Güneş dostumuz değil
Çok uzun yıllardır güneşin ve yaydığı ultraviyole ışınlarının zararları hakkında haberler yapılıp duruyor. Ancak her sene etrafımızdaki bronz tenlilerin sayısı hızla artınca bu haberlerin pek de işe yaramadığını görüyoruz. Cosmopolitan dergisi haziran sayısında farklı bir şey yaptı ve 'Tüm zararlarını bile bile güneşlemeye hâlâ nasıl cesaret ediyoruz?' sorusunun yanıtı araştırdı
1 GÜNEŞ YAŞAM KAYNAĞIMIZ
Güneşin altında bir süre vakit geçirdikten sonra kendimizi nasıl da sağlıklı, enerjik ve mutlu hissederiz! Cildimizse fark edilir şekilde daha parlak ve canlı bir hal alır; sivilcelerin birçoğu sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi kaybolur. Aslında bunların hiçbiri psikolojik değil. Cilt yoluyla emilen D Vitamini bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor ve kendimizi bir anda çok daha iyi hissedebiliyoruz. Ultraviyole ışınlarının bir diğer etkisi de, kan dolaşımını hızlandırarak cildin bakterilerle savaşma gücünü tetiklemesi. Bu tetikleme sadece sivilcelere değil, egzama ve sedef gibi cilt sorunlarına da iyi gelebiliyor, tabii sadece belli bir süre için. Kış depresyonundan muzdarip olan ve kapalı havaları sevmeyen kişiler için güneşli günlerin psikolojik etkileri de oldukça fazla. Bu kişiler, güneş açtıkça kendilerini çok daha mutlu hissediyor, var olan endişe ve sıkıntılarının hafiflediğini fark ediyorlar. Üstelik bu hisleri kısa bir solaryum seansında bile yaşayabiliyorlar. Uzmanlara göre, pek çok kişinin ruh halinde meydana gelen bu olumlu değişikliğin nedeni UV ışınlarını emen hücrelerin, sistemi endorfin yani mutluluk hormonu salgılamak üzere uyarması.
2 UV IŞINLARI GERÇEKTEN BAĞIMLILIK YARATABİLİYOR
Tanoreksiya terimini daha önce hiç duydunuz mu? Sağlık ve güzellik haberleri yapan yayınları takip ediyorsanız, yanıtınız büyük ihtimalle "Evet," olacaktır. Yapılan araştırmalara göre, güneşte yananların yüzde 10'u, solaryum seanslarını aksatmayanlarınsa tam yüzde 25'i tanoreksiya yani bronz ten bağımlılığından mustarip ve mutlaka tedaviye ihtiyaçları var. Psikologlar, sürekli bronz tenle dolaşan bu kişilerin güneşlenmekten ya da solaryuma girmekten men edildiklerinde tıpkı diğer bağımlılar (örmeğin alkol ya da ilaç) gibi yoksunluk krizlerine girdiklerini, mide bulantısı, anksiyete ve titreme gibi ciddi sorunlar yaşadıklarını anlatıyor.
Ailenizle, arkadaşlarınızla ya da erkek arkadaşınızla geçirdiğiniz en güzel günleri hatırlamaya çalışın. Büyük ihtimalle çoğu, güneşli, güzel bir günde, gökyüzünün bulutsuz ve masmavi olduğu bir anda, belki de deniz ya da bir havuz kıyısında geçiyordur. Tüm bunlar bilinçaltımızın bir köşesinde saklı dururken, güneşli günleri mutlulukla ilişkilendirmemiz hiç de sürpriz değil. Yapılan tüm araştırmalar da bu savı destekler nitelikte. John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi bilim adamları yaptıkları bir çalışmayla, anıların çevre koşullarıyla sıkı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuş. Hayatınızın en güzel günlerini (Ve büyük ihtimalle ilk romantik deneyimlerini), 16 yaşındayken gittiği yaz kampında geçiren birisinin, sıcak havalarda kendisini neşeli hissetmesi son derece olağan.
4 BRONZ TEN, LÜKSÜN SİMGESİ OLARAK GÖRÜLÜYOR
Yapmayı en çok sevdiğiniz şeyleri bir düşünün; havuz kenarında şık bir bikiniyle uzanmak, beyaz bir yelkenliyle mavi yolculuğa çıkmak, okyanusa bakan bir evde uyanmak ya da akşam güneş batarken bir plaj partisine katılıp, meyve kokteyli yudumlamak. Bunların pek çoğunu birebir deneyimlediğimiz için değil, filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz için seviyoruz. Bunlar bize, yapılacak eğlenceli şeylerin birçoğunun güneş altında gerçekleşenler olduğunu hatırlatıp duruyor. Bronz tenin bir özelliği de pek çok ülkede lüksün bir simgesi sayılması. Oysa eskiden, yani sadece tarlada ya da çiftlikte çalışan kişilerin yanık olduğu dönemde, tam aksi geçerliymiş. Ancak 1940'lı yıllardaki Sanayi Devrimi'yle, çalışan kesim iç mekanlara kapanmış ve bronz ten de, açık havada tenis oynayan, sürat teknesinde denizin tadını çıkaran zengin kesime ait bir şey olarak algılanmaya başlamış. Ve o gün bugündür, bizler de bronz tenimizle etrafımızdakilere şu mesajı veriyoruz: "Bak, güzel bir tatilden henüz döndüm..."
5 KORUNMAK İÇİN NE YAPABİLİRİZ?
Güneşle vedalaşmayı bir türlü beceremiyor ve tehlikeleri nedeniyle de kendinizi artık iyice huzursuz hissediyorsanız, uzmanlara göre, yapabileceğiniz ilk şey güneşlenmeye çıktığınız saatleri ayarlamak olmalı. Onlar, sabah 10:00 ve öğleden sonra 14:00 saatleri arasında asla güneşlenmememiz gerektiğini hatırlatıyor ve "Eğer bu işten vazgeçemiyorsanız hiç değilse sabah 10:00'dan önce ya da öğleden sonra 14.00'ten sonra yapın" diyorlar. Cildiniz yine zarar görecektir; ancak bu saatlerde güneş çok kuvvetli olmayacaktır. Uzmanların ikinci bir önerisiyse, güneşlenirken şemsiyenin altına girmek; sanılanın aksine şemsiye altında da yanmak mümkün ama bu şekilde, en azından cildiniz daha az zarar görecek, sizse güneşin faydalarından daha fazla yararlanabileceksiniz. Sıcak yaz mevsimi yaşayan herkes için bir öneri; plajda olun ya da olmayın açık havada zaman geçireceğiniz her an, en az 15 koruma faktörlü bir ürün kullanmayı asla ihmal etmeyin.
EN SON HABERLER
- 1 Yavuz Bingöl halk ozanı olan annesi 'Şahsenem Bacı'yı anlattı: Yanlış giden kariyerime şekil verdi...
- 2 Dört ünlü aktör ile erkek modasını konuştuk: Giyinirken eşlerimizin fikrini alırız
- 3 Ayrılık hayatın gerçeği aslolan yaşamın kendisi
- 4 Annem Alzheimer’dı en son beni unuttu
- 5 Kronik inflamasyonu doğal beslenmeyle yenin
- 6 Çocuklar için güneş kremi ve gözlük vakti geldi
- 7 İlham kaynağım İstanbul
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sanal dünya çocuklara okuldan tatlı geliyor
- 10 Öğrendiğinizde şaşıracağınız 4 önemli beslenme bilgisi