Mandalinalı kolonyayla kokulara boyut atlattı
Meyve ve çiçek kokularının şişelerden yayılmasını sağlayan simyacı kim? Yaptıklarıyla hep farklı duyulara hitap eden Zeynep Keyman Garan, "Beş yaşımdan beri kokuların peşindeyim," diyor
- Lokumla damaklara hitap ettikten sonra değişik çiçek ve meyve özleriyle kokuların sihirli dünyasına geçişiniz nasıl oldu? - Çocukluğumdan beri kokulara çok meraklıyım. Sokakta yürürken bile muhakkak 'Çok güzel kokuyorsunuz, ne sürüyorsunuz?' diye sorardım. Kendim için yapmak isterken ortaya böyle bir şey çıktı. Lokumlardan bir yıl sonra dünyaca ünlü bir İsviçreli parfüm firmasından bir tanıdık aracılığıyla randevu alabildim. Onlarla görüşebilmek için çok büyük bir firma olmanız gerekiyor. Bir yaz günü Paris'e uçtum. Bu işin hem maliyetler açısından hem de dünya çapında nasıl olabileceğini orada gördüm. Kokuları tanıdığım ve ne istediğimi bildiğim için toplantı benim için kolay oldu, şaşırdılar. Bu aslında sevgi, gönül işi. Ben beş yaşımdan beri böyleyim. Her koku bana bir ülkeyi, bir yeri, hatta ilişkiyi hatırlatıyor. Kokuyla yola çıkabilirim. Hatta büyük yangınlara da engel oldum.
- Nasıl? Yangın çıkacağı içinize mi doğdu? - Amerika'da bir gün, kablo kokusu aldım. Çevremdeki beş kişi, kokuyu almıyordu. Ben de hamileyim. 'Mümkün değil, sana öyle geliyor,' dediler. 'Bana inanın, benim güçlü bir burnum var,' dedim. Bunun üzerine evin sahibi kalkıp, dolaşmaya başladı. Çamaşır makinesinin kablosu, kısa devre yapmış ve için için yanıyordu. Böyle matrak hikâyelerim de var. İsviçre'den döndükten sonra da böyle bir işte başarılı olmak için sadece kokunun iyi olmasının yeterli olmadığını anladım. Bunun yayılması lazım. Bu bir, iki dükkânda değil, bir ağın içinde olursa, herkesle paylaşıp, bir yere varabilirsiniz.
PAŞABAHÇE BANA GELDİ
- Kadınların daha çok geldiği bir yer olduğu için mi Paşabahçe mağazalarını düşündünüz? - Ben Paşabahçe'ye gitmedim, Paşabahçe aslında bana lokumlarımla geldi. Benim görüştüğüm ekip, müthiş ileri görüşlü kişilerdi. Birkaç toplantıdan sonra 'Türkiye'de kolonya, lokum kültürü vardı. Siz niye bu kültüre sahip çıkmıyorsunuz?' dedim. 'Harika bir fikir, bize üretir misiniz?' dediler. Ben de 'Bunu yurtdışında etüt etmeliyim,' dedim. Onlar 'Hayır, Türkiye'de olmalı,' dediler. Sonra hakikaten en iyi üreticileri bulduk.
- Kolonyayla yola çıkıp, diğer çiçek kokularına mı geçtiniz? - Sonra aklıma şöyle bir fikir geldi. Yıllardır zaten kolonya yapılıyordu. Dünyayı yakalamak da mühim, ben bu konuda her yeri izliyorum. Her sektörde olduğu gibi kokunun da modası var. Bu yıl çiçek tohumları, öbür yıl meyveler, başka yıl bitki. Her yıl değişiyor. Burada önemli olan, alışılagelmiş klasik bir şeyi, güncelleştirip, modernize etmekti. Şimdi güzel bir şişede aynı limon kolonyasını verirseniz, esprisi yok. Mandalina, portakal, ıhlamur, mimozayla yola çıkarak, böyle bir proje oluştu.
- İlk koku hangisiydi? - İlki mandalina, sonra nanelimon.
- Mimozayı Büyükada, iğdeyi Cunda ile paralellik kurarak sunmak nereden aklınıza geldi? - Bazı yörelerimizde bazı şeyler daha çok yetişiyor. Dolayısıyla isim kendiliğinden oluştu. Özel bir çalışma yapılmadı. Mandalinanın Yalıkavak'ta, çayın Karadeniz'de, tütünün Düzce Ovası'nda olduğunu biliyoruz.
- Türkiye meyve çiçekleri açısından çok zengin aslında... - Sonsuz, daha yapacak o kadar çok hikâye var ki. Ne kültürler karışmış, buradan neler çıkacak. Bu daha bir başlangıç.
- Kokular bir karışımdan mı oluşuyor, yoksa tek bir özden mi? - Hiçbir koku saf, tek başına değil. Bu sektöre girince öğreniyorsunuz ki muhakkak içinde başka notalar da var.
- Zamanla başka kokular da eklenecek mi listeye? - Evet, domates, greyfurt gibi...
- Sizin favoriniz hangisi? - Mandalinanın hastası olduğum gibi çay ve incire de bayılıyorum.
- Türk halkı mandalinalı, iğdeli kolonyaya kolay alıştı mı, yoksa hâlâ şüpheyle mi yaklaşılıyor? - İnanılmaz ilgi var. Trabzon'dan Bursa'ya kadar her yerden her gün mail alıyoruz. Bu işin karması çok güzeldi, çok güzel aktı. Ben bunu bekliyordum aslında, ama Paşabahçe beklemiyordu. Üstelik bir yılda ne bir poster ne de reklam çalışması yapıldı. Desteksiz, tek başıma yapıyorum.
- İstanbul'u en iyi anlatan koku ne olabilir sizce? - Muhakkak baharatlar, deniz olmalı. İstanbul denince ben eski İstanbul'a gidiyorum ve farklı kültürleri hemen çarpıyor. Dolayısıyla Boğaz'da erguvan kokularıyla kalamıyorum, muhakkak tarçın istiyor.
- Lokum İstanbul'la beş duyuya hitap etmek istemiştiniz, kokularla da sanki bu felsefeniz devam ediyor... - Evet. Zilli kutularımızla sese, desenlerimizle göze, lokumlarımızla tat almaya, kolonyalarımızla da burunlara hitap ediyoruz.
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu