Kıtaların ayrıştığı çağda hayvanlar
BUZ DEVRİ 4- KITALAR AYRILIYOR
(Ice Age: Continental Drift) ***
BİR USTANIN ÖZGÜN DÜNYASI
Birçok eleştirmene göre Rus sinemasında Tarkovsky'nin mirasçısı olan 1951 doğumlu yönetmen Sokurov, aynı zamanda ülkesindeki olumsuz koşullara rağmen sürekli üreten verimli bir sanatçı. Uzun film yapamadığında, kısaya veya belgesele yoğunlaşıyor ve özellikle Almanya'dan bulduğu destekle önemli filmler üretiyor. Genel kanıya göre, sanatçının 'iktidar üçlemesi' sayılan Moloch (Hitler ve sevgilisi Eva Braun'un ilişkisi), Telets (Lenin ve Stalin çatışmasından bir kesit) ve Güneş (Japon imparatoru Hirohito'nun 2. Dünya Savaşı yenilgisi) filmlerine son bir halka ekliyor, bu haftaki Faust filmi. Aslında bu tartışmalı, çünkü ilk üç film gerçek kişiliklere dayanıyor. Faust ise çok ünlü bir edebi eserin, Goethe'nin başyapıtı olan romanın bir yorumu. Ama Sokurov'un tüm ününe karşın, Faust'u keyifle izlemek ve de herkese tavsiye etmek kolay gözükmüyor. Bu, öncekilerden de çetin ve kendini kolay ele vermeyen bir film. Yer yer şahane tablolar, garip ve gizemli bir ışıkla aydınlatılmış yüzler, Ortaçağ yaşamından çiğ ve isyan ettirici görünümler, insan karakteri üzerine adeta görsel ve konuşkan bir felsefeye dönüşmüş saptamalar var. Mefisto ya da Şeytan, hele bunca şeytan filminden sonra, tam bir sürpriz... Sarsak, komik, grotesk, iğrenç bir ihtiyar... Faust ise tam bir avare: Düzenin kıyısında yaşayan, serseri bir bilim adamı. Hafiften doktor Frankenstein'la da akraba olabilecek! Tüm ilişkiler ürperti, hatta mide bulantısı veriyor, şehvetten yemek yemeğe tüm insancıl haz ve keyifler, korkunun ve iğrençliğin gölgesine taşınıyor. Kendi adıma, ustanın bu üçleme (veya dörtleme) dışında kalan filmlerini tercih ederdim: Alexandra veya Ana ve Oğlu gibi... Ama has sinemaseverler, o Sokurov tablolarını nefes almadan izleyebilir: Sokak sahneleri, Alman birahaneleri, finaldeki cennet ya da cehennem görüntüleri gibi...Bir büyük ustanın aykırı, etkileyici ve kışkırtıcı eseri, belki de veda filmi. Aralarında kısa bir rolde Hanna Sychygulla'nın ve saygın Alman ve Rus oyuncularının bulunduğu kadro ilginç. Fransız görüntü ustası Bruno Delbonnel ise Sokurov'un o tipik solgun ve pastel renk dünyasına dalış yapıyor. Sonuç olarak, ancak Yedinci Sanat'ın gerçek tutkunları için...
FAUST **
Yönetmen: Alexander Sokurov/ Senaryo: A. Sokurov, Marina Koreneva/ Görüntü: Bruno Delbonnel/ Müzik: Andrey Sigle/ Oyuncular: Johannes Zeiler, Anton Adasinsky, İsolda Dychauk, Georg Friedrich, Hanna Sychgulla/ Rus-Alman yapımı.
FACİA KENTİNDE KORKU
Çernobil faciası üzerine etkili bir belgeseldrama görmüştüm, bir festivalde... O gelir diye beklerken, karşımıza onu dekor alan bir korku filmi çıktı! Tüm Avrupa'yı gezen ikisi kız, dört fırlama Amerikan genci, tüm o kültür kentlerinde olup-bitenin farkına bile varmadıktan sonra, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e gelirler. İçlerinden zıpır birinin önerisiyle de Moskova'ya doğru yola çıkmak yerine, yakındaki Pripyat kentine giderler: Çernobil'deki talihsiz işçilerin yaşadığı ve 25 yıldır terk edilmiş yerleşim yeri... Ama o ürkünç yapıların içinde ve banliyö varoşlarında, karşılarına her türlü tehlike çıkacaktır: Dev aç ayılardan, facianın etkisiyle canavarlaşmış radyasyon kurbanlarına... Acaba bu, cahillikleri için ilahi bir ceza olabilir mi? Son cümlenin bir şaka olduğunu sanırım anladınız! Yıllardır terk edilmiş gerçek mekanları kullanması, filmin baş kozu. Birkaç gerçekten ürkünç sahnesi de var. Onun dışında, sanki 'fakirin korku filmi' gibi: klasik Zombi öykülerini hatırlatan, ucuza maledilmiş bir film. Meraklıları için...
ÇERNOBİL'İN SIRLARI (The Chernobil Diaries) **
Yönetmen: Bradley Parker/ Senaryo: Oren Pell, Carey Van Dyke/ Görüntü: Morten Soborg/ Müzik: Diego Stocco/ Oyuncular: İngrid Bolso Berdal, Dimitri Diatchenko, Jesse McCartney, Jonathan Sadowsky, Olivia Dudley, Devin Kelley/ ABD-Rusya yapımı
EVİN KADINI YİNE ÇEKİP GİTTİ!
Faust'la birlikte son İstanbul festivalinden gelen bir diğer film. Roberto Succo, Feux Rouges- Kırmızı Işık, Les Regrets- Pişmanlıklar gibi filmlerinde çağdaş insanın ruhuna sanatsal dalışlar yapmayı deneyen genç yönetmen Cedric Kahn'ın filmi, bu kez bir çifti ele alıyor. Usta aşçı Yann, yanında çalışan kadın garson Nadia'ya ilgi duyuyor. Birlikte taşrada bir lokantaya yatırım yapıyorlar. Ama işler ters gidiyor, ortaya dev bir borç çıkıyor. Nadia küçük oğlunu geride bırakarak, muğlak bir teklifin peşinde Kanada'ya gidiyor. Onun izini kaybeden Yann ise oğlanla birlikte direnmeye çabalıyor. Filmin bir özelliği, kırık bir aşk hikayesini çağdaş kapitalizmin tuzakları sosuna bulayarak anlatması. Ve de Amerika, Kanada gibi uzak ülkelerin temsil ettiği mutluluk rüyasının gerçekliğini sorgulaması. Sonuç olarak, çok iddiası olmayan küçük bir film. Ama bu istenmiş küçüklüğün içini iyi dolduruyor ve inandırıcı bir öykü sunuyor. Belki asıl talihsizliği, benzer bir hikayeyi daha çarpıcı biçimde anlatan geçen haftanın diğer Fransız filmi, Des Vents Contraires- Sert Rüzgarlar'dan hemen sonra çıkması. Bu filmde de oyunculuğun düzeyi yüksek: Guillaume Canet ve Leila Bekhti gayet iyiler.
DAHA İYİ BİR HAYAT (Une Vie Meilleure) **
Yönetmen: Cedric Kahn Senaryo: C. Kahn, Catherine Paille Görüntü: Pascal Marti Müzik: Akido Oyuncular: Guillaume Canet, Leila Bekhti, Slimane Khettabi/ Fransız filmi
EN SON HABERLER
- 1 Yavuz Bingöl halk ozanı olan annesi 'Şahsenem Bacı'yı anlattı: Yanlış giden kariyerime şekil verdi...
- 2 Dört ünlü aktör ile erkek modasını konuştuk: Giyinirken eşlerimizin fikrini alırız
- 3 Ayrılık hayatın gerçeği aslolan yaşamın kendisi
- 4 Annem Alzheimer’dı en son beni unuttu
- 5 Kronik inflamasyonu doğal beslenmeyle yenin
- 6 Çocuklar için güneş kremi ve gözlük vakti geldi
- 7 İlham kaynağım İstanbul
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sanal dünya çocuklara okuldan tatlı geliyor
- 10 Öğrendiğinizde şaşıracağınız 4 önemli beslenme bilgisi