. Göçün her türü aslında tek bir amaç ile yakından ilgilidir - Hayatta kalma.
Hristiyan hacılar Ingiltere'deki zulümden kaçarken Plymouth Rock'ta çok da sıcak bir şekilde karşılanmamıştı. 10 bin yıldan fazla bir süredir Amerika kıtasının sakinleri olan kızılderililer, aralarına yeni katılanlara karşı temkinli yaklaştılar, bu insanların hayatta kalmadaki yetersizliklerine şaşırdılar. Amerika yerlilerli sonuç olarak müdahale edip onlara ekin ekmeyi öğrettiler. Yeni gelenlerin torunları ise sonradan yerlilerin iyiliğini onları katlederek ödedi. Fakat aynı torunlar da Avrupa'dan gelen göçmenlere kucak açtı.
Osmanlı Devleti göçmenleri ilk yıllarından beri hoş karşılayan bir ülkeydi. 14. yüzyılda, Macaristan ve Fransadan sürülen Yahudiler Osman Devleti'ne sığınmışlardı. II. Bayezid İspanya'daki engizisyondan kaçan Yahudileri kabul etmiş, ve onların varlığını Osman Devletine bir zarardan çok zenginlik olarak görmüştür.
Tabi ki başka milletler de Osman Devleti'ne göç etmiş, bu da zengin ve çeşitli bir toplum oluşturmuştur. Göç, Osmanlılar tarafından her daim olumlu bir etki olarak görülmüş. İnsanlar Balkanlar'daki savaşlardan kaçarken, kendilerine bir sığınak ararken, İstanbul halkı onlara evlerinin kapılarını açmış. Bu onların vatandaşlık göreviydi.
Fakat artık devir değişti. Artık göçmenler, Avrupa ve Amerika'daki aşırı sağ liderlerin oy kazanmasında korkutucu bir unsur olarak kullanılıyor. Göçmenleri kabul etmektense, Amerika lideri şu an yeni gelenleri uzak tutmak için duvar ördürmeyi planlıyor. Avrupa ise sınır kapılarındaki denetimleri arttırıp göçü engellemeye çalışıyor, çoğu kez insan hayatını göz ardı ederek.
Göçü bir tehdit, veya kaçınılması gereken bir şey olarak görmeyen ülkeler, liderler de var elbet. Suriye'deki savaş 2012 yılında başladığında, insanlar güvenli bir yere sığınmak için Türkiye sınırına doğru yola çıktı. Türk sınır kapısı bu çaresiz insanların yüzlerine kapatılmadı. Bunu yerine Suriyeli göçmenler ülkeye kabul edildi.
Kamplar, bugün dünyanın en iyi göçmen kampları olarak bilinenler, kuruldu. Gaziantep gibi şehirler yeni gelenleri ağırlamak ve altyapılarını geliştirmek için gerekli adımları attı. Ve Gaziantep gibi şehirler büyüdü, gelişti. Bu şehirler, yeni ekonomileri ve nüfusu ile hayat buldu.
Suriyelilerin değeri ise hafife alınmıyor. Göçmenler eğitime dahil ediliyor, ama tabi ki bu yavaş ilerleyen bir süreç. Hepsi ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyor. Yanlarında yeni bir dil ve kültür getirdiler. İstanbul'daki bazı caddeler artık "Küçük Suriyeler" olarak biliniyor.
Tabi bazı sıkıntılar da mevcut. Türk müfredatı, özellikle Birinci Dünya Savaşı'ının sonu ve bunun devamındaki dönemlerin betimlemesi, Suriye halkı arasında kafa karışıklığına neden oluyor. Sağlık hizmetleri ücretsiz olabilir, fakat Suriyeli hastaların çoğu Türkçe bilmiyor ve Türk doktorları da Arapça bilmiyor. Bazıları ise Arapça dilini ve kültürünü olumsuz karşılıyor.
Fakat Türkiye yine de Suriye'ye sınır kapısını kapatmak istemiyor. Göçmenleri geri çevirmedi, ve gelecekte de çevirmeyecek. Şu anda, Türk Silahlı Kuvvetleri aktif olarak Türkiye ve Suriye sınırı etrafında bir güvenli bölge oluşturma çabaları içinde. Bu güvenli bölge, Türkiye'nin birçok kez söylediği gibi, olmazsa olmaz. Böyle bir tampon bölgenin oluşturulmasıyla birlikte, Suriyelilerin bazıları ülkelerine geri dönebilecek. Tabi isterlerse. Kalmak isteyenler, Türkiye'de yaşamaya devam edebilecek.
Bu konuda Türkiye yalnız değil. Papa Francis birçok kez göçmenlere karşı daha olumlu bir tutumun sadece Hristiyanlık görevi olmadığını vurguladı.
Yani iki büyük dünya dini, göçmenlere yardım etmeyi olumlu, büyümeye neden olan bir şey, ve en önemlisi de görevleri olarak görüyor.
Papa ilk olarak göç kavramının günümüzde nasıl algılanması gerektiği üzerine duruyor. Göçmenleri yardıma muhtaç ve gittikleri ülkelere sadece yük getiren insanlar olarak görmektense, "göçün, krize karşı verilen doğal insani bir yanıt, ve her insanda bulunan daha mutlu ve iyi bir yaşamı arama arzusu" olarak görülmesini istiyor.
Papa Hristiyan alemine göçmenlere ve mültecilere kucak açmalarını tavsiye etti. Sivil toplum örgütü Caritas ise, insanların karşı karşıya olduğumuz bu durumu "bir göç krizinden ziyade, bir evrensel dayanışma sorunu" olarak algılaması gerektiğini söyledi. Caritas ve Papa insanları algılarını değiştirmeye davet ediyor.
Yukarıda da belirtildiği üzere, bir insanın evini terk etme kararı alması kolay değildir. Papa Francis bu durumu çok güzel özetlemiş: "Günümüzde ailelerin tamamının sürüldüğünü görüyoruz. Milyonlarca insanların gitmek istemedikleri halde, sevdiklerini arkada bırakarak memleketlerinden uzaklaştırıldığını görüyoruz. Bazıları için bu ayrılış umut ile doludur, gelecek için umut ile, fakat birçok kişi için bu ayrılışın tek bir adı var: Hayatta kalma."
Savaş veya şiddetten dolayı evini, ocağını terk edenler genellikle uzun bir yolculuğa çıkmazlar. En yakınlarındaki güveli bölgeye giderler. Ülkelerini en kısa zamanda geri dönme düşüncesi ile terk ederler. Bu nedenle Lübnan ve Türkiye gibi ülkelerde, Avrupa ülkeleri ile kıyasla çok daha fazla Suriyeli göçmen mevcut.
Papa Francis aynı zamanda Türkiye'nin mültecilere yönelik yardım çabalarından da bahsetti. 2014 yılında Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı bir konuşmada, şunları söyledi: "Cömertçe çok sayıda göçmeni kabul eden Türkiye, sınırlarındaki bu trajik durumdan doğrudan etkilenmektedir. Uluslararası toplumun manevi sorumluluğu Türkiye'ye bu mültecilere bakma konusunda yardımca olmaktır. Çok ihtiyaç duyulan bu insani yarımda ek olarak, bu tür trajedilerin nedenlerine karşı kayıtsız kalamayız." Papa gelişmiş ülkeleri de göçü teşvik etme konusunda suçlamıştır: "Milyonlarca göçmenlerin kaderine, ve zengin ülkelerin kapılarına dayanan mültecilere karşı kayıtsız kalamayız. Gelişmiş ülkelerin durmak bilmeyen tüketiciliği gezegenimizin kaynaklarını bitirmekte. Maddi varlıkların dağıtımındaki giderek artan eşitsizlik, ortaya çıkan bu uluslarası düzende adaletsizlik hissini arttırmakta."
Papa, Avrupa Parlamentosu'na Avrupa'nın insan haklarının memleketi olduğunu hatırlatarak "her kim Avrupa kıtasına ayak basarsa bunu hissetmeli, ve böylece bu haklara saygı duymayı ve onları savunmayı öğrenmeli. Maalesef, çoğu bebek olmak üzere birçok kişi, kıyıya bile gelemedi: Tehlikeli ve insanlık dışı ulaşım araçları ile, vicdansız katillerin avı olarak denizde hayatlarını kaybettiler."
Papa aynı zamanda şunun altını çiziyor: "İnsanlık tarihinin bu döneminde…Kimlik ikincil bir sorun değil. Göç edenler en özgün özelliklerini isteseler de istemeseler de değiştirmek zorunda kalıyorlar, hatta onları ağırlayanlar bile değişmek zorunda. Bu değişimleri nasıl olur da gerçek gelişime bir engel olarak görüp de gerçek insani, sosyal ve manevi gelişime bir olanak olarak görmeyiz…?"
Son olarak, Papa Francis mültecilere karşı vermemiz gerek tepkiyi dört fiil ile özetliyor: Kabul etmek, korumak, desteklemek ve entegre etmek. İlk üç fiil zaten açıklama gerektirmiyor, fakat entegre etme fiilini Papa ilginç bir şekilde yorumluyor: "Entegrasyon, mültecilerin kendi kültürel kimliklerini bastırdıkları veya unuttukları bir asimilasyon değildir. Tam tersi, başkalarıyla iletişim onların 'gizemlerini' çözmeye, onların haklı düşüncelerini kabul etmeye ve böylece onları daha iyi tanımaya neden olur. Bu uzunca bir süreçtir… onları giderek Tanrı'nın insanlara olan çok yönlü hediyelerinin yansımları haline getirir."
Bir diğer deyişle, yabancıları hoş karşılamak, yeni gelenleri topraklarımıza kabul etmek bizi çok yönlü insanlar haline getirir. Dünya göçe olumlu bir perspektiften bakmayı öğrenirse, daha iyi insanlar oluruz. Ve daha iyi insanlardan oluşan toplumlar da sonuç olarak daha iyi toplumlar haline gelir. Ve bu şekilde dünya daha iyi bir yer olur. Bu size bir hayal gibi gelebilir, fakat hayal kurmakta ve bu hayali gerçekleştirmek için elinizden geleni yapmakta hiçbir sakınca yoktur.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.