Giriş Tarihi: 9.10.2009

Kafa dinlemeye Seattle'a gittiler, grup kurup geldiler

Kafa dinlemeye Seattle’a gittiler, grup kurup geldiler

Kargo'dan ayrılarak Seattle'a yerleşen Koray Candemir ve Serkan Çeliköz, MaSKott isminde yeni bir grup kurdu. ABD'de tanınmamaktan memnun olduklarını anlatan ikili, "ABD'de her şeye baştan başladık. Verdiğimiz dört konserde, aletleri biz taşıdık, kabloları bağladık," diyor

Yepyeni bir başlangıç
Kargo'dan ayrılan ve Seattle'a yerleştikten sonra MaSKott adlı bir grup kuran Koray Candemir ve Serkan Çeliköz, şarkılarını yeni bir internet sitesinde tanıtacak. Çıkış parçaları Tuval'in yanı sıra günlük hayattan fotoğrafları ve videoları da burada olacak
Bir buçuk yıl önce Kargo'dan ayrıldıklarını ilan ettiklerinde hayranları şaşırmış, onlar ise kafa dinlemek için Seattle'ın yolunu tutmuştu. Dünyanın öbür ucuna gitmelerinin nedeni eski menajerleri ve çocukluk arkadaşları Simla Vuran'ın burada yaşamasıydı. Koray Candemir ve Serkan Çeliköz'ün bir ay olarak planladıkları seyahat, şehre yerleşme olarak sonuçlandı. Müzik yapmaya başladılar ve MaSKott adlı bir grup kurdular. Artık Simla ve eşi Rüçhan Üner (gruplarında bas gitar çalıyor) ile aynı evi paylaşıyorlar. Gerçekten çok huzurlu gözüküyorlar. Adeta kendilerini bulmuşlar. Zaten, "İkimize de çok iyi geldi gitmek," diyorlar. Kargo konusu açıldığında, "Sadece ikimiz için değil, grubun tamamında bir tatminsizlik vardı. Kariyerimiz öyle bir noktaya geldi ki huzurlu bir şekilde istediğimiz müziği yapmamız gerekiyor," diyorlar ve hemen ardından da ekliyorlar: "Hepsi kardeşimiz gibi. 15 senemiz birlikte geçti. Umarız çok başarılı olurlar. Herkesin şu anda yeni heyecanları var." MaSKott'un piyano ve gitarın başrolde olduğu yeni şarkıları (çıkış parçası Tuval çok güzel) ilk etapta bir albümden dinlenemeyecek. Grup, CD satışlarının dibe vurması nedeniyle yeni bir fikri hayata geçirmeye karar vermiş. Ekim sonunda faaliyete geçecek siteleri www.maskottlive.com'u anlatırken, "Riske girip bir yenilik yapmak istedik. Bu sistem oturursa diğer gruplar da bundan faydalanabilir," diyorlar.
- Seattle'da bir nevi üniversite hayatına geri dönmüşsünüz. - Koray: Yurt gibi. Ama müthiş bir yurt tabii. - Aynı evi paylaşıyorsunuz, sürekli burun burunasınız. Zor olmuyor mu bazen?
- Serkan:
Oldu ama keyifli geçen zamanların yanında renk bile oldu diyebilirim.
- K: Bir de biz derli toplu herifleriz. Hiç ağır tartışma yaşamadık. Zaten tartışma olsa da hemen toplarız biz. Birkaç gün beklemek yoktur.
- İş bölümü nasıl evde?
- S:
Ben salata yapıyorum, Koray masayı kuruyor.
- K: Evin küçük kızı gibi.
- S: Ekmek almaya gönderiyoruz onu (gülüyorlar).
- Bir rock müzisyeni için Seattle'a gitmek mükemmel bir şey değil mi? -
K:
Evet ama gittiğimizde artık çok büyük bir rock müzik ortamı kalmadığını gördük. Yine de New York ve Los Angeles'tan sonra üçüncü şehir sayılabilir müzik endüstrisi açısından. Çok büyük bir üniversite, dolayısıyla da çok genç var. Herkesin evinde bir enstrüman bulunuyor.
- Gittiğiniz zaman hemen, 'Kurt Cobain'in evine bakalım, gezelim tozalım,' dediniz mi?
- S:
Biz hiç turist moduna girmedik. Bir aylığına gittik, kafa dinlemek için. Sonra olaylar gelişti, kaldık ama sindire sindire yaşadık şehri.
- K: Biraz yapıyla da alakalı. Ben hiç sevmem öyle al rehberi, gez toz.
- Neler yaptınız peki?
- K:
Arkadaş edindik çok fazla. Grunge akımının içinden gelmiş birkaç kişi sayesinde müzik çevresinden önemli adamlarla tanışmaya başladık. Pearl Jam'in gitaristi Stone Gossard'ın özel partisine gidip kendi grubunu dinleme imkânı bulduk. Çok kötü bir gruptu (gülüyor) ama tam önünde çalıyor adam.
- Burada çok tanınıyorsunuz. Orada ise hiç kimse sizi tanımıyor. Bu bir rahatlama mı yarattı yoksa bir yerden sonra sıkıntı mı?
- S:
Benim hayatımda hiçbir zaman çok rahatsız edici bir boyutu olmadı o tanınmanın. Koray için daha sıkıcı bir durumdur. Ben özgürlüğü çok seven bir insanım. Normal yaşantımda bir şey beni engelliyorsa, duruşumu değiştirmem gerekiyorsa çok rahatsız olurum.
- K: Yanlış meslek seçmişsin o zaman Serkan (gülüyorlar). Ben Seattle'a gittiğim zaman 19 yaşıma döndüm. 20 yaşında ünlü olduk biz. Bir anda lise çocuğu gibi oldum orada. Gidiyorum mekânlara, her şey çok farklı, unuttuğum bir formatta cereyan ediyor. 'Yaşasın!' diye bağıracaktım.
- S: Geçen sene Kargo'yla verdiğimiz en son konserlerde sahneye çıkıyoruz, ışıklar kapanıyor, kocaman sahne, insanlar bağırıyor falan. Amerika'da dört tane konser verdik, aletleri biz taşıyoruz, kabloları bağlıyoruz. Acayip de hoşuma gitti bu. London Bridge stüdyosunun sahibinin bir grubu var. Bir gün, 'Bizi dinlemeye gelir misiniz?' dedi. Herif Seattle'ın en büyük stüdyosuna sahip; Nirvana'lar Pearl Jam'ler görmüş. Sahneyi kendileri kurdular, kimse de yadırgamıyor.
- K: Herkes kendi halinde.
- S: Kesişme denilen şey yok orada.
- K: Evet, bir kızla iletişim kurmak için kesişme yok. Bir-iki ay falan sürdü alışmamız (gülüyorlar).
- S: İlk kesiştiğimiz insan Hawaii'de bir Türk çıktı (gülüyorlar).
BESTELER ŞAKAYLA BAŞLADI
- Seattle, New York ve Los Angeles'ta konserler verdiniz. Nasıl geçti?
- K:
Serkan'la Los Angeles uçağında, 'Abi biz şimdi konser vermeye Los Angeles'a mı gidiyoruz?' diyorduk. Normalde burada Ankara'ya, İzmir'e giderken... Bayağı iyi geçti.
- Nasıl beste yapmaya başladınız?
- S:
Çok komik oldu. Üç-beş parça eşyayla gittik oraya, bir ay kalacaktık çünkü. Bir süre sonra insan çalmak istiyor tabii. Rüçhan'ın bir klavyesi vardı. Küçücük bir şey. Dım tak tiki tak, kendi kendine şarkılar çalan türden. Bir tane de naylon tel, klasik gitar. İlk önce şaka gibi başladı.
- K: Rüçhan mutfakta yemek yaparken biz arkada müzik yapıyoruz. Ortamı kebapçıya çeviriyoruz, sonra İtalyan müziği yapıyoruz.
- S: Sonra o şakalar besteye dönüşmeye başladı. Aletin üstünde bir kayıt sistemi vardı, şarkıları aranje etmeye başladım. -
K:
Hatta Tuval'i öyle yaptık. Görüntüyü görsen inanılmazdı.
- S: Sonra bayağı endişelendik. Çünkü bir sürü yeni alet aldık, dev gibi elektro piyano aldım mesela. Bir ara piyanoyu çalmak yerine kendimi yine o alette çalışırken buldum. 'Galiba bu aletlerle daha güzel şeyler yaratıyoruz,' diye korkuyorduk Koray'la.