Giriş Tarihi: 9.07.2013 01:38 Son Güncelleme: 9.12.2016 16:33

Hoşgeldin ey mağfiret ayı

Hoşgeldin ey mağfiret ayı
Bugün ramazanın 1. günü. Oruçluyuz. Rabbim orucumuzu kabul etsin. Rızasına uygun kılsın.  Oruç, sahurla imsak vaktiyle başlar ve iftarla, akşam ezanıyla sona  erer. Oruçlu kişi kalan saatlerde bir şey  yemeyecek, içmeyecek ve eşiyle yakınlaşmayacaktır. Nefsani arzularına geçici bir süre için ara verecek. Allah’ın  diğer zamanlarda helal kıldığı şeyleri  belli zaman diliminde kendine haram  kılacaktır. Bu bir nefis terbiyesi, bir  fedakârlık hamlesidir. Kutsal kitabımız Kuran’ın indiği ay  diye nitelenen ramazan, bereketiyle  gelir, cömertliğiyle sofralarımıza konuk  olur. Bize iyi ve güzel şeyler fısıldar,  merhamet vurgusu yapar. “Sadece  midenle değil; gözünle, dilinle, elinle,  ayağınla vicdanınla, kalbinle oruç tut”  der. Hz Peygamber (sav) “Başkasına  kötü söz söyleyen orucu bıraksın. Onun  orucu artık sadece aç kalmaktan ibarettir” buyururken işin bu boyutuna işaret ediyor. Oruç tutuyorsun ama zulüm  ediyorsun, kötü söz söylemeye devam  ediyorsun, günahlarından vazgeçmiyorsun. Haram yemeğe, kul hakkı çiğ- nemeye devam ediyorsun. Peki, kendi  kendine “böyle oruç olmaz” demiyor  musun? “İyi ama ben aç kalmaya dayanamı- yorum, kan şekerim artıyor, tansiyonum çıkıyor. Bir de sigarasızlık gelince sinirleniyorum, dayanamıyorum  ne yapayım” diyoruz. Bu mazeretler  kişiyi haklı kılmıyor maalesef. Çünkü  oruç zaten bir sabır ve kontrol imtihanıdır. Sen aslında şöyle demiş oluyorsun: “Ben hem oruç ibadetini tutayım  hem de hiç sıkıntı yaşamayayım”. Peki,  sence bu doğru mu? 40 derece sıcak  altında kazma sallayarak, terleyerek,  oruç tutan kardeşlerimizin halini düşü- nünce ne kadar rahat bir oruç tuttuğumuzu anlayabiliriz.\n\nİSLAMDA RUHBANLIK YOKTUR\n\nElbette evinde hiçbir sıkıntı yaşamadan oruç tutanın da sıkıntılar içinde  oruç tutanın da yaptığı ibadet makbuldür. Kişinin defterine oruç tutmuştur  diye yazılır. Yazılmasına yazılır da Allah katındaki manevi dereceleri, sevap boyutları  farklı olabilir. Rasûlullah (s.a.v) bir gün dostlarına  kıyametten bahsetmişti. Onlar da duygulanıp ağladılar. Sonra içlerinden on  kişi Osman Bin Maz’ûn’un evinde toplandı. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz.  Ali de vardı. Yaptıkları istişare neticesinde, bundan böyle dünyadan el etek çekmeye,  gündüzleri oruçla, gecelerini de sabaha kadar ibadetle geçirmeye, et yememeye, kadınlara yaklaşmamaya, güzel  koku sürünmemeye ve yeryüzünde  gezip dolaşmamaya karar verdiler. Bu  haber Peygamber Efendimiz’e ulaşınca, kalkıp Osman Bin Maz’ûn’un evine  gitti fakat kendisini evde bulamadı.  Hanımına, Osman ve arkadaşlarının  kendisine gelmeleri için haber bıraktı. Onlar da Peygamber Efendimiz’in  huzuruna çıktılar. Efendimiz, karar  aldıkları hususları kendilerine sayarak: - Bu konularda ortak karar almışsı- nız, öyle mi? dedi Onlar: - Evet ey Allah’ın Resulü. Bizim  böyle bir karar almakta hayırdan başka  bir gayemiz yoktur, dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v): - Şüphesiz ki ben bunlara emrolunmuş değilim. Bu doğru değil. Elbette  sizin üzerinizde nefislerinizin hakkı  vardır. Bazen oruç tutun, bazen tutmayın. Gece hem ibadet edin hem uyuyun. Ben hem ibadet ederim hem de  uyurum. Oruç tuttuğum günler de olur  tutmadığım günler de. Et yediğim gibi  hanımlarımla beraber olurum. Kim  benim Sünnet’imden yüz çevirirse benden değildir (Vahidi, s. 207-208; Ali elKârî, el-Mirkât, 182-183) Peygamberimiz sahabeyi hayatın  içine çekecektir bu tavrıyla. Hz. Ebû Bekir, dini yaşama konusunda büyük bir azim ve gayrete sahipti. Bazı arkadaşlarıyla, Allah Resûlü  (s.a.v) gibi olmadıkları gerekçesiyle  daha fazla ibadet etmeleri gerektiğini  düşünmüşlerdi. Ancak Peygamberimiz  ruhbanlığa müsaade etmeyerek ashabından kendi sünnetini takip etmelerini istedi.