Cumartesi 14.08.2010
Son Güncelleme: Cuma 13.08.2010

Aşk ve masallar sizi ayakta tutar

atv'de yayınlanan Gönülçelen, önümüzdeki günlerde yeni bölümleriyle ekranlarda olacak. Dizinin romantik âşıklarını canlandıran Tuba Büyüküstün ve Cansel Elçin, "Asıl hikâye, bundan sonra başlıyor," diyerek, dizinin bu kadar sevilmesinin sırlarını ve sette yaşananları anlattı

GÖNÜLÇELEN dizisi, geçen sezon en heyecanlı yerinde final yaptı. Dizinin fanatikleri bir an evvel, yeni sezonun başlaması için gün sayıyor. Zaten dizinin başlamasına da sayılı gün kaldı. Tuba Büyüküstün ve Cansel Elçin'in canlandırdığı Hasret ve Murat karakterlerinin başına neler geleceği, peri masalını andıran aşklarının zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen nasıl ilerleyeceği merak konusu. Çekimlerine önümüzdeki günlerde başlanacak dizinin başrol oyuncularıyla buluştuk, Gönülçelen'i ve kendi hayatlarını konuştuk.
- Dizi çok heyecanlı bir yerinde final yaptı, yeni sezon tüyosu verir misiniz?
- Cansel Elçin:
Tam anlamıyla anlatamayız, ama asıl hikâye şimdi başlıyor diyebiliriz. Murat, Roman bir çiçekçi kızı alıp, onu star yapma noktasına geldi. Bundan sonra neler olacağına dair çok geniş bir yelpaze var. Hasret, Murat'ın çocukluk arkadaşı olan bir menajerin elinin altında olacak. Bu kişi, Hasret'i doğru yönlendirecek mi? Kariyeri açısından, aşkları devam edecek mi? Bunlar hep önümüzdeki bölümlerde belli olacak.
- Tuba Büyüküstün: Baktığınız zaman, bir adam, bir çiçekçi kızı keşfediyor, şarkıcı yapıyor ve hikâye böylece bitmiş gibi görünüyor. Peri masalı burada biter gibi algılanıyor ama bizim için bu aşama aslında projenin ergenlik dönemine ulaşması. Asıl hikâye bundan sonra başlıyor.
- Konu, peri masalı tadında ilerledi bugüne kadar, bundan sonra günlük hayatın realiteleriyle buluşacak mı dizi?
- C.E:
Gönülçelen'in masalsı hikâye anlatma durumu tabii ki devam edecek, ama bunun içinde inandırıcılık ve gerçeklerle dolu bir anlatım olacak. Zaten dizinin masalsı anlatımı, tarzı ve konsepti insanların hoşuna gidiyor. 7'den 70'e seyirciye ulaşabiliyor. Bu iki paralel dünyanın anlatılışı çok güzel. Köşk ile mahallenin hikâyesi çok hoş. Benim Gönülçelen'de en çok sevdiğim şey, çok iyi karakterlerin olması. Mesela Gülnaz, Kobra, Hasret, annem, İlhan Şeşen'in canlandırdığı karakter...
- T.B: Evet bir masalsılık var, ama o masalın içinde gerçeklik unsuru o kadar sağlam ki... Dizi sadece bir masal üzerinden gitmiyor, karakterler çok gerçek. Hayatlarımızda da masalları çok sevmemizin nedeni budur aslında; karakterler gerçektir, olabilirliği vardır. Zengin erkek, fakir kız durumu elbette devam edecek. Ama sonuçta bu kız fakir, başka bir kültürden, ne kadar giydirseniz, süsleseniz, ne kadar para kazanırsa kazansın, yedi yaşına kadar oluşan kişiliğini asla kıramaz.
- Neden toplum böyle masalsı hikâyeleri izliyor? Acaba insanlar kendi sıradan hayatlarından bu yolla mı sıyrılıyor?
- C.E:
Masallar ve aşk sizi ayakta tutan şeyler, o yüzden.
- T.B: Masal ve efsane dinleyerek büyürüz. Herkes sever masalları, sadece bizim toplumumuz değil. Her coğrafyanın kendine özgü masalları vardır ve masallarla uyur çocuklar.
- Size bu dizideki hikâye gerçekçi geliyor mu?
- T.B:
Evet, böyle bir başarı hikâyesi olabilir.
- C.E: En basit örnekle futbolcuların çoğu böyle başarı hikâyelerinin kahramanları. Brezilya'nın arka sokaklarında top koştururken, dünyaca ünlü olma şansı elde ediyorlar. Bizimki de bir şarkıcının başarı hikâyesi.
- Başarı hikâyeleri olur elbette, ama böylesine bir aşk olur mu? Yani bu denli sosyo-ekonomik farklılıkları olan iki kişinin aşkı mümkün mü?
- C.E:
Böyle bir aşk olur. Aşk bizi ayakta tutan şey, aşk olmasa hiçbir şey yapamayız. My Fair Lady, Pygmalion hikâyesi o yüzden güçlü. Murat karakteri en başta âşık olmuyor. Kadını bir yere getirdiğinde, onu dönüştürdüğünde âşık oluyor. Pygmalion, Yunan mitolojisinden geliyor. O bir heykeltıraş ve heykeli yaptıktan sonra, yaptığı heykele âşık olur ve kırar.
- T.B: Yani kendinden daha üstün bir şey yarattığını fark edip, bunun altında eziliyor ve yaptığı heykeli kırıyor. İnsanın kendini tanrısallaştırması gibi bir duygu...
- Günümüz koşulları içinde, bu derece sosyo-ekonomik farklılık yaşayan iki kişinin aşkını ütopik buluyorum. Siz bu inancınızı kaybetmediyseniz ne güzel...
- C.E:
Bu kaybedilir mi? Kaybetmedim elbette, yoksa insanın inancı gider. Ben aşka inanıyorum, yoksa nefes alamam. Her ihtimaline inanıyorum, her an her şey olabilir.
- T.B: Ben de hâlâ masalsı aşklara inanıyorum.
- Bir sezon boyunca bir role bürünüyorsunuz, oynadığınız karaktere kendinizi benzettiğiniz noktalar oluyor mu?
- T.B:
Ben bu soruya hiçbir zaman cevap veremem.
- C.E: Bizi bu rollere uygun görüyorlarsa muhtemelen beden dilimiz ya da geçmişimizde o karakterlere uygun bir şey bulunuyor demektir. Ama bir oyuncunun tüm karakterlere girmesi gerekiyor. Bunun için de imkân yaratılması gerekiyor.
- Bu soruyu sordum, çünkü Cansel Bey siz genelde bir akademisyen, Beyaz Türk rollerindesiniz, Tuba Hanım da daha ziyade Karadenizli kız, mahallenin kızı rollerinde....
- T.B:
Yoo, arada başka rollerim de var. Ben köyde doğup büyümedim, Çingene de değilim. Ağırlıklı öyle roller oynadığımı söylüyorsunuz, demek ki kendime benzemeyen roller oynuyorum.
- C.E: Ben de taşralıyım. Tire'de doğdum, sonra Fransa'ya gittik. Bende de piyano çalan, akademisyen tipi görüyorlardır. Ama Fransa'da komedi oynuyordum. Burada ilk olarak bir yüzbaşıyı canlandırdım. Fransa'da büyümüş biri olarak benden çok uzak bir kavramdı aslında... Sonra da hep böyle tiplemeler geldi. Yakıştırıyorlar herhalde.
Tomris Giritlioğlu ile çalışması çok zor ama keyifli
- Sette siz birbirinizin en iyi arkadaşı mısınız?
- T.B: Öyle bir gruplaşma yok aslında. Oraya gittiğimizde hep beraber çok iyi anlaşıyor ve eğleniyoruz. Herkesin birbiriyle konuşacak konusu var. Siz de fark etmişsinizdir, Cansel'le konuşurken birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz.
- C.E: Ben en başından beri Tuba'yı çok eskiden beri tanıyor hissi yaşadım.
- İkinizin bir başka ortak noktası da yapımcı Tomris Giritlioğlu... İkiniz de bir anlamda Tomris Hanım'ın keşfisiniz. Kendisi sizin için ne ifade ediyor?
- C.E: Bu sektörde apayrıdır. Çünkü farklı işler yapmaya çalışıyor. Yaptığı işlerde de kendini yenilemek isteyen biri. Tomris Hanım'la bu üçüncü işim. Her zaman bana en güzel projeleri sundu.
- T.B: Anladığım kadarıyla çalıştığı oyuncuları ayrı ayrı çok iyi tanıyor. Benim nasıl bir proje istediğimi tahmin ediyor ve bana onunla geliyor. Çalışması çok zor, ama çok keyifli. Çok doğru ayrıntılara takılan biri ama hiç kolay değil Tomris Hanım'la çalışmak. Ama bir süre sonra da vazgeçilmez oluyor.
- C.E: Tanıdıktan sonra çok seviyorsunuz, ilk anda belki söylediğini algılayamıyorsunuz, ama bir süre sonra ne kadar haklı olduğunu görüyorsunuz. Kırık Kanatlar'dan sonra bana Hatırla Sevgili'yi sunduğu zaman benim 'Hayır,' demem mümkün değildi. Sonra bu projeyle geldi.

- Çok genç oyuncularsınız, sektörde de bir dizi enflasyonu yaşanıyor. Proje kabul ederken, 'Ya tutmazsa?' paranoyası yaşıyor musunuz?

- C.E: Bu işe başlamadan önce böyle bir konuşma oldu Tuba ile aramda. Tuba böyle şeylere takılmıyor, karakterine takılıyor. Doğru bir iş çıkarırsanız ve karakterinizi sahiplenirseniz, tutmasa bile tatmin olursunuz.
- T.B: Kimse beni bir şey seçmek için zorlamıyor, ben bunu seçtim. İnanmadığım, para için gittiğim bir iş olmuyor.
- Zamanında para için yaptığınız işler oldu mu?
- T.B: Hayır, olmadı.
- C.E: Hayır, ama benim bir işim tutmadı: Cennetin Çocukları... Senaryo çok hoşuma gitmişti. Tekrarları yayınlanıyor, hâlâ izleniyor, ama tutmadı işte.
- Bazı çok iyi, çok kaliteli diziler mesela Bu Kalp Seni Unutur mu? tutmadı. Çok izlenmesine rağmen Ezel'i anlamadığı için sıkılan bir kesim var. Yani dizi izleme açısından, entelektüel seviyemiz de çok yüksek değil gibi.
- T.B: Türkiye'de yaşamak çok kolay değil. Ülkemizde çevre baskısı var, ekonomik olarak çok iyi seviyede değiliz, insanlar çok çalışıyorlar, kafalarında bir sürü problem oluyor, bu nedenle televizyon seyrederken kafasını bir şeye yormak istemiyor. Olabildiği kadar rahat, kolay anlayacağı, merak edeceği ama aslında cevabını da bildiği işleri seyrediyorlar. Kendilerini öyle dinlendiriyorlar. İnsanların çok fazla sosyal aktivitede bulunduğu bir ülke değil burası.
- C.E: İnsanlar senede bir kez gidiyor sinemaya. Çünkü bir ailenin sinemaya gitmesi pahalıya geliyor. İki tür var aslında: Eğlendiren ve düşündürenler... İnsanlar eğlenmek istiyor. Televizyon izleyerek mutlu olmak ve bunlara inanmak istiyorlar.
Dramadan başka bir alana atlamak istedim
- Bu dizi sizi oyuncu olarak tatmin ediyor mu?
- T.B : Ben bugüne kadar drama ağırlıklı çalıştım. Bu iş biraz dramatik komedi. Böyle bir şeyi deneyimlemeyi çok istedim. Dramadan başka bir alana atlamak ve gezinmek istedim. Bunu da yapabiliyorum, çok iyi oyuncular var etrafımda. Günay Karaca mesela.
- C.E: Hiçbir şey yapmadan, o durum komedisini yakalayabileceğimiz bir dizi oldu. Benim karakterim ne kadar ciddi olsa da Hasret'le çok komik sahneler yaşanıyor. Hep ciddi karakterler oynadım, ama o ciddiliğin içinde biraz komediye kaçmak güzel oluyor. Bir sahnede güldürüyor, bir sahnede duygulandırıyor. Zaten büyük dramaları anlatmak için en uygun yol komedidir. Ama onu yakalamak çok zordur. Mesela Charlie Chaplin...
- T.B: Mesela Moliére...
- C.E: Mesela Kemal Sunal...
Tiyatro savaş gibi, yıpranıyorsunuz
- Cansel Bey siz tiyatro kökenlisiniz, tiyatro yapmak istemiyor musunuz?
- C.E: Çok istiyorum, ama tiyatro savaş gibi bir şey. Vakit yok. Tiyatro sadece akşam oynamakla olmuyor, tüm gün hazırlanmak gerekiyor. Oynadıktan sonra yıpranıyorsunuz sahnede, hemen eve gidip uyumak mümkün değil. Adrenalin yükseliyor, sabaha kadar ayaktasınız. İkisini birden yürütmek çok zor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.