Cumartesi 14.08.2010

ABD'de yapay zekâ uzmanı oldu

Kabataş Erkek Lisesi eski matematik öğretmenlerinden Faruk Timuroğlu, Türkiye'de aradığını bulamayınca 1980'de ABD'ye gidip Indiana Üniversitesi'nde 'yapay zekâ' üzerine çalıştı. Timuroğlu, İstanbul'a döndüğünde onu eski öğrencileri karşıladı

FARUK Timuroğlu, Kabataş Erkek Lisesi'nin eski matematik öğretmenlerinden... 30 yıl sonra döndüğü ülkesinde, onu 1980'de ABD'ye uğurlayan öğrencileri tarafından çiçeklerle karşılanacak kadar da sevilen bir öğretmen. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye dönen 68 yaşındaki Timuroğlu'nun hayatı, azmin, hayalkırıklığının ve bir 'beyin göçü'nün hikâyesi. Benzerlerini duyduğumuz bu hikâye, Timuroğlu'nun öğrencilerinin vefasıyla farklılaşıyor. Kabataş Erkek Lisesi'nin 1980 dönemi öğrencileri, onu tam takım halinde Türkiye'ye dönüşünde karşıladı. Şu anda kimi doktor, kimi matematik mühendisi, kimiyse işadamı olan öğrencilerinin 'sevgili hoca'sı Timuroğlu'nun hikâyesini kendisinden dinleyelim.
- Öğrencileriniz sizi 30 yıl sonra havaalanında karşıladı. Bu nasıl bir duygu?
- Bu beni çok duygulandırdı, çok mutlu oldum, ağlayacak gibi oldum onları karşımda görünce. Kendi öğretmenlerimden çok azı bana öğretmen olma isteği vermişti. Onlardan biri Sami Bey, felsefe öğretmeniydi. Küçük yapılı, ince, çelimsiz bir beyefendiydi, ama sınıfa girdiği zaman herkes onu dinlerdi. Çünkü söyleyecek bir şeyleri vardı. Kabataş Lisesi'nde onun gibi bir öğretmen olmaya çalıştım. Hayatımın en güzel yıllarını da orada geçirdim.
BANA 'YAŞIN ÇOK GEÇ' DEDİLER
- Neden Türkiye'de yüksek lisans ve doktora yapmamayı tercih ettiniz?
- Bilimsel çalışmalar ve araştırma yapmak gibi isteklerim vardı. İstanbul Üniversitesi'ne başvurduğumda 35 yaşımdaydım. Bana 'Yaşın çok geç,' dediler. Ben de ABD'ye gitmeye karar verdim. O sırada Indiana Üniversitesi'nde bir arkadaşım vardı. Akademik seviyede ismi çok duyulmuş bir müzisyen Ahmet Yürür, hatta Türkiye'nin ilk doktora yapan müzisyenidir. Onunla dostluğumuz vardı, askerden. Ona bir mektup yazdım ve 'Doktora için oraya gelme şansım var mı?' dedim. Biraz Franızcam vardı, ama İngilizce bilmiyordum. Form doldurdum ve gittim. Orada iki sömestr İngilizce kursu aldım. Bir yandan doktora öğrencisi ve asistandım, diğer yandan da İngilizce olarak matematik dersi veriyordum.
- Orada asistanlık ve doktoraya hemen kabul edilmek zor olmadı mı?
- Sadece ne yapabildiğimle ilgilendiler. Yaşımı kimse sormadı, ilgilenen olmadı. Benim orada okumamı sağlayan şey de ders vermek oldu. Hocalık bana 12 kredilik ders alma hakkı ve üstüne maaş verilmesini sağladı. Tam doktorayı bitirme sürecimde, bilgisayara ilgi duymaya başladım. Bilgisayar henüz yeni yapılıyordu. Üniversitelerde bu bölüm o kadar yeniydi ki bölümün hocaları dahi bilgisayar departmanından mezun değildi. Mühendisliğin yanında küçük derslerle anlatılıyordu. Tecrübem yoktu, hayatımda bilgisayara dokunmamıştım, ama çalıştım, böylece hem matematikten hem bilgisayardan yüksek lisansım oldu.
GİZLİ BİLGİLER DEPARTMANINDA ÇALIŞTIM
- Bilgisayarla ilgili nasıl çalışmalar yaptınız?
- Yapay zekâ dediğimiz yapıyla ilk ilgilenenlerden oldum. Bunun için hayatımda hiç ilgilenmediğim bir alanla ilgilenmeye başladım: Dil. Acaba biz bilgisayara insan dilini anlatabilir miyiz, bunu araştırdım. Konu, konuştuğumuz dili bilgisayarın anlaması ve cevap vermesiydi. Şu anda bile bilgisayarda mükemmel bir çeviri yapma imkânı yok. Hâlâ makine, aptal bir makine. 'Yapay zekâ' diyoruz uğraşıyoruz, ama henüz o seviyede değil. İnsanın düşünme sistemini makineye vermek çok zor ve belki de tamamlanışını göremeyeceğiz.
- Tam bu sırada neden Türkiye'ye döndünüz?
- Orada bana bunu soranlara 'I'm homesick,' diyordum. Ev özlemi çekiyordum. Kısa bir dönem Türkiye'ye döndüm. Kendime çok güveniyordum, ABD'den iki diplomam vardı. Orada yeni yeni kurulan Microsoft bana iş teklif etmişti. Bunu kabul etsem, şimdi çok zengin olurdum. Herhalde Türkiye'de iyi bir iş bulurum, diyordum. Ama bulamadım. Benim için Türkiye'ye döndüğüm o dönem, büyük hayal kırıklığıdır.
- Sonra Cenevre'ye gidiyorsunuz...
- Bu arada Türkiye'ye dönüşte, Cenevre'de kısa bir tatil yaptım ve orada şimdiki eşimle tanıştım. Bir ilişkiye hiç sıcak bakmıyordum. Hele ikinci kez bir çocukla bırakılmak falan... Ama o burada Türkiye'de iş ararken, beni ziyaret etti. 'Evlenirsek ben oraya gelirim,' dedi. Ama burada sıkıntı çekmesini istemedim. Ben oraya yerleştim. Orada bilgisayar üzerine programcı olarak Cambridge Technology Partners adlı ABD'li bir şirketle çalışmaya başladım. Sonra Cenevre'de İsviçre Federal Devleti'nin bilgisayar departmanında gizli bilgileri taşıyan bir sistemde çalıştım. Devletin işi olduğu için belli kuralları var, bilgi dışarı çıkaramazsın. İsviçre vatandaşı olmak gibi bir durumum da oldu. Teklif ettiler, ama o zaman Türk vatandaşlığından çıkmam gerekirdi. 'Onu yapamam,' dedim. Yine de yıllarca çalışmaya devam etmemi kabul ettiler.
- Yıllar sonra şimdi niye döndünüz? - Arkadaş-larımı, dostlarımı özledim. Buraya dönmek, öğrencilerimin vefası çok güzel. Bence öğretmen çalışırsa, öğrenci de hatırlıyor, o da çalışıyor. Burada bir süre kalıp, ziyaretler yapacağım.
Sağcısı da solcusu da beni severdi
- 1980 döneminde yurtdışına gitmişsiniz. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?
- Çok hareketli, politikanın kızgın olduğu yıllardı. Üniversitedeyken hocalarımız matematikten çok politika yapardı. Ben ekonomik durumum iyi olmadığından, özel ders veriyordum, matematiği de ders verirken öğrendim. Öyle karmaşık bir durum vardı ki. Her an başımıza bir şey gelecek korkusuyla yaşıyorduk. Ama Kabataş'taki öğrencilerimin sağcısı da solcusu da beni severdi. Bir gün otobüste, Cumhuriyet gazetesi okuyordum. Sağcı öğrencilerden biri geldi 'Sen niye o gazeteyi okuyorsun?' dedi. Otobüs Ortaköy'e geliyor, içinde Kabataş'ın öğrencileri de var. Kabataş'ın en milliyetçi öğrencilerinden biri gelip, 'Hocam bir durum mu var?' dedi. Ben de 'Yok oğlum, ben onların sözüne aldırmam,' dedim. Öğrenciler, politikayı gözetmeden beni severdi. O yılları hatırlamak istemiyorum. Tabii bugün de sanki durumumuz parlak değil gibi.
Dört saat uyuduğumda mutlu oluyordum
"ABD'ye giderken eşimden boşandım. Kendisi istedi ve çocuğu da bana verdi. Ben oraya oğlumla gittim. Sabah onu okula bırakıyordum, ilkokul için de yaşı küçüktü, bir anaokuluna gidiyordu. Onu bıraktıktan sonra okula gidiyordum; bir sınıfta öğrenciydim, diğerinde öğretmen. Akşam çocuğumu okuldan alıp, eve getirip ona yemek yapıyordum. Onun karnını doyurup yatırdıktan sonra öğrencilerim ve öğretmenlerim için bir şeyler hazırlardım. Günde dört saat uyuduğum zaman mutluydum. Ama çocuğum benden ayrı olsaydı bunu yapamazdım. Gidemezdim, onun yanından ayrılamazdım. Eşim çocuğumuzu bana bırakarak, bana iyilik etti. Yoksa çalışmayı bırakır, bir gölge gibi çocuğumun peşinde dolaşırdım. Oğlum şimdi İstanbul'da yaşıyor ve müzikle uğraşıyor."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.