Pazartesi 14.08.2017 00:00
Son Güncelleme: Çarşamba 10.01.2018 10:44

Bebeklik ve çocukluk döneminde beslenme

Sağlıklı bir bedensel ve zihinsel gelişim için bebeklik ve çocukluk döneminde beslenme çok önemli. Çocuklarda doğru beslenme alışkanlıklarının nasıl kazandırılacağına yer verdiğimiz dosyamızda, anne-babaların bu konuda merak ettiği diğer noktalara da değindik.

-Katı gıdalara geçiş
-1 yaşından sonra beslenme önerileri
-Doğru beslenme alışkanlığının öğretilmesi
-Yağ, tuz ve şeker tüketimi
-İnek sütünün çocuk beslenmesindeki yeri
-Gerekli vitamin ve mineraller
Beslenme alışkanlıkları, bebeklik döneminde oluşmaya başlıyor. Uzmanlar bu bilginin üstüne basa basa vurgu yapsa da, bazı anne babalar bu konuyu fazla önemsemiyorlar. Oysa durum gerçekten de böyle. Örneğin; ilk yılında besinlerine fazla tuz konulan çocuklarda ileride de tuzlu yeme alışkanlığı devam ediyor. Dolayısıyla da bu durum kalp ve damar hastalıkları görülme riskini artırıyor. Ya da çocuklara ilk yılında doktora danışılmadan inek sütü verilmesi, alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor. Alışkanlıklar ülkeden ülkeye bile değişiklik gösteriyor. Örneğin; bizim ülkemizde çocuğun etlisi butlusu seviliyor, bu yüzden de ağızlarına sürekli bir şeyler tıkılıyor. Çocukların tabağını bitirmesi konusunda ısrarcı olunuyor. Kimi aileler ana öğünlerinde çok fazla et tüketiyor, kimileriyse fazlasıyla karbonhidrat… Durum böyle olunca da dengesiz beslenme ve arkasından da sağlık sorunları beraberinde geliyor. Tüm bu sebeplerle şimdi sizden ricamız, kafanızdaki büyüklerinizden kalma ve yerleşik düzene geçmiş olan beslenme alışkanlıklarınızı çocuğunuza da aktarmamak üzere tamamen unutmanız ve dosyamızı incelemeniz. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Kırcı'nın katkılarıyla hazırladığımız dosyamızda uzmanımız beslenme konusunda yapılan son araştırmaları da dikkate aldı.
Anne sütünün önemi
Hiç kuşku yok ki bebek için en ideal besin anne sütüdür. Bebeklerin ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmesi, 6. ayda uygun ek besinlere başlanarak emzirmenin 2 yaşına kadar devam etmesi en doğru ve doğal beslenme şeklidir. Anne sütü bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesi için gerekli protein, karbonhidrat, yağ, sıvı kalori, vitamin ve mineralleri yeterli miktarlarda içerir. Aynı zamanda bebeğin bağışıklık sistemini güçlendiren çok sayıda bağışıklık maddelerini de içerir. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebeklerin zatürre, bronşit, orta kulak iltihabı, ishal, menenjit gibi birçok viral ve bakteriyel enfeksiyona yakalanma riskleri çok daha azdır. Hasta olduklarında ise anne sütü almayan bebeklere göre daha çabuk iyileşirler. Üstelik anne sütünün enfeksiyonlardan koruyucu etkisi, anne sütü kesildikten sonra da devam eder. Anne sütünün sindirimi kolaydır, kabızlık, ishal ve kolik gibi sindirim problemleri daha az görülür. Anne sütünün alerjik hastalıklardan koruyucu etkisi de vardır. Özellikle ailede besin alerjisi, egzama gibi alerjik hastalıklar varsa bebeğin ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmesi, bebeği bu tip alerjik hastalıklardan koruyabilir. Anne sütü insan sütü proteini içerir, oysa inek sütü ve hazır mamaların içerdiği protein, bebeğin bağışıklık sistemi için yabancıdır ve alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Anne sütü ile beslenmenin erişkin yaşta obezite, şeker hastalığı ve bazı kanser türlerinden koruyucu etkisi olduğunu gösteren bilimsel araştırmalar vardır. Emzirmenin anne sağlı üzerine de çok olumlu etkileri vardır. Anne ile bebek arasında yakınlık ve ruhsal bağın kurulmasını sağlar. Emzirme sırasında anne vücudunda salgılanan hormonlar (oksitosin ve prolaktin) doğum sonrası kanamaları azaltır, rahmin daha çabuk toparlanmasını sağlar, annenin kilo vermesini kolaylaştırır. İlk 6 ay yalnızca anne sütü verilmesi, annenin regl görmesini geciktirerek vücuttan demir kaybını önler ve yeni bir hamilelik için doğal korunma sağlar. Emziren annelerin yumurtalık ve meme kanserine yakalanma olasılığı daha azdır. Emzirmenin anne ve bebek sağlı üzerine olan olumlu etkilerinin yanı sıra sosyal ve ekonomik faydalarını da belirtmek gerekir. Anne sütü bedava, steril ve kullanıma hazırdır. Annenin hayatını kolaylaştırır; mama hazırlamak için su kaynatmak, biberon sterilize etmek, gece hazırlamak için yataktan kalkmak gibi işlerden onu kurtarır. Her daim kullanıma hazır olduğu için annenin daha kolay dışarı çıkmasına ve gezmesine imkan verir.
Katı gıdalara geçiş dönemi ve ilk 1 yaş beslenme önerileri
İlk 6 ay anne sütü tek başına bebeğin tüm besin ihtiyaçlarını karşılar. Bu süreçte bebeğe su bile verilmesine gerek yoktur. Bebek 6 ayını doldurdukan sonra katı gıdalara başlanır. Hazır formül mama ile beslenen bebeklerde 4 aydan erken olmamak kaydıyla daha erken ek gıdalara başlanabilir.
Neden 6. ay?
İlk 4-6 aylık bebekler sadece emerek beslenebilirler. Isırma ve çiğneme gibi refleksleri henüz gelişmemiştir. Kaşıkla ağızlarına verilen gıdaları dilleriyle iterler. Dille itme refleksi ancak 6. ayda kaybolur ve bebek kaşıkla beslenebilir duruma gelir. 6. aydan itibaren destekli ya da desteksiz oturmaya başlarlar. Baş kontrolleri tamdır. Boğulma tehlikesi nedeniyle bebeklerin oturur pozisyonda beslenmeleri gerekir. Genellikle 6. aydan sonra ilk dişler çıkmaya başlar ve bebeğin katı gıdaları çiğnemesini kolaylaştırır. 1 yaşına kadar bebeğin temel besini anne sütü olmakla birlikte 6. aydan sonra enerji gereksinimi artar, başta demir olmak üzere mineral depoları tükenmeye başlar. Artık anne sütünün yanında vitamin ve minerallerden zengin besinlerin de verilmesi gerekir. Başlangıçta bebekler ağızlarına konulan ek besinleri dilleri ile itebilirler. Bu durum besini reddetme olarak algılanmamalı ve sabırla fakat zorlamadan devam edilmelidir. O zamana kadar sadece anne sütü ve hazır mama ile beslenen bebek, başlangıçta tatlı olmayan bu ek besinlerden hoşlanmayabilir. Alışması için zaman tanınmalı, hoşlanmadığı bu besinler 2-3 hafta ara ile tekrar tekrar denenmelidir. Bebekler bazı besinlere alerji ya da tahammülsüzlük gösterebilirler. Bu yüzden ek besinlere tek tek başlanmalı, yeni bir ek besini denemek için en az 4-5 gün beklenmelidir. Böylece hangi besine alerjisi olduğu daha kolay anlaşılır. Ek besinler az miktarlarda başlanıp yavaş yavaş arttırılır. Başlangıçta tatlı kaşığı, yemek kaşığı gibi ölçüler kullanılır. Kahve fincanı veya kase gibi ölçülere ulaşmak ayları bulabilir. Kabaca 1 tatlı kaşığı 5 ml, 1 yemek kaşığı 10-15 ml, 1 çay bardağı 100 ml, bir kase 150- 200 ml, 1 su bardağı 200-250 ml kabul edilir. Ek besinler bebek açken denenir, yeterli miktara ulaşana kadar üzerine anne sütü verilebilir. Bazı bebekler biraz anne sütü emdikten sonra yeni besinden tadıp anne sütüne devam etmeyi tercih ederler. Anne sütü içindeki enzimler, ek besinlerin sindirimini de kolaylaştırır. İlk başlanacak ek besinler sebze, meyve, yoğurt ve tek tahıllı muhallebilerdir. Önce hangisinin başlandığının önemi yoktur. Meyve olarak başlangıçta elma, armut, şeftali, muz denenebilir. Alerji riskleri nedeniyle turunçgiller daha sonra verilir. Sebze olarak önce patates, havuç, daha sonra yeşil yapraklı sebzeler ilave edilir. Gaz yapma olasılığı nedeniyle karnabahar, brokoli, pırasa ve taze fasulye gibi sebzelere biraz daha geç başlanır. Bakla çok nadir görülmekle birlikte alyuvarlarda yıkılmaya neden olabileceğinden, patlıcan ise yüksek nikotin içeriği nedeniyle 1 yaşına kadar tavsiye edilmez. 6. aydan önce gluten içeren buğday, arpa, yulaf ve çavdar verilmez. Gluten içermeyen pirinç unu ile yapılan muhallebi verilebilir. Muhallebi mutlaka verilmesi gereken bir ek besin değildir, ancak başlanması gerekiyorsa sütlü pirinçli formül mamalar günde 1 öğün verilebilir. Bu formül kaşık mamaları içine anne sütü ilave edilebilir. 6. aydan sonra ise demir takviyeli tahıllı kaşık mamalar verilebilir. 1 yaşına kadar zorunlu olmadıkça inek sütü ile hazırlanan muhallebiler önerilmez. Sebze ve meyveler hazırlanmadan önce çok iyi yıkanmalı, yetiştirilmesinde kullanılan böcek öldürücü ilaçlar nedeniyle meyveler kabukları soyulmadan verilmemelidir. Sebze ve meyveler bekletildiklerinde önemli oranda vitamin kaybına uğradıklarından hazırlandıktan hemen sonra tüketilmelidirler. Sebze püreleri günlük hazırlanmalı, özellikle yeşil yapraklı sebzeler tekrar ısıtılıp kullanılmamalıdır. Çünkü içerdikleri nitrat oranı, bekletilme ve ısıtılma ile artar ve bebek için zararlıdır. Bebeğin mide kapasitesi küçük olduğun dan sebzelerin sulu çorba yerine püre olarak hazırlanması daha fazla besin almasını sağlar. Ancak 6. aydan erken ek besinlere başlamışsa püre yerine çorba tercih edilebilir. 1 yaşına kadar ek besinlere tuz ve şeker ilavesi yapılmamalıdır. Ek besinlerde bulunan doğal tuz yeterlidir. Şeker hem sağlık için zararlıdır hem de bebeğin tat duyusunun gelişmesini ve ek gıdalara alışmasını zorlaştırır. Yağ olarak zeytinyağı ve tereyağı tercih edilir, özellikle margarin kullanımı tavsiye edilmez. Sebze pürelerinin biberon ucu genişletilerek içirilmesi kesinlikle doğru değildir, mutlaka kaşıkla yedirilmelidir. Sebzeler blender yerine çatal veya kaşıkla ezilerek hazırlanmalıdır, böylece bebeğin çiğnemesine ve besinlerin tadını algılamasına imkan verilmiş olur. Yoğurt mümkünse evde hazırlanmalı, özellikle hazır meyveli yoğurtlardan kaçınılmalıdır. Daha önce yalnızca steril anne sütü ile beslenen bebek, ek besinlerin hazırlanma sürecinde başta ishal olmak üzere enfeksiyonlara daha kolay yakalanır. Besinler hazırlanmadan önce eller mutlaka çok iyi yıkanmalı, kullanılan tabak, bardak, kaşık gibi gereçler çok iyi temizlenmiş olmalıdır. Ek gıdalara başlandıktan sonra bebeğin kaka renginde, kokusunda, kıvamında ve sıklığında birtakım değişiklikler gözlenebilir, doğaldır. 7-8. aylarda iyi bir protein ve demir kaynağı olan kırmızı et başlanır. İyi pişmiş et başlangıçta sebze pürelerine ilave edilir, daha sonra didiklenerek ya da köfte şeklinde verilebilir. Balık alerji riskinden dolayı 8. aydan sonra başlanır, haftada 1-2 gün verilmesi önerilir, hem iyi bir protein kaynağıdır, hem de omega yağlardan, kalsiyum ve D vitamininden zengin çok faydalı bir besindir. Protein değerleri açısından ete oldukça yakın olan mercimek, nohut ve fasulye gibi baklagillere 8. aydan sonra başlanır. Ayrıca demir ve B grubu vitaminlerden zengindirler. Ancak baklagillerdeki demirin bağırsaktan emilimi çok iyi değildir, eğer C vitamininden zengin sebze ve meyvelerle birlikte tüketilirlerse demirin bağırsaktan emilimi arttırılmış olur. 7-8. aylarda kahvaltıya başlanır. Pastörize peynir, ev yapımı reçel, pekmez, tereyağı, yumurta sarısı ve ekmek kahvaltıda verilebilir. Yumurta beyazı alerji riski nedeniyle, bal ise botülizm adı verilen bir tür zehirlenmeye yol açabildiğinden, her ikisine de 1 yaşından önce başlanması tavsiye edilmez. Kahvaltı anne sütü, tahıllı formül mama veya taze sıkılmış meyve suyu ile yaptırılabilir. Çay ise uykusuzluk, huzursuzluk ve demir eksikliğine bağlı kansızlık yapabileceğinden bebek beslenmesinde yeri yoktur. Bebeklerde tahıllı ya da kepekli ekmek yerine tam buğday ekmeği tercih edilir.
1 yaşından sonra beslenme önerileri
1 yaşından sonra bebeğin iştahında belirgin bir azalma olur. Diğer taraftan çok hareketlenmiştir, artık sıralıyor ya da yürüyordur. Haklı olarak daha fazla protein ve kaloriye ihtiyacı olduğunu düşünüp endişelenebilirsiniz. Oysa 1 yaşından sonra büyüme hızı yavaşlar ve dolayısıyla bebeğin besin ihtiyacı ve iştahı da azalır, endişelenmeye gerek yoktur. Yaşamın 1. yılından sonra beslenmede şu 4 temel besin grubu önemlidir: 1 Kırmızı et, balık, tavuk, yumurta ve baklagiller (mercimek, nohut, fasulye…), 2 Süt ve süt ürünleri ( peynir, yoğurt, kefir, muhallebi…), 3 Sebze ve meyveler, 4 Ekmek, makarna, pirinç, bulgur ve diğer tahıllar. Günde 3 ana öğün ve 2 ara öğün şeklinde bu besin grupları ile beslenmelerine özen gösterilir. Hiç kuşkusuz bir çocuğun bir gün içinde bütün bu besin gruplarından alması mümkün değildir. Çünkü çocuğun iştahı ve besinlere ilgisi günden güne değişir. Bazı günler çok iştahsızken başka bir gün daha iyi yediğini görebilirsiniz. Bu nedenle beslenme konusunda haftalık düşünülmeli ve bir hafta içinde bütün bu besin gruplarından alması sağlanmalıdır. Bu yaşlarda çocuklar yiyeceklere karşı seçici davranabilirler. Yemediği bir besin için zorlamak yerine seçenek sunmak, farklı tatları farklı sunumlarda denemesini sağlamak gerekir. Zorlamak durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz. Eğer bir öğünde hiçbir şey yememişse acıktığında tekrar denemek üzere tabağı kaldırılabilir. Bu arada aç kalmasın diye çikolata, gofret ve bisküvi gibi boş kalorili, şekerli gıdaların verilmesi doğru değildir. Üstelik bu gıdalar, çocuğu tok tutarak bir sonraki öğünü yememesine de sebep olur. Çocuklar meyveyi sebzeye göre daha kolay yerler. Sebzeye alışabilmesi için bir kaşık da olsa verilmeye devam edilmeli, zorlamadan 2-3 hafta ara ile tekrar tekrar denenmelidir. Araştırmalar göstermiştir ki, bir besin ne kadar çok sunulursa çocuğun alışması da o oranda kolay olur. Sebze ve meyveler birbirinin yerini tutabilen besinler olduğu için çocuk sebzeye alışana kadar endişelenmeye gerek yoktur. Katı gıdalar ezilerek ya da çiğneyebileceği küçük parçalara bölünerek verilmelidir. Çünkü çiğneyerek öğütme işlemi ancak 4 yaşına doğru tam olarak başarılır. Bu süreçte çocuklara sert ve parçalanmamış besinler (çiğ havuç, parçalanmamış üzüm, kiraz ve zeytin, patlamış mısır, fındık, fıstık gibi kuruyemişler) boğulmaya yol açabileceğinden verilmemelidir. Yine aynı nedenle bu yaştaki çocuklar oturur pozisyonda ve bir yetişkin gözetiminde beslenmelidir.
Doğru beslenme alışkanlığının öğretilmesi
Yenidoğan bebekler tatlı tada düşkün, tuzluya kayıtsızdır. Acı ve ekşiyi ise sevmezler. Bebekler annenin yediklerini daha anne karnındayken tatmaya başlarlar. Emzirme süresince de annenin yedikleri anne sütünün tadını etkiler. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebeklerin ek gıdalara alışması daha kolay olur. Anne-baba ve kardeşlerinin beslenme alışkanlığı da çocuğun damak zevkini etkiler. Evde yenilmeyen besinler bebeğe sunulmazsa daha sonra çocuk bu gıdalara karşı iştahsızlık gösterebilir. Yeni bir besini beğenmezse zorlanmamalı, birkaç hafta ara ile aynı gıdayı tekrar tekrar deneyerek yeni tada alışması için zaman tanınmalıdır. Bebek 6. aydan sonra, yani oturmaya başladığında mama sandalyesine oturtularak beslenebilir. 9. ayda aile sofrasına oturtulabilir ve aile bireylerinin yediği yemeklerle beslenebilir. Önüne kırılmaz tabak, kaşık çatal ve ağzına götürebileceği yiyecekler konulabilir. Bir taraftan annesi tarafından beslenirken diğer taraftan ağzına bir şeyler götürmesine izin verilir. Bebekler anne-babalarının davranışlarını taklit ederler. Aile bireylerinin yedikleri ile çocuğa örnek olması gerekir. Eğer evde sebze pişmiyorsa çocuğun sebzeye alışması zordur. Baba veya anne yemek konusunda seçiciyse çocuk da aynı davranışı gösterebilir. Günde en az bir kez bütün aile bireyleri birlikte sofraya oturmaya özen göstermeli, yemek saatleri mutlu geçmelidir. Damak zevki yavaş geliştiğinden çocuk büyüdükçe sevdiği yemek çeşidi de artacaktır. Değişik besin çeşitleri, değişik tat, kıvam ve renkte sunularak alışması sağlanmalıdır. Tek olarak sevmediği besinler karıştırılarak denenebilir. Çocuğun yemek kabı ayrılarak ne kadar yediği görülür. Ancak yemek kabını doldurmak yerine küçük miktarlarda yiyecek koyup bitiriyorsa ilave etmek en uygunudur. Özetle anne-baba çocuğun yiyeceği besinlerin çeşidini seçmeli, miktar ise tamamen çocuğa bırakılmalıdır. Çocuğun beslenme alışkanlıklarından endişeleniliyor ve yeterli beslenmediği düşünülüyorsa, gün boyunca neler yediği bir deftere kaydedilerek, dört ana besin grubundan ne miktarda yediğine bakılmalıdır. Örneğin; et yemeyen çocuğun aynı gün içersinde peynirden ve yumurtadan protein ihtiyacını karşıladığını görebilirsiniz. Herhangi bir besin grubunu eksik aldığı düşünülürse diğer öğün ve günlerde bu besini yemesine özen gösterilir. Çocuklara doğru beslenme alışkanlığı kazandırırken ceza ve ödüllendirme yöntemi kullanılmamalıdır. Örneğin; hiç ıspanak sevmeyen bir çocuğa "Ispanağını bitirirsen dondurma yiyebilirsin." denildiğinde, çocukta dondurmaya düşkünlük, ıspanaktan ise yaşam boyu hoşlanmama alışkanlığı gelişecektir. Sebzeyi sadece dondurma ya da herhangi bir başka tatlı için yiyen çocuğun sebzeler hakkında olumlu bir düşünce geliştirmesi beklenemez. Sebzeyi sevmeyen çocuklara baskı yapmadan, ödül vaat etmeden sabır ve anlayışla sunmak, sebze yemeğini bitiren veya yeni bir sebze tadan çocuğu "Aferin" gibi övücü bir sözle ödüllendirmek yeterlidir. Televizyon ya da oyunla, çocuğun dikkatini dağıtarak beslemek doğru değildir. Doğru beslenme alışkanlığının yerleştirilmesi için çocuğun yemek yediğini algılaması gerekir. İzlediği sağlıksız yiyecek reklamları, bilinç altında iz bırakarak edineceği beslenme alışkanlığını da olumsuz yönde etkileyecektir. Fazla televizyon seyretmek aynı zamanda çocuğun hareket etmesini engelleyerek obezite riskini de artırır. Eğer evde sağlıklı gıdalar bulundurulur, şekerli boş kalorili yiyecekler diğer aile bireyleri tarafından da tüketilmezse zaten çocuğun damak zevki iyi yönde gelişecektir.
Yağ, tuz ve şeker tüketimi ile ilgili doğrular
Yağlar da tıpkı protein ve karbonhidratlar gibi hayat boyu belirli miktarlarda almamız gereken besinlerdendir. Yağlar iyi bir enerji kaynağı olmalarının yanı sıra tüm vücutta hücre zarlarının yapısında bulunur ve yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E ve K) bağırsaktan emilmesini sağlar. Bu nedenle büyüme ve sinir sistemi gelişiminin en hızlı olduğu ilk 2 yaş içinde çocuklarda yağ kısıtlaması önerilmez. Bu yaş grubundaki çocuklar günlük kalori gereksinimlerinin yarısını yağlardan sağlarlar Ancak ailede veya çocukta obeziteye eğilim varsa 2 yaşından sonra yağ tüketimine dikkat etmek gerekir. Çocuk beslenmesinde tereyağı ve zeytinyağı tercih edilmeli, margarinler ve omega 3/omega 6 oranı dengesiz olan sıvı yağlardan uzak durmak gerekir. 1 yaşından küçük bebekler tuz tadına kayıtsızdırlar. Bu nedenle yemeklerdeki tuzla tuzsuz farkını bilmeyen bebeğe tuz tadını öğretmekten kaçınılmalıdır. Yemeğine tuz eklemek bebeğin böbreğini yorar. Çocukluk döneminde fazla tuz tadına alışan çocuklar tansiyon yüksekliği gibi damar hastalıklarına adaydırlar. Yemekleri lezzetlendirmek için tuz eklemek yerine baharatlar, limon, nar ekşisi, nane, maydanoz, fesleğen gibi çeşitli otlar kullanmak daha sağlıklıdır. Konserve edilmiş her çeşit yiyecek, salça ve ketçapta çok yüksek oranda tuz bulunur. Çocuklara fazla şekerli gıdaların verilmesi diğer sağlıklı besinlere karşı iştahsızlık yaratırken diğer taraftan da vücutta insülin direncinin gelişmesine ve şeker hastalığına zemin hazırlar. Yaşamın ilk yıllarında çocuğu fazla şeker tadına alıştırmamak, genç ve erişkin yaşlarda fazla tatlıya düşkün olmasını engeller ve dolayısıyla obezite riskini azaltır. Çocuklara şekerleme, bisküvi, gofret, pasta gibi besin değeri olmayan boş kalorili yiyecekler yerine evde yapılan sütlü tatlılar, aşure, dondurma, kek ve kurabiyeler sunulmalıdır. Bal, pekmez ve tahin gibi doğal şekerler tatlandırıcı olarak kullanılabilirler.
Su tüketimi
Anne sütü ya da hazır formül mama ile beslenen bebeklerde ilk 6 ay su vermeye gerek yoktur. Hatta verilen su, anne sütü içindeki bazı besinlerin ve koruyucu faktörlerin kalitesini azaltabilir, bebeğin midesinin su ile dolması anne sütünü yeterince almamasına yol açabilir. Ayrıca su vermek için kullanılan kaplarla enfeksiyon bulaşabilir. Ek besinlere başlandıktan sonra bebeğin yediği katı besinlerin miktarı arttıkça ve daha hareketlendikçe su verilmeye başlanır. Günde 2-3 defa yemeklerden sonra, eğer susadığı görülürse öğün aralarında da verilebilir. Su ilk başlarda biberonla verilse bile, kısa bir süre sonra biberon yerine suluk ya da bardaktan içirmek tercih edilmelidir. İshal, kusma, solunum yolu enfeksiyonu, grip gibi ateşli hastalıklarda ve yaz aylarında vücudun su ihtiyacı artacağından daha fazla su verilmelidir.
Lifli gıdalar
Sebze ve meyveler, tahıllar ve baklagiller liften zengin besinlerdir. Sindirimi kolaylaştırırlar ve kabızlığı önlerler. Lifli gıdalarla beslenmenin ileri yaşlarda kalp hastalığı ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Fazla meyve suyu tüketmek yerine meyvenin posası ile birlikte yenmesi çok daha faydalıdır. Sanıldığı gibi meyve suyunun fazla besin değeri yoktur ve özellikle ilk 1 yaş içinde meyve püreleri tercih edilmeli, 1-6 yaş grubunda meyve suyu tüketimi 120-180 ml'yi aşmamalıdır.
İnek sütünün çocuk beslenmesindeki yeri
İlk 12 ay çocuklara inek sütü verilmesi önerilmez. Sindirimi güçtür. Bebeğin henüz tam gelişmemiş böbreğini yorabilecek düzeyde mineraller içerir. Özellikle ilk 1 yaş içinde alerji yapma riski yüksektir; karın ağrısı, gaz, kabızlık, ishal, kusma, iştahsızlık, uyku düzensizliği, bağırsak kanamaları ve popoda pişik yapabilir. Demir eksikliğine bağlı kabızlığa yol açabilir. İlk 12 ay hiç şüphesiz en ideal süt, anne sütüdür. Anne sütü yeterli değilse demir ile güçlendirilmiş hazır formül mamalar 2. seçenektir. Hazır mamalar bebeğin besin ve mineral gereksinimine göre inek sütünün içeriğinin değiştirilmesi, vitamin ve minerallerin eklenmesi ile üretilirler. Ancak anne sütündeki bağışıklık sistemini güçlendiren ve bebeği enfeksiyonlardan koruyan maddeleri ve sindirimi kolaylaştıran enzimleri içermezler. Hazır formül mamalar oldukça pahalıdır. Anne sütü yoksa ve hazır mamalar satın alınamıyorsa 1 yaşından önce inek sütü verilebilir. Bu durumda inek sütü ilk bir ay yarı yarıya, 1-4 ay arası iki ölçü süt/bir ölçü su, 4. aydan sonra ise sulandırılmadan inek sütü verilir. Bebek 9 aylık olana kadar her 100 ml süte 1 çay kaşığı toz şeker ilave edilir. 1 yaşından sonra inek sütüne başlanabilir. Ancak bebek emiyor ve anne sütü yeterli ise inek sütü başlanmasına gerek yoktur, ancak peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri mutlaka verilmelidir. 1 yaşından sonra muhallebi inek sütü ile hazırlanır. Hazır mama ile beslenen bebeklerde 1 yaşından sonra inek sütü verilmeye başlanabilir veya formül mama ile 2 yaşına kadar devam edilebilir. 1 yaşından önce peynir, yoğurt gibi süt ürünlerine mutlaka başlanmalıdır. Çok iyi protein ve kalsiyum kaynaklarıdır, işlemden geçtikleri için alerji yapma özellikleri çok azalmıştır ve daha kolay sindirilirler. Özellikle yoğurt ve kefir probiyotik adı verilen yararlı bakterileri içerdiklerinden bağırsakları güçlendirerek enfeksiyonlardan korurlar. Bu gıdaların ishal sırasında verilmesi de iyileşmeyi kolaylaştırır. İnek sütü iyi bir kalsiyum kaynağı olmakla birlikte fazlası demir eksikliğine bağlı kansızlığa yol açabilir. Fazla süt içen çocuklar daha az acıkma hissi duyacaklarından diğer besin gruplarını daha az tüketmeye başlarlar ve bu nedenle tek yönlü beslenmiş olurlar. 1-3 yaş arası çocuklarda günlük 250-300 ml süt yeterlidir. Daha büyük çocuklarda belirtilen nedenlerle günlük süt tüketiminin 500 ml ( iki su bardağı )'yi geçmemesi tavsiye edilir. Süt sevmeyen çocuklarda yoğurt, peynir ve kefir gibi süt ürünlerine ağırlık verilir. Hem alerji riski daha azdır, hem de probiyotiklerden zengindirler. Yine süt sevmeyen çocuklarda kilo fazlalığı yoksa sütle yapılan muhallebi ve diğer sütlü tatlılar da iyi bir seçenektir.
İnek sütüne tahammülsüzlük (Laktoz intoleransı)
İnek sütüne tahammülsüzlük inek sütü alerjisinden farklıdır. Alerjide vücut, süt proteinine karşı antikorlar üretir ve bu antikorlar deri döküntülerine, birtakım sindirim ve solunum sistemi problemlerine yol açar. İnek sütüne tahammülsüzlük ise, sütte bulunan ve laktoz adı verilen şekerin bağırsakta sindirilememesi sonucu oluşur. Laktoz bağırsakta üretilen ve laktaz adı verilen bir enzim tarafından parçalanır. Bazı insanlarda bağırsaklarda yeterince laktaz üretilemez ve sindirilemeyen laktoz bağırsakta birikerek karın ağrısı, karın şişkinliği, gaz, ishal ve kusma gibi bulgulara neden olur. Bu bulgular süt içildikten 30 dakika-2 saat sonra başlar. Peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerinde laktoz oranı düşük olduğu için süte göre daha kolay sindirilirler ve bu tip problemi olan çocuklarda tercih edilirler.
Çocuklarda besin alerjileri
Çocuk beslenmesinden bahsetmişken besin alerjilerinden bahsetmemek olmaz. Bazı kişilerin bağışıklık sistemi besin proteinlerine karşı aşırı reaksiyon gösterebilir. Normalde vücut için faydalı olan bu besinler böylece zararlı hale gelirler. Bu alerjik besinlerin yenilmesinden bir süre sonra deride kızarıklık, kaşıntı, egzama gibi deri bulgularına, bulantı, kusma, ishal gibi sindirdim sistemi bulgularına ve daha nadir olarak da burun akıntısı, hapşırma ve nefes darlığı gibi solunum bulgularına neden olurlar. Çok nadir olarak da "anafilaksi" adı verilen hayati tehlike yaratabilirler. Çocuklarda en sık rastlanan besin alerjileri inek sütü, yumurta, fındık, fıstık gibi kuruyemişler, buğday, soya, balık ve kabuklu deniz ürünleridir. Besin alerjilerinin bir kısmı yaşla birlikte düzelirken, bir kısmı hayat boyu devam eder. İnek sütü alerjilerinin büyük çoğunluğu 2 yaşında düzelir. Yine buğday, soya ve yumurta alerjilerinin yaklaşık yüzde 80-yüzde 90'ı 5 yaşına kadar düzelir. Kuruyemişler ve deniz ürünleri alerjilerinin zamanla düzelme olasılığı çok daha azdır. Besin alerjileri birtakım alerji testleriyle ya da deneme yanılma yöntemiyle saptanabilirler. Besinlerle, alerji dışında da birtakım rahatsızlıklar görülebilir. Örneğin; bozulmuş yiyeceklerle görülen besin zehirlenmeleri ve besinlerin içinde bulunan katkı maddelerinin yol açtığı cilt reaksiyonları gibi…
Fast-food ve abur cubur tüketimi
Fast-food gıdalar yüksek kalorileri, yağ ve tuzdan zengin olmaları nedeniyle sağlıksız besinlerdir. Pişirilmelerinde genellikle sağlıksız sanayi yağları ve trans yağlar kullanılır. Sağlığa zararlı koruyucu maddeler ve tatlandırıcılar içerebilirler. Diğer taraftan çocuklar için son derece çekici gıdalardır. Ayrıca fast-food restoranlar, çocukların arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmekten hoşlandıkları yerlerdir. Yasaklanmış gıdalar çocuklar için daha çekici olabileceğinden yasaklamak yerine sağlıksız ve zararlı olduklarını anlatmak gerekir. Ancak bilinmelidir ki öğüt vermek her zaman çocuklarda işe yaramaz. Öğüt vermek yerine aile bireylerinin sağlıklı beslenme davranışıyla çocuklarına örnek olmaları gerekir. Örneğin; hafta sonları çocuklarını fast-food restorana götürmek yerine evde birlikte bunlara benzer gıdalar hazırlayabilirler. Evde hazırlanan bu tip gıdaların yine kalorisi biraz yüksektir, fakat kullanılan yağ daha sağlıklıdır, tuz oranı daha düşüktür ve katkı maddeleri içermez. Eğer çocuk dışarıda yemeyi arzuluyorsa daha sağlıklı tercihler yapmasına yardımcı olunur. Örneğin; kızarmış patates yerine fırınlanmışı tercih etmesi, büyük boyutta burger yerine normalini seçip yanına salata ilave edilmesi, kola ve gazozlu içecekler yerine su veya ayran tercih edilmesi gibi… Evde yemek hazırlamak için yeterli vakit olmadığında dışarıdan fast-food yemek ısmarlamak yerine kısa zamanda daha sağlıklı sandiviçler hazırlanabilir. Evde ara öğünler için taze meyve, peynir, yoğurt, süt, taze sıkılmış meyve suyu gibi sağlıklı atıştırmalıklar hazırlanmalı, bisküvi, pastane ürünleri gibi besin değeri olmayan boş kalorili gıdalar yerine, arada bir evde hazırlanmış sütlü tatlılar, kekler ve kurabiyeler, dondurmalar sunulabilir. Abur cubur gıdaları alıp evde saklamak yerine hiç satın alınmamaları daha akılcıdır. Çocuk evde görüp kendine verilmediğini anlarsa bu yiyecekleri daha çok arzular. Alışverişe mümkünse çocuklarla birlikte gidilmemelidir. Bu tip gıdalar marketlerde genellikle çocukların göz seviyesinde bulunur ve ambalajları da onlar için çok çekicidir.
Çocuklar için gerekli vitamin ve mineraller
Sağlıklı ve dengeli beslenen çocuklarda D vitamini dışında vitamin takviyesine gerek yoktur. Gereksiz yere yüksek dozda verilen vitaminler ciddi yan etkilere yol açabilir. Özellikle yağda eriyen vitaminler (özellikle A ve D vitaminleri) vücutta birikerek zehirlenmeye yol açabilirler. Suda eriyen vitaminlerin fazlası idrarla atılırlar, ancak suda eriyen bir vitamin olan C vitamini yüksek dozda alındığında böbrek taşına neden olabilir. Bu yüzden vitaminlerin doktor önerisi olmadan kullanılmaları sakıncalı olabilir.
D vitamini
Kalsiyum ve fosforun bağırsaktan emilimini ve kemiklerde birikmesini sağlar. Güçlü bir kemik yapısı için elzem bir vitamindir. D vitamini eksikliği "raşitizm" denilen kemik yumuşamasına yol açar. Özellikle 6 ay-2 yaş arasında görülen bu hastalıkta kol ve bacak kemiklerinde şekil bozuklukları görülür, bağışıklık sistemi zayıflar ve enfeksiyonlara eğilim artar. D vitamini eksikliği olan kişilerde ileri yaşlarda kalp hastalığı ve bazı kanser türlerinin daha sık görüldüğünü gösteren çalışmalar vardır. D vitamini doğada çok az besinde bulunur. D vitamininden en zengin besinler yağlı balıklardır. Bazı ülkelerde D vitamini ile zenginleştirilmiş süt, süt ürünleri, tahıllar gibi bazı yiyecekler vardır. D vitaminin büyük bir kısmı deride güneş ışınları etkisiyle yapılır. Anne sütü ile beslenen bebeklere doğumdan sonraki ilk günler içinde günde 400 ünite D vitamini başlanır ve en az 2 yaşına kadar devam edilir. Hazır mama ile beslenen çocuklara da aynı dozda ve sürede D vitamini önerilir, hazır mamalar D vitamini ilaveli olmakla birlikte günlük D vitamini gereksinimini karşılayabilmesi için en az 900 ml tüketilmelidir ki bu çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar D vitamini takviyesinin 2 yaşından sonra da devam etmesi gerektiğini göstermektedir.
Demir
Demir eksikliği kansızlığa neden olur. Kansızlıkta kanın dokulara oksijen taşıma kapasitesi azalır. Ülkemizde 6 ay-2 yaş arasında demir eksikliği oranı yüzde 70 civarındadır. Zamanında doğan bebeklerde demir depoları 4-6. aydan itibaren tükenmeye başlar ve anne sütü ile beslenen bebeklerde mutlaka bu aylarda demir takviyesine başlanmalıdır. Demirle zenginleştirilmiş hazır mamalarla beslenen bebekler günde 15 mg demir alıyorsa takviye edilmesine gerek yoktur. Hem anne sütü ile hem de hazır mama ile beslenen bebeklere 6. aydan itibaren mutlaka demirden zengin ek besinler başlanmalıdır. Demirden zengin gıdalar kırmızı et, karaciğer, baklagiller ve demirle zenginleştirilmiş tahıllardır. Bitkisel kaynaklı demirin bağırsaktan emilimi iyi değildir, ancak C vitamininden zengin sebze ve meyvelerle birlikte tüketildiklerinde emilimleri artar. Prematüre doğan bebeklerin demir depoları yoktur ve çok daha erken demir takviyesine başlanması gerekir. Emziren annelerin de ilk 6 ay demir almaları önerilir.
Kalsiyum
Kalsiyum kemik dokusunun temel yapı taşıdır. Vücut kalsiyumunun yüzde 99'u kemiklerde bulunur. Geri kalan kısım çok az görülmesine karşın kas hareketlerinin ve kan basıncının düzenlenmesinde çok önemli rolü vardır. Kemikler vücudun kalsiyum bankasıdır. Çocukluk boyunca kemiklerde biriktirilen kalsiyum hayat boyu kemikleri korur. Eğer kalsiyum bankasında yeterince kalsiyum biriktirilememişse ileri yaşlarda "osteoporoz" denilen kemik erimesi olur, kemikler kolay kırılır. D vitamini ve yerçekimine karşı yapılan fiziksel aktiviteler (yürüme, koşma, zıplama gibi) kalsiyumun kemikte birikmesini ve kemik yoğunluğunu artırır. Süt ve süt ürünleri, kemikli balıklar ve yeşil yapraklı sebzeler kalsiyumdan zengin doğal gıdalardır. Kalsiyumla zenginleştirilmiş tahıllar ve içecekler de diğer bir seçenektir. Yağı azaltılmış süt ve yoğurtların kalsiyum içeriği değişmediğinden aşırı kilolu çocuklarda bu ürünler tercih edilebilir.

Hazırlayan: Zuhal Karabaş Eyüboğlu

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.