Cumartesi 06.08.2011

Müzisyenler ne diyor?

Biri beyazlardan nefret ederdi, bir diğeri Norveç'teki katliamı hayvan ölümleri ile eş tutuyor... Miles Davis'ten Morrissey'e, müzisyenlerin ne demek istediklerini gerçekten anlayabiliyor muyuz?

Müzisyenlerin -özellikle kendi döneminin dinamiklerine aykırı işler yapanların- her söylediğini kavrayabilmek kolay değil. Müzikleriyle ilettiklerinden bahsetmiyorum. Sanatın bir formu olması sebebiyle, orada yapılan sivrilikleri kabul etmek daha kolay. Çünkü bazı değerlerinize direkt olarak dokunmuyorlar; arada müzik var. Daha çok, doğru ya da yanlış olmasından bağımsız olarak, toplumsal boyutta mutabık olunan yargılarla ciddi şekilde oynama pahasına söylediklerini kastediyorum. Bu biraz da, öncül müzisyenlerin hayata bakış açısının getirdiği bir sonuç. Egemen olan müzikal anlayışı yıkmaktaki rahatlıklarını, toplumsal birçok konu mevzubahis olduğunda da işleve sokabiliyorlar.
Gelmiş geçmiş en önemli cazcılardan, trompetçi Miles Davis de böyle bir adamdı. Müziğindeki çekiciliğin aksine, birey olarak korkunç derecede itici bir karaktere sahipti. Ama onu cool yapan da kısmen bu iticilikti. Çağdaşlarının aksine, sahnedeyken seyirciyi hiç umursamıyordu.
Bugünün, seyirciyi umursamama klişesini Miles Davis'in 1940'larda uygulaması büyük bir başkaldırıydı.
Beyazlardan nefret ediyordu.
Hatta öyle ki, beyaz piyanist Bill Evans ilk defa onlarla çalacağı zaman dönüp "Bizimle çalmak için, önce hepimizle yatman gerekiyor," demişti. İlk dönemlerinde bazı mekan sahipleri, davranışlarıyla seyirciyi rahatsız ettiği için Miles Davis'i istemiyordu. Sözün kısası, müziği bir yana, Miles Davis tam bir baş belasıydı. Yakınlarında kavga da gürültü de eksik olmazdı. Ama caz müziği kökünden değiştiren Bitches Brew, Kind Of Blue gibi albümlerin mimarı, müziği dışındaki tavrını tek bir cümleyle özetliyordu: "Eğer söylediğim her şeyi anlayabilseydiniz, ben olurdunuz."
Elbette sanatsal açıdan aykırı olan her müzisyen, sosyal hayatında da aynı anlayışa sahip değil. Ama bu sivriliğin dile, ilişkilere yansıması da yaygın bir durum. Konuyu daha güncel bir yere getireceğim; Norveç'teki katliamın sorumlusu Anders Breivik'e, hayvan haklarına ve Morrissey'e. Bu üçünün nasıl bir araya geldiği söylemeden önce bir soru sormak gerekir; Morrissey kimdir? Miles Davis'in caz müziği şekillendirişi gibi, Morrissey de popüler müziğin son 25 yılını ciddi şekilde inşa eden fenomen figürlerden bir tanesi.
Grubu The Smiths'te, İngiltere'yle, Kraliçe'yle ve dünyanın geri kalanıyla sürekli uğraşan bir isim. Uzun uzadıya neler yaptığını anlatmayacağım.
Bizim konumuz Morrissey'in hayvan haklarını savunurkenki saldırganlığı. Öyle bugünün modası olarak doğmuş bir şeyden bahsetmiyorum. Morrissey, 1985 tarihli The Smiths albümünün ismini Meat is Murder (Et Cinayettir) koyacak kadar alaylı bu konuda. Gittiği festivallerde et satışını yasaklatma alışkanlığına da sahip. Yıllar önce İstanbul'da verdiği konserde, sahne yakınlarında tam da bu sebeple alıştığımızın aksine et satışı yapılmıyordu.
Çinlileri köpek ve bilumum hayvanları da yedikleri için 'alt tür' olmakla itham edebilecek kadar da açık görüşlü ya da daha doğrusu; uzun dilli bir adam Morrissey.
'ET, CİNAYETTİR'
Ama bu konuda Morrissey geçen hafta yaptığı kadar ileri hiç gitmemişti.
Suçsuz insanların, sadece başkalarının zihinsel sapkınlıkları yüzünden ölüşlerine referans veren konuşmalar yaparken dikkatli olmak gerekir. Yoksa yönetmen Lars von Trier'in bu sene Cannes Film Festivali'nde Hitler'i anladığını, ona sempati duyduğunu belirttiğinde gördüğü tepkinin benzerine maruz kalırsınız.
Mantıklı bir yaklaşımınız olsa da, yanlış kelimeleriniz sizi birçoklarının gözünde yerin dibine sokar. Morrissey geçen haftaki bir konserinde, Norveç'teki katliamı şu şekilde andı: "Norveç'teki olaylar, ölümler bize gösterdi ki, hepimiz ölüm saçan bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu olaylar McDonald's ve Kentucky Fried Chicken'da her gün olanlarla karşılaştırıldığında bir hiç."
Vejetaryen olmadığım için olanların kafa yapısını tam olarak anlayamam.
Belli ki Morrissey için bu iki çeşit ölüm arasında; -insan ve hayvan arasında- fark yok. Ancak Morrissey'in bir noktaya parmak basarken haddini aştığı da aşikar.
Bu görüşü yüzünden kendisinden biraz uzaklaştım ama müziğinden değil. İşte tam da burada konuyu yazının başına bağlayacağım: Eğer biz Morrissey'in her söylediğini anlıyor olsaydık, Morrissey olurduk.
Hatta bu topraklara yakınlaşırsak, aynı cümleyi Fazıl Say için de kullanabiliriz. Bir düzeltme de yerinde olur: Belki anlamadığımız için değil, onlar anlatmak istediklerini bazen fazla ağdalı ya da aksine kırıcı olmak pahasına, açıkça söyledikleri için algılayamıyoruzdur. Kim bilir, belki bir gün dünyada arabesk dinleyenler yavşaklıktan para cezası öder. Et yiyenler de Anders Breivik'in yanında cinayetten hapis yatar. Ama o gün bugün değil.
Büyük düşünürlerimiz daha iyi bilir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.