Cumartesi 19.11.2011
Son Güncelleme: Cuma 18.11.2011

Kendim gibisini görmedim

Ajda Pekkan'la, yeni hazırladığı giyim koleksiyonu hakkında konuşmaya gittik, Türk sanat müziğinden girip dizilerden çıktık. Süperstar bugüne kadar elde ettiği başarılarla gururlanıyor ama bir yandan da “Sekiz çocuk yetiştirmiş gibiyim, o kadar yorucu bir hayat ki,” diyor

Ajda Pekkan'ın Twist markası için hazırladığı ikinci koleksiyonun tanıtımındayız. Daha önce Twist'e, sahne kıyafetlerinden oluşan bir koleksiyon hazırlamıştı, bu kez günlük giysilerinden esinlenmiş. Pekkan, köşe yazarları, magazin şefleri ve moda editörleriyle birlikte yemekte. Bir yandan yeni koleksiyondan bahsediyor, bir yandan da moda editörlerine makyaj ve giyim tüyoları veriyor. Makyajını kendi yaptığını ve çocuksu bakışlarını sadece kendisinin ortaya çıkarabildiğini anlatıyor, "Çok şık bir elbisenin altına katiyen topuklu giymem, asi bir bot yakışır," diyor. Derken biraz da şarap bilgisini konuşturuyor. Fransız ve Şili şaraplarını çok beğendiğinden ama Türkiye'de de giderek daha çok kaliteli şarapların piyasaya çıktığından bahsediyor. Şarapta beyaz, yemekte somon ızgara tercih ediyor. Gazetecilerin çoğunluğu kadın olduğundan, bir ara muhabbet iyice 'kadın' muhabbetine dönüyor. Pekkan, Anadolu Yakası'ndaki bir cemevinde bulunan dilek ağacına dilek tutmaya gittiğini anlatıyor. Espriler havada uçuşuyor. SABAH olarak özel röportaj sözü aldığımızdan, yemekten bir saat önce Ajda Pekkan'la baş başa buluşuyoruz. Sadece modadan konuşacağımızı düşünürken laf lafı açıyor ve süperstarın yeni çıkaracağı albümlerden hiç kaçırmadığı dizilere kadar pek çok konu konuşuyoruz.
- Moda konuşmak için buluştuk ama ben müzikle ilgili de bu aralar ne yapıyorsunuz merak ediyorum...
- Yeni albümün hazırlıkları başladı bile. Hatta iki konsept var. Biri Türk Sanat Müziği, biri pop. Pop albümde, benim herkes tarafından sevilmiş şarkılarım olacak. Yaz Yaz, Uykusuz Her Gece, Yeniden Başlasın gibi şarkılarım. Ozan Çolakoğlu'nun aranjmanlarıyla bu şarkılar yeniden hayata geçecek ve arşivlik bir çalışma olacak.
- Türk Sanat Müziği peki?
- O da Muazzez Abacı'yla bir çalışmamız olacak. Şubat sonu gibi çıkar. Projeyi ben attım ortaya da şimdi 'Bir bitirsem hayırlısıyla,' diyorum. Şimdiden strese girmeye başladım çünkü.
- Neden?
- İlyas Tetik'le repertuar seçimi yapıyoruz. Görüyorum, hepsi öyle bir yerdeler ki... Ben popun çok önemli bir yerinde vasıflandırılıyorum. Ama İlyas Bey de, Muazzez Hanım da alaturka müziğin duayenleri. Ben de kendimi mahcup hissetmek istemiyorum tabii. Türk Sanat Müziği'ne soyunduğumda bir hata yapmak istemiyorum. Beni çalıştırsınlar, eleştirsinler istiyorum, hak edeyim yani. Ondan sonra da takdir edileyim tabii. Sınava girecek öğrenci gibi hissediyorum kendimi.
- Siz hep sever miydiniz sanat müziği, söyler miydiniz kendi kendinize?
- Seviyorum. Aslında şöyle, eskiden küçümsediğim her şey sonradan başıma geldi. 'Evlenmeyeceğim,' dedim, evlendim. 'Şöhret olmayacağım,' dedim, oldum.
- 'Sanat müziği söylemem,' mi diyordunuz yani?
- Tabii canım. Çünkü ebeveynlerimiz hep radyo müzikleri, tek sesli müzikler dinlerdi. Biz de o yaşlarda uçuyorduk tabii, aklımız bir karış havada. Gazino hayatıyla Türk Sanat Müziği başladı. Ben kırık şarkılar söylüyordum. İlk İtalyancayla, cazla başladım. Sonra gazinoda bunun arasını bulmaya çalıştım, daha halkla bütünleşecek şarkılar söylemeye çalıştım. Derken derken yozlaştı onlar tabii, başka bir hale geçti. Sonra bir aranjman furyası başladı. Ben başladığım zaman Barış Manço, Ersen ve Dadaşlar, Erkin Koray, cazda Ayten Alpman, Rüçhan Çamay... Ben o büyüklerin arasında ne yapacağımı, hangi kulvarı seçeceğimi bilmiyordum. Öylesine söylüyordum işte...
- Ama sonra tamamen popa döndünüz...
- Sonra cover'lar başladı Fecri Ebcioğlu'yla. Bir de dayak yedim. 'Niye cover yapıyorum, niye özgün müzik yapmıyorum,' diye çok tokat yedim. Ben de öyle meşhur oldum. Sonra özgün müziklere, bestelere yer verdim ve bugünlere geldik... Ve tabii pek çok şeyle baş ettim bu süreçte. Ben kendim gibisini de görmedim. Hem aklı başında olacak, hem insan gibi kalacak, hâlâ sevecen olacak, vicdanlı olacak, mantıklı olacak...
- Ve hâlâ çok güzel olacak...
- Güzel olacak ama bıktım artık. Sekiz çocuk yetiştirmiş gibiyim, o kadar yorucu bir hayat. Evinde otururken de yorucu, çünkü sürekli beynini çalıştırmak zorundasın. Ve insanları manipüle etmek zorundasın, tek başına hareket etme imkanın yok çünkü. Sürekli sahnede olmak çok zor bir şey. Bir gün geliyor istemiyorsun, sen de herhangi biri olmak istiyorsun. Evimde oturup yemek yemek istiyorum sevdiğim insanlarla. Bizimki saati saatine uymayan bir iş. Daha çok erkek işi belki de.
'BENDE BİR KAÇIKLIK MI VAR?' DİYORUM
- Siz hep yenilik peşinde koştunuz ama gördüğümüz kadarıyla, hazırdan yemediniz.
- Bazen, evde sakin sakin otururken, böyle saçıma lastik takmış, altımda eşofman, 'Bu kadar insanı nasıl peşimden sürükleyebiliyorum?' diyorum kendi kendime. Ben miyim sebep acaba, bende mi var bir kaçıklık. Niye normal insan gibi yaşamıyorsun, evinde otur, dizini seyret... Gerçi onu da yapıyorum. Dizi canavarıyım.
- Neler seyrediyorsunuz?
- En sevdiğim Yer Gök Aşk. Bir kere müziklerini çok seviyorum, etnik ve çok güzel. Fatmagül'ün Suçu Ne? eh, olsa da olur olmasa da olur. Çok patetik çünkü artık. Ama oyuncuları Öyle Bir Geçer Zaman ki de güzel. Ve tabii Muhteşem Yüzyıl. Cenevre'de otele gittim, iPad'de açtım izliyorum Yer Gök Aşk'ı. İkide bir internet gidiyor filan. Ama orada bile hiç kaçırmadım yani.
- Siz çok konser de veriyorsunuz...
- Bu yaz öyle oldu. Çünkü daha önce aksilikler olmuştu, hırs yaptım biraz. İnanılmaz güzel geçti konserlerim. İyi ki yaptım. Çünkü ben ilk başlarda film çevirirken, insanlarla bütünleşmiştim. O zaman daha somut bir Ajda Pekkan vardı. Evlerine giriyordum çünkü, dokunabiliyorlardı sanki. Daha sonra kopmadım ama biraz daha soyut oldu ismim. Şimdi yeniden kuruluyor o ilişki. Canlı canlı görüyorlar, benim için 'Acaba konuşabiliyor mu ki?' diye düşünenler. Biraz da bunu kırmak için girdim bu jürilere filan. Yoksa saatlerce otur oralarda, bilmediğin insanlara 'İyiydin, değildin' gibi laflar et... Bana hiç hoş gelmiyordu çünkü aslında.
- Uzak olmak istemediniz yani hayranlarınıza.
- Evet. Ama çok yakın olmak da iyi bir şey değil (gülüyor). Arayı bulmaya çalıştım. Bulduğuma da inanıyorum.
COOL VE ROCK BİR KOLEKSİYON
- Twist'e koleksiyon hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
- Yıllardır hayalimdi, tarzımı yansıtalabileceğim bir şeyler tasarlamak. Çok iyi dostum Yalçın Ayaydın ile bir sohbet sırasında başladı bu serüven. Tarzını beğendiğim Twist'le geçtiğimiz sezon çıktık yola. Doğru zamanda, çok doğru ve güvenilir bir iş ortağı oldu Twist benim için. Yıllarca Ajda Pekkan markasını yarattıktan sora yanlış ellere vermek istemedim. Birkaç kere başıma geldi böyle yanlışlar çünkü. Twist'le özgür, rahat ama şık bir koleksiyon hazırladık.
- Moda sizin için ne demek?
- Moda benim için 'ne istediğimden' öte değil. Modaya ayak uydurmak için özel bir çaba sarf etmedim hiç. Kendi modamı yarattım. Kendimi kendim gibi hissedebildiğim şey ne ise, moda benim için odur. Twist için hazırladığım koleksiyonun özünde de bu var.
- Tasarımları hazırlarken nelere dikkat ettiniz?
- Yapmak istediğim şey, sahnedeki Ajda Pekkan ile günlük yaşamdaki Ajda'yı harmanlayabilmekti. Bu kez bir önceki sezondan farklı olarak giymek istediklerimden yola çıktım. Geçtiğimiz yaz sezonunda Twist ile ilkini gerçekleştirdiğimiz koleksiyonda sahnedeki Ajda'dan çokça izler gördünüz. Sahnedeki göz alıcı şıklık ve ışıltı koleksiyona hakimdi. Taş işlemeli ceketimiz örneğin. Çok beğenildi. Bunun dışında, geçmişteki Ajda Pekkan'nın ilk dönemlerde giydiği bir elbiseyi detayına dokunmadan bugüne taşıdık. Bu sezon içinse en temelde Ajda Pekkan for Twist koleksiyonu oldukça 'cool ve rock' bir koleksiyon oldu diyebilirim.
ESKİDEN GÖRGÜSÜZDÜM
- Siz hep güzel giyinirdiniz...
- Özen gösterirdim diyeyim. Bazı insanlar marka hastası mesela. Ben marka hastalığı problemimi atlattım. İnsan kendi kişiliğini bilmeli. Marka bir çanta ya da arabayla, 'bak ben neyim' olmamalı. Ben de öyleydim, ilk görgüsüzlerden... Sonra geçiyor. Kimseyi de kınamıyorum bu anlamda. Ama sonunda kendine bakıyorsun, ne yakışıyor ne yakışmıyor zaman içinde anlıyorsun. Benim marka hastalığım Fransızların görgüsüzlüğünden başladı. Orada dokuz sene kaldım. Mesela kuaföre gidiyorsun, bütün kadınların elinde Louis Vuitton. Sende yoksa, sanki uzaylısın onlar için.
- Alışverişi sever misiniz?
- Türkiye'de alışveriş yapamıyorum. Gezemiyorum çünkü. Ancak yurtdışında alışveriş yapabiliyorum. Ne İstinye Park'a ne Akmerkez'e gidebiliyorum. Ama Bayrampaşa'ya gittim geçenlerde. Bayramın dördüncü günü, o kalabalıkta, Forum İstanbul Alışveriş Merkezi'ne gittik. İnsanlar inanamadıkları için benim olabileceğime, onlar anlayana kadar ben yanlarından geçmiş oluyordum. Ama kimse anlamasın diye başın önünde suçlu gibi geziyorsun. Zor yani.
- Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
- Sade, spor, dinamik. Daha doğrusu moduma göre. Kalıplaşmayı sevmiyorum.
- Farklı görünmek önemli midir sizin için?
- Bir zamanlar önemliydi, artık değil. Zaten çok dikkat çeken bir insanım... Artık dikkat çekmemeye çalışıyorum.
- Ne giyseniz de yakışıyor. Sırrınız nedir?
- Güzel olduğum ya da fiziğim mükemmel olduğu için değil. Neremi saklamam gerektiğini öğrendiğim için güzel oluyorum. Bir de tabii gusto çok önemli. Kalkıp da rengarenk, acayip şeyleri bir arada giymek hoş olmuyor. Saçı kullanmak mesela. Ceket giydiğimde, saçın toplanması lazım ki, omuzlar ortaya çıksın, boyun ortaya çıksın.
SEKSAPEL, ANLARDA SAKLIDIR
- Türk kadınlarına moda tavsiyeleriniz var mı?
- Mesela beli kalın olan bir kadın, pilili etek giymemeli. Belden etek giymemeli aslında. Bir de mesela üst beden kısadır Türk kadınında genelde. Onu uzun göstermek için korsajlı etek giymek lazım. Çıkıntılı vücuda hiçbir zaman yapışık şeyler giymemek lazım. Daha bol, rahat şeyler giymeli. Ama onların da kombini var. Alt dar olacaksa, o zaman üst bol olacak. Ya da üst dar olursa, alt bol olacak. Bir şalla da üst taraf kamufle edilecek.
- Seksi bir kadınsınız. Seksapel önemli midir sizin için?
- Hayatımda aklıma gelecek son soruydu bu. Hiç alakam yoktur seksapelle. Bence seksapel de gizli olmalı. İnsan her şeyini ortaya koymamalı. Olduğu yerlerde olmalı o güzellikler. Kadının içinde kıpırtılar varsa, o erkeğiyle beraber olduğu anlardır. Paylaştığı anlardır. Benim de herhalde sahnede kendimi iyi hissettiğim anlardır, öyle göründüğüm zamanlar. Bunun dışında özel bir çaba harcamam. Dedim ya zaten ben güzel olmayan yerlerimi kapamayı tercih ederim. 'Güzel yerlerim bunlar,' diye gezmedim hiç.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.