Giriş Tarihi: 27.11.2010

Daha az melodi, daha fazla hikâye

Melis Danişmend'in solo albümü Daha Az Renk'te, son yılların en harika söz yazarlarından birine tanıklık ediyoruz

Yakından tanıdığınız bir insan hakkında yazı yazmak gerçekten zor. Sevseniz olmaz, dövseniz olmaz. Ama bu yazıda gerçekten objektifim, baştan söyleyeyim. Gazeteci-şarkıcı Melis Danişmend, yıllardır binbir türlü haline, hikayesine şahit olduğum, mutlulukta da, üzüntüde de hani o -gözlerinin içi gülen- insanlardan, her şeyden önce de yakın dostlarımdan biri. Yıllarca Mojo'yla bütünleşen, Beyoğlu gecelerini güzel kılan cover grubu Spitney Beers'ın vokalistliğini yaptı. Ardından grup üçnoktabir'e dönüştü. Bu sefer kendi şarkılarını söylüyorlardı ama odağınız sadece Melis değildi. üçnoktabir'in gürültülü, maskulen rock sound'unun ardında Cenk Turanlı, Barış Ertunç ve Mehmet Demirdelen de ağırlıklarını hissettiriyorlardı.
KENDİ HİKÂYESİNİ ANLATIYOR
Şimdi ise ilk solo albümü Daha Az Renk'te, eskiden yaptıklarına kıyasla daha bağımsız, kişisel ve kendi hikayesine yoğunlaşan bir yola girmiş Melis. Tabiri caizse bu albümde Melis'in en çıplak, en gizli, karanlıktaki anlarını görüyorsunuz. Son zamanlarda karşıma çıkan, duygu dozajı en yüksek albümlerden biri bu. Melis -abartmadan söylüyorum- son yıllarda Türkiye'de eşine az rastlanır öyle şiirsel sözler yazmış ki, müzikleri dinlemeden sadece albüm kitapçığını okuduğunuzda bile hüzünleniyorsunuz. Ama bunu yaparken asla arabesk, ağlak da kaçmamış. Hayattaki iniş çıkışlarla amaçsızca savaşmak yerine olduğu gibi kabullenen, -kaderci değil- modern ve şehirli bir albüm Daha Az Renk. Müzikal açıdan son derece yumuşak gitar ve piyano melodilerine odaklanılmış. Pürüzsüz bir sakinlik var albümde. üçnoktabir'de olduğu gibi agresif şarkılar değil bunlar. Haykırmaktan uzak, ön plana Melis'in -kısmen- konuşma tadındaki vokalini alan şarkılar var. Hatta öyle ki Anahtar Sözcük'te enstrüman bile yok. Sadece vokal. İşin aranjör kısmında üçnoktabir'den Barış ve Multitap'den Sertaç Özgümüş gibi isimler başı çekiyor. Ama tüm şarkılar Melis'e ait. Dolayısıyla bu eleştiri de Melis'e gidiyor: Tüm o hikayeler bir parça 'daha fazla renk'li melodilerle süslenmiş olsaydı albüm gerçekten kült bir mertebeye yerleşebilirmiş. Benzemeye asla çalışmamış ama albümdeki birkaç şarkı sanki yarım kalmış Tori Amos ya da Alanis Morissette besteleriymiş gibi geliyor kulağa. Köprünün Tam Üstünde mesela. Bu kesinlikle kötü olduğu anlamına gelmiyor tabii ki. Melis'in iş yaparken ki mükemmeliyetçiliğine istinaden yapılmış bir eleştiri. Daha Az Renk'i mutlaka alıp evinizde sessiz bir köşeye çekilip dinleyin. Sizin geçmişinizi gerçekten anlatan ya da gelecekte hissedeceklerinizi söyleyen, en kötü ihtimalle üç-beş cümleye rastlarsınız. Melis'in bu albümdeki derdi hayatla. Ve konu duygulara geldiğinde o hayatı hepimiz zaman zaman benzer şekillerde yaşıyoruz. O da bu benzerlikleri -sorunlu bir ergen- gibi değil, görmüş geçirmiş bir olgunlukla, yetişkin gibi anlatmış. Dinlemeye değer.
Gidin-Görün
Plakhane
Açılan yeni kafeleri, dükkanlarıyla yavaş yavaş Cihangir'e dönüşmeye başlayan Çukurcuma'nın yeni ev sahiplerinden biri de bu plakçı. Plakhane, Alman Hastanesi'nin karşısındaki sokağa girip, biraz ilerlediğinizde sağ tarafta kalıyor. Şimdilik pek fazla bilinmediği için güzel bir arşiv, dükkanda yatmış sizi bekliyor. Ağırlıklı olarak caz ve klasik müzik albümlerine rastladığınız dükkanda, Ajda Pekkan'lı, MFÖ'lü, Ruhi Su'lu, orta halli bir yerli arşiv de mevcut. Plakhane'nin sahipleri olan Ezginin Günlüğü'nün flütçüsü Cafer İşleyen ve Deniz Bayrak da sürekli orada olmaya çalışan çok sempatik insanlar. Zaten dükkandaki plakların büyük bir kısmı da onların kişisel arşivlerinden oluşuyor. Bu yüzden albümler hakkında da söylecek hayli sözleri var. Gidip biraz dükkana bakınıp laflamak iyi gelir.
İki Yarışma
Miller Music Factory
Türkiye'deki rock ve elektronik müzik temalı yarışmalara yılardır bir türlü ısınamadım. Bana heyecan veren bir tek nokiasupersound vardı ama o da sizlere ömür. Ama artık ondan daha da sağlam bir yarışma var. Miller Music Factory son yılların en önemli müzik yarışması. Sırasıyla Bedük, Mustafa Keçeli ve Multitap geçtiğimiz yılların kazananları. Geldikleri yerler düşünülürse, yarışma yapıldığına gerçekten değiyor... Bu seneki başvurular da başladı. Şansınızı denerseniz bir şey kaybetmezsiniz. Kazanırsanız Miller Jet Tour'la Ağustos 2011'de New York, Chicago ve Los Angeles'a uçuyorsunuz. Daha ne olsun.
Be the Band
Bu sıralar Türkiye'de müzik yapan insanların en çok girmek istediği stüdyolardan biri, nisan ayında Beyoğlu'nda açılan Babajim. Bunda stüdyoyu işleten ekibin -Pieter Snapper, Alp Turaç ve Rueben de Latour- etkisi büyük. Şimdi onlar da bir yarışma işine girdiler. Arkalarında Radyo Eksen ve Nokia'nın Ovi Müzik'i de var. Ödülse, tam da iyi bir başlangıç yapmak isteyen grupların ağzını sulandıracak cinsten: 2011'de stüdyoda bu ekiple geçirilecek bir yazın ardından, Ovi ve Radyo Eksen destekli bir albüm. Kulağa hoş geliyor.
İzleyin
Mozart - Figaro'nun Düğünü
Milos Forman'ın Amadeus'unu geçenlerde yeniden izledim. Filmin kendisi hakkında ahkam kesmenin hiç manası yok. Teması müzik olan en olağanüstü filmlerden biri. Mozart'ın hayatını akıcı ve keyifli bir şekilde anlatan film, klasik müzik ve Mozart keşiflerine yeniden çıkmamı sağladı. Bugünden itibaren bir hafta boyunca Kadıköy Süreyya Operası'nda, filmde de işlenen Mozart operası Figaro'nun Düğünü sahneleniyor. Muhteşem bir cumartesi geçirmeyi garanti etmek için temsilde yerinizi alın. Üstüne bir de operanın iki sokak ötesindeki favori DVD'cimiz The End'den Amadeus'u isteyip, izlerseniz tam olur.
Üçmekân
Ghetto
Ghetto'daki konserlere girdikten sonra dışarı çıkamıyorsunuz. Daha doğrusu beş dakikalığına çıkarsanız biletiniz olmasına rağmen geri giremiyorsunuz. Duyduğuma göre mekan yetkilileri, konsere gidenler yandaki büfeden içki almasınlar diye böyle bir uygulama yapmış. Bazı konser biletlerinin neredeyse yarısı kadar parayı -10 TLbir bira için talep edip, bir de insanları içeri hapsetmek pek hoş olmasa gerek.
Salon İKSV
İstanbul'daki yeni favori konser mekanım Salon İKSV. Bu sezon Lali Puna, The Notwist, Liars, Midlake gibi grupların üstüne bir de These New Puritans (7 Aralık) ve The Magic Numbers (10 Aralık) Salon'a geliyor. Kapıda sizi karşılayan insanlar da, mekanın kendisi de hayli davetkar. Ama dekora, özellikle alt kattaki bara bir el atmaları gerekiyor. Barın ucuz biracı görüntüsü Deniz Palas'ın içine yakışmamış. Ayrıca burada da bir içki-para eğrisi sorunsalı mevcut. Herhalde saat ilerledikçe içkiler zamlanıyor. Aynı içkiye iki-üç farklı ücreti bu yüzden ödemek zorunda kaldığımızı düşünüyorum. Kasaya dikkat lütfen!
Bronx Pi Sahne
Bronx Pi Sahne bu sene İstanbul'un hareketli mekanlarından biri. Geçtiğimiz sezonlara göre mekan biraz daha bakımlı. Bar yenilenmiş. Görüntü güzel. Sessiz sedasız -bir kısmını İstanbul'da görmeye zaten alışık olduğumuz- favori gruplarımızı getiriyorlar. Ama muhtemelen duyurularla pek uğraşmadıkları için genelde bu konserler pek de rağbet görmüyor. Biraz bağırsalar da insanların son anda haberi olmasa iyi olur. Bu ay içerisinde The Clientele (4 Aralık) ve Wedding Present (18 Aralık) sahne alacak. Notunuzu alın.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.