Tasarımcı Simay Bülbül: Tasarımın değeri anlaşıldı

Modayla ilgilenip de Simay Bülbül'ü tanımayan artık yok. Bundan dört yıl önce kurduğu markasıyla 'Türkiye'nin ilk deri tasarımcısı' olarak adını duyurdu Bülbül. Galata'nın ve özellikle de Serdar-ı Ekrem sokağın bir tasarımcı mabedine dönüşmesinde ve 'hip' mertebesine ulaşmasındaki rolü yadsınamaz. Bölgedeki ilk butiklerden birini açan o. 'Mahalle'nin cazibe merkezine dönüşmesi için en çok çalışanlardan biri de yine o. Geçtiğimiz günlerde butiğini taşıdı Bülbül. Tabii yine Galata sınırlarını terk etmeden. Galata Meydanı'nın hemen arkasındaki sokakta bulunan yeni yerinde hem atölyesini konuşlandırdı hem butiğini hem de evini. Tıpkı New York'un ünlü Meatpacking bölgesinde, mağazasının ve ofisinin üst katında oturan Diane von Furstenberg gibi. Ve ilginçtir, Furstenberg de Meatpacking bölgesini popülerleştiren isimlerin başında gelir. Bülbül'ün yeni merkez üssü üç katlı ve 600 metrekare. Bu genişlemenin sebebi, Simay Bülbül markasının da hızla büyümesi elbette. Yeni koleksiyonlar ve alt markalar çıkaran tasarımcıyla kariyerindeki son gelişmeleri, 'genç modacı' kavramını, Türkiye'de genç tasarımcı olmayı ve sektörü konuştuk. Bu arada tasarımcının İstanbul Moda Haftası'nın haricinde yurtdışında da defilelere katıldığını öğrendik. Geçtiğimiz yıl Saraybosna'da ve sonra da Almanya'da, kültür başkenti İstanbul'u temsilen defilelere katılan Bülbül, bu açılımını da sürdürmekte kararlı. Hem de katıldığı fuarların sayısını da artırarak...
- Simay Bülbül'ün yeri, Galata sakinleri için önemli bir simge. Butiğinizi ve atölyenizi neden taşıdınız?
- Önceki atölye 250 metrekareydi ama showroom yetmemeye başlamıştı. Çünkü artık yurtdışındaki tasarımcılar gibi aynı anda iki sezonu birden çalışmaya; bir önceki sezonu zamanında çıkarmaya, yan koleksiyonlar hazırlamaya, couture koleksiyonuyla hazır giyimi aynı anda yapmaya başlamıştım. Showroom ve makineler büyümeye başladıkça, eski yere sığmamaya başladım. Çünkü marka hızla büyüyor. Hem üretim artıyor hem de projeler çoğalıyor. Yurtdışı satışları artıyor. Yurtiçinin yanı sıra Lübnan, Belçika, Rusya ve Almanya'dan da ciddi siparişler alıyoruz. Mekanı da markayla beraber büyütmemiz şarttı. Çalışan sayısı arttı, yeniden yapılanmaya gittik bir nevi. Yeni binaya geçiş, Simay Bülbül markası için milat gibi oldu aslında.
- Yabancı satın almacılar nasıl keşfediyor sizi? İstanbul Fashion Week'e gelenler mi yoksa Galata'yı gezen turistler mi yabancı müşterilerinize ulaşmanızı sağlıyor?
- Galata'ya çok turist geldiği için dönüşü iyi oluyor. Almanya'da butiği olan biri gezerken mağazayı keşfediyor mesela; daha sonra da showroom'a gelip sipariş veriyor. Yurtdışındaki fuarların da etkisi büyük. Düzenli katılırsanız, onların geri dönüşü de iyi oluyor.
- Şu sıralar tasarım anlamında nelerle uğraşıyorsunuz?
- Oturtmaya çalıştığım üç koleksiyon var. Biri, hep hazırladığım, daha ticari olan, mağazamda da sattığım, butiklerden sipariş aldığım hazır giyime daha yakın olan ana koleksiyon. Bunun yanı sıra, yeni yeni haute couture koleksiyonu da yapıyorum. O koleksiyon için ayrı defile ve organizasyon yapmayı planlıyorum. Bir de bugüne kadar hep istediğim bir şeyi gerçekleştirdim ve bir alt marka çıkardım: Pure. Pure'u Trendyol ile beraber yapıyoruz. İstanbul Fashion Week'te de sponsorumdu Trendyol. Defiledeki ürünlerin bazıları ilk kez orada satıldı. Çok ilginç bir deneyimdi çünkü internet sitelerinden satış hem kolay, hem de zor. Fiyatlar düşük tutulmalı. Defile parçaları ise ucuz olmadıkları halde bir saatte tükendi.