Pazartesi 16.10.2017

Sahaf Abi’den Aşiyan’a veda

Tez yazanlar, nadir bir kitabın peşinden koşanlar, Osmanlıca öğrenmek isteyenler ‘Aşiyan Sahaf’a uğruyordu. Kimi zaman ise sadece çay ve sohbet bekliyordu kapısını çalanlar...

Ankara'nın en büyük sahaflarının bir araya geldiği Adil Han'da Aşiyan Sahaf'ın sahibiydi Etem Coşkun. Çoktan ak düşmüş saçlarıyla bir modern zaman dervişiydi. Selam verene, huzur verirdi. Sadece bir sahaf dükkânı değil, bir konuk evi, kültür evi, bir dergâh ve buluşma noktasıydı Aşiyan... Öyle ya "aşiyan" evdi, yuvaydı… Giderek kalabalıklaşan ve diğer tüm metropoller gibi huzur içinde yaşanılır olmaktan uzaklaşan şehri, bir beton yığını hüviyetinden kurtarıyordu onun varlığı. Ankara'ya değer katıyor, bulunduğu mekâna anlam kazandırıyordu. Talebeleri vardı, daha çok kişiye de "el" verecekti. Ama elim bir hastalık onu bu dünyadan ve çok sevdiği yazma kitaplardan, sevdiklerinden ayırdı. Her ölüm erkendir ya… O da beklenmedik bir anda göçüp gitti aramızdan…
GAZ LAMBASI IŞIĞINDA OKUMALAR...
Erzurumluydu Etem Coşkun… Dedesi, babası ve amcasının eski harfli kitaplarla olan ilgilerinden hep bahsederdi. 1928 Harf İnkılâbından önce eski harflerle eğitimin devam ettiği dönemlerde, okul hayatlarında Osmanlıca öğrenenler, sonra gelenlere de birikimini aktarıyordu. Osmanlıca kitaplara olan ilgi henüz kaybolmamış… Akşam hava karardıktan sonra, gaz lambasının ışığında, Envar-ül Aşıkin, Muhammed Hanefi cenklerinden Taberiye Kalesi, Yılanlı Kale, Gazanfer Kâfir ve Kerem ile Aslı'lar okunuyordu. Onların şevkle ve heyecanla bu kitapları okuması Etem Coşkun'da da eski harflere olan muhabbeti artırdı. Hatta bu kitaplardaki bazı pasajlar ezberden okunuyordu. Bu ve buna benzer alışkanlıklar, onun çocuk dünyasında büyük izler bıraktı. Arapça ve Osmanlıca sevgisine giden yol da buradan başladı.

Ceyhan (solda) ve Cantürk Coşkun babalarının mesleğini sürdürecek.
'GÖZLÜĞÜNÜ ÇIKARDI VE YATTI…'
Hastanede geçirdiği 4 ay onun için büyük bir azap oldu. Eline hiç kitap almak istemedi. Oğlu Cantürk Coşkun, "Hastanede yanında refakatçi bulunduğum sırada aldığım yeni bir romanı gösterdim. Aldı, baktı, bir iki sayfasını okuyup bana özet geçti. 'Güzel kitap bu, oku' dedi. Bunun haricinde 4 ay boyunca eline kitap almadı. Osmanlıca bir beyit gösterdim, iki satır okudu. Gözlüğünü çıkardı ve yattı" diyerek babası Etem Coşkun'un son anlarını anlattı. Hayatının son 3-4 yılında internette, sosyal medyada, Osmanlıca forumlarında öğrenmek isteyenlere ücretsiz dersler veriyordu. Onun bıraktığı en büyük miras olan Aşiyan Sahaf ekolünü devam ettirecek oğulları Cantürk ve Ceyhan da bu konuda iyi bir birikime sahipler. Şükür ki emanet emin ellerde… Bu konuda Cantürk Coşkun'a kulak veriyoruz: "Reşat Ekrem Koçu, Müsahipzade Celal, Malik Aksel, kitaplarında eski İstanbul hayatını resmeden gazeteciler, dönemin popüler tarihçileri… Bunların Ankara'daki karşılığı babamdı belki de. Bu konuda çok da mübalağa ettiğimi düşünmüyorum."
SAHİPSİZ HAZİNENİN VARİSİ GİBİYDİ...
Etem Coşkun öncelikle bir memur emeklisiydi. Fakat eski kitap kokuları, ciltler ve Osmanlıca, çocukluğundan bu yana onun içinde yaşayan bir hazineydi. İran- Irak savaşında Türkiye'ye sığınan Kerküklü Muhammed Kasaboğlu, kapanan Pasinler Kitabevi'nin sahibi Erzurumlu Vecihi Can ve Fatih dersiamlarından Mehmet Mihri Hilav'ın oğlu Necmeddin Hilav Bey'le tanıştıktan sonra bu muhabbet hazinesi daha da zenginleşti. Evi de bir kütüphaneye dönüştü. Duvarları tıpkı Adil Han'da olduğu gibi kitaplarla örülüydü evinin. Koltuklar ve duvarlarda kitap rafları… Akla gelebilecek Osmanlıca her türlü kitaba yer açılmıştı kütüphanesinde. Gülistan, Bostan, sözlükler, hal tercemeleri, Nazmi-zade Murteza'nın Bağdat tarihi "Gülşen-i Hulefa", İbrahim Müteferrika'nın matbaasından çıkan "müteferrika" kitaplar… 20 bin civarında basılı Osmanlıca kitabın yaklaşık 4'te 3'ü elinden geçmişti. "Görmediğim çok az Osmanlıca kitap var" derdi. Yıllarca aradığı ve uzun uğraşlar sonunda bulduğu "saray" cildi bir Osmanlıca kitap, onun için sevgiliye kavuşma, vuslata erme hali gibiydi. Ortada bir vasiyetname olmasa da o, sahipsiz bir hazinenin varislerindendi.

Etem Coşkun, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde inşa edilen kütüphaneyle ilgili toplantıya da katılmıştı.
'MÜFREDATI OLMAYAN MEKTEP'
Etem Coşkun'u yakından tanıyanlardan biri de Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Ayrancı… Prof. Dr. Ayrancı, öğrencilik yılları ve ardından gelen akademik ve entelektüel hayatında Coşkun'la sıkı bir dostluk kurmuş. Onu şöyle anlatıyor Prof. Dr. Ayrancı: "Onun mekânında bir kelimenin etimolojisiyle, tarihi bir şahsiyetle, okuyamadığımız Osmanlıca bir el yazısı kelimeyle başladığımız sohbete, çaylarla kahvelerle ve yeni katılımcılarla saatlerce devam ettiğimiz olurdu. Herkes gelirdi; Gençler, yaşlılar, öğrenciler, hocalar… Ben orada yaşlıca insanların, kitabın, bilginin peşinde nasıl çocukça gözlerinin parladığını gördüm. Biz Ethem Ağabeyle ilk tanıştığımızda henüz araştırma görevlisiydik. Daha sonra Ankara Hukuk Fakültesi'nde profesör ve şimdi Çankırı Karatekin Üniversitesi'ne rektör olduk. Yüksek öğretim kurumlarımızın birinin yöneticisi olsam bile, bir arkadaşımızın tabiriyle 'müfredatı olmayan mektep'lerde- ki Etem abi mekânını mektebe dönüştüren nadir sahaflardandıgeçirdiğimiz günlerde elde ettiğimiz tecrübenin, üniversitemizin akademik atmosferinde bilginin, düşüncenin, ideallerin cazibe merkezine gelmesinde katkısı büyük olacaktır. Ethem Çoşkun ağabeyimiz güzel adamdı, latifti, hoşgörülü idi. Allah rahmet etsin. Onun gibi sahafların kültürümüze görünmeyen, bilenlerinse ufuklarını genişleten hizmetleri asla unutulmamalıdır."
'COŞKUN BİR GÖNÜLDÜ ETEM ABİ'
Eski sahaf, Gezgin Kitabevi eski sahibi Doç. Dr. Ahmet Özcan da onu yakından tanıyan isimlerden… Özcan da şu cümlelerle anlatıyor onu: Biz ondan çok şey öğrendik, o benim bir bakıma bibliyografya ve sahaflık konusunda ustam oldu ama bir şey hakkında hatalı veya eksik olan bilgisini görüp müdahale ettiğimizde hocamız birden talebe gibi tavır alır, gözleri parıl parıl parlardı çocuk gibi. Gurur yapmazdı, kızmazdı, âlim sıfatı taşıyan, unvanlarıyla gezen cahillere rağmen hayatının sonuna kadar öğrenmeyi, öğretmeyi, dinlemeyi, anlatmayı seçti. Ankara'da Osmanlıca yazıyı, o dersi veren birçok kişiden daha iyi okuması vardı. Bu konuda lisans öğrencisinden profesöre kadar herkese karşılıksız yardım ediyordu. Milli Kütüphane'den daha çok burası vardı onların aklında. Coşkun bir gönüldü o. Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş olsa da gönlünden akanlar halen oğullarının devam ettireceği dükkânda çağlıyor."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.