Son Güncelleme: Cuma 27.01.2012
Filmlerin sesi yokken
ARTİST ***
(L'Artiste) / Yönetim ve senaryo: Michel Hazanavicİus Görüntü: Guillaume Schiffman / Müzik: Ludovic Bource Oyuncular: Jean Dujardin, Berenice Bejo, John Goodman, James Cromwell, Penelope Ann Miller, Missi Pile, Ed Lauter , Malcolm MacDowell / Fransız filmi.
Şişman boksörün Türkiye macerası
Ata Demirer, bir mini-efsaneye dönüşen iki filmlik Eyvah, Eyvah serisinden sonra merakla beklenen yeni filmini sunuyor: Yazar ve yıldız olarak... Ve hiç de hayal kırıklığı yaratmıyor. Demirer bu kez 'Alamancı' ırkdaşımız Ayhan Kaplan rolünde. Yaşı ilerlemiş ve iyice düşüşe geçmiş bir boksör eskisi olan Kaplan, hep kaybettiği maçlar yüzünden üçkağıtçı menajerine borçlanıyor. Üstüne üstlük, şikeli son maçını kimsenin beklemediği biçimde kazanmaz mı? Borç katlanıyor ve o da bir öneriyi değerlendirip anavatana dönüyor: Antalya sahilinde bir küçük motele... Ama bu davetin ardında da tam bir üçkağıtçılık vardır. Çünkü o arazinin yüzde 50'si Ayhan'ın üzerindedir: kendisi bilmese de... Yıllar önce amcası yeğenine bu iyiliği yapmıştır. Ama amca kendini bilmez haldedir ve de kızıyla hinoğlu hin damadı, milyarlık araziye konmak niyetindedir. Saf ve dürüst Berlin Kaplanı, hem bu oyunu bozmak, hem âşık olmak, hem de ülkemizin güzelliklerini yeniden keşfetmek serüvenini yaşayacaktır. Film, öncelikle komediyi ve güldürmeyi temel amaç yapmamasıyla dikkat çekiyor. Evet, bu bir komedi ve bir Ata Demirer filmi. Ama komediyi abartma çabası hiç yok. Kendi içinde birer komedi mini-zirvesi olan sahneler yok değil: Rafting bölümü, tüm ring sahneleri ya da gerçeğin ortaya çıktığı bölüm gibi... Ama genelde, en doğal biçimde akan bir hikaye bu. Ve güldürdüğü kadar düşündürüyor ve hüzünlendiriyor. Yani hayatın daha birebir yansıması gibi. (Kimilerine eski Yeşilçam'ı ve onun komedi-dram iç içeliğini hatırlatması bundan olsa gerek- ben katılmasam da). Film bu açıdan Yılmaz Erdoğan'ın sinemasına, özellikle de Neşeli Hayat'a yaklaşıyor denebilir. Öte yandan, Demirer bu yeni karakterde döktürüyor. Şaşkın hali, şaşı bakışları, çocuksu tavırlarıyla, iki kültür arasında kalmış bir saf Türkü gayet iyi oynuyor. Ama belki en iyisi, konuşması. İkisini de kırık-dökük konuştuğu iki dilin birleşmesi, sanki yeni bir dil yaratıyor. Ayrıca (anlaşılan istediği halde denetleyemediği) kilolarını bir sempati, giderek güldürü malzemesi olarak kullanmayı da beceriyor. 'Şişman boksör' tiplemesi, yadırgatmıyor ve yerine oturuyor. Aynı biçimde, cinsellik iması bir yana, aşk bile hissedilse de görselleşmiyor, somutlaşmıyor. Bu konudaki ciddi bir dikkat ve özen var! Hakan Algül yine işlek, işlevsel ve su gibi akan bir anlatım tutturmuş. İyi seçilmiş yan oyuncuların da desteğiyle, rahatça, hatta keyifle izlenen bir film. Şener Şen, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz gibi adlardan sonra Demirer'in de komedinin çıtasını böyle yüksek tutabilmesi, popüler sinemamız için büyük kazanç.
BERLİN KAPLANI ***
Yönetmen: Hakan Algül / Senaryo: Ata Demirer / Görüntü: Gökhan Atılmış / Müzik: Fahir Atakoğlu/ Oyuncular: Ata Demirer, Necati Bilgiç, Nihal Yalçın, Numan Açar, Özlem Türkad, Tonguç Oksal, Cemil Özbayer / BKM yapımı
ELVEDA SEVGİLİ DOST
Theo Angelopoulos, 20. yüzyılda sinemayı radikal biçimde yenileyen bir avuç sinemacıdan biriydi. Yunan sanatçı, Paris'te edebiyat ve sinema okumuş, dönüşünde cunta altındaki ülkede eleştirmenliği ve sinema yapmayı seçmişti. 1970'teki ilk filmi Reconstruction (Canlandırma) ile büyük ilgi çekmişti. Ardından 36 Günleri, Oyuncuların Yolculuğu, Avcılar, Büyük İskender, Kitara'ya Yolculuk, Arıcı, Puslu Manzaralar gibi filmler geldi. Sonraları da Leyleğin Geciken Adımı, Ulis'in Bakışı, Cannes'da Altın Palmiye aldığı Sonsuzluk ve Bir Gün gibi filmler... Niye önemliydi? Öncelikle ülkesinin ve Avrupa'nın özellikle 20. yüzyılda yaşadığı büyük serüvene olan ilgisi nedeniyle... İki büyük savaş, devrimler, kıyımlar, sokak eylemleri, ideolojik çatışmalar onun asıl ilgi alanıydı. Bu temelde politik sinemayı son derece çarpıcı bir biçimde veriyordu: Çok uzun ve kesintisiz çekimleri büyük bir ustalıkla gerçekleştiriyor, böylece bize hayatın gerçek ritmini ve akışını duyumsatıyordu. Ayrıca, aynı çekimin içinde zamansal ve mekansal sıçramalar yapıyor, tarihin içinde geriye veya ileriye gidiyor, bir kentten öbürüne atlıyor, sadece tematik bir bağı korumakla yetiniyordu. Bu büyük macerada yanına aldığı besteci Eleni Karaindrou, görüntü ustası Giorgos Arvanitis gibi değişmez dostları vardı. Ülkemizin de bir büyük dostuydu. Onunla sayısız kez ve değişik yerlerde birlikte olmuş ve konuşmuştuk. Bir kısmını ülkemizde çekeceği son filmini bitirememesi ne yazık...
TEKRARIN TEKRARI FİLM
1973'ten kalma bir televizyon korku filmini yenileme çabası. Eski ve görkemli bir malikaneye yerleşen ve annesinden ayrıldığı için babasından nefret eden bir küçük kız, orada yeraltında yaşamakta olan küçük ve ürkünç yaratıklar keşfeder. Klasik lanetli ev temasına hiçbir yeni ve farklı açılım getirmeyen, sadece yaratıkları sunmak için modern teknolojiden bol bol yararlanmakla yetinen ucuz bir korku filmi. Böyle bir filmde yazar ve yapımcı olarak Meksikalı usta Guillermo Del Toro'nun imzasını bulmak şaşırtıcı: Bu gereksiz maceranın içinde niçin yer almış ki?
KARANLIKTAN KORKMA *
(Don't be Afraid of the Dark) Yönetmen: Troy Nixey / Senaryo: Guillermo del Toro, Matthew Robbins /Görüntü: Oliver Stapleton/ Müzik: Marco Beltrami/ Oyuncular: Guy Pearce, Katie Holmes, Bruce Gleeson, Bailee Madison / Amerikan filmi.
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu