Cumartesi 13.10.2012

Bir bilim kurgu karakteri: Ömür Gedik

Popüler bir sinema eleştirmeni, hararetli bir hayvan hakları savunucusu, albenili bir show girl, ısrarı sesinden daha güçlüb ir şarkıcı, son haftanın en topa tutulan magazin figürü. Ama bazıalrımız için özel tasarım bir robotnaz, bir bilim kurgu karakteri ÖmürG edik

Sezen Aksu'yla Murathan Mungan'dan yürütüp bozacak olursak: Daha kimse gerdirmemiş, botoks bile nedir bilmezken... Kimse henüz boşanmamış, ilk evlilikler bile yapılmamışken... Eskidendi, çok eskiden... 90'ların başı. SABAH dergi grubundayız. Çok genciz. Birkaç aydır aynı masada çalıştığımız bir arkadaşımız, derginin yayın yönetmenine diyor ki "Ben yarın biraz erken çıksam olur mu?" "Oluuur, niye ki?" diye soruyor yayın yönetmeni. "Nikaha gideceğim de..." Birkaç cümle sonra, ömrüm boyunca unutamayacağım detay geliyor: İşten biraz erken çıkıp gideceği nikah, kendi nikahı! Biz o günlerde daha bir yaygaracıyız. Evlenecek olsak üç aylık izin alır, hatta istifa ederiz. Bu arkadaşımız ise sessiz, sakin, kendini hiç öne çıkartmayan, tam tersi ufaltan, saklayan, kibar bir kız. Küllü kumral saçları, duru beyaz bir teni var. Doğal, makyajsız. Kılığı kıyafeti iddiasız. 22 yaşında. Boğaziçili. Adı, Ömür! Sonra ofis içi dedikodulardan öğreniyoruz ki, Hürriyet'in mali işlerinin tepesindeki adamla evleniyormuş: Soner Gedik'le!
YAZAR DEĞİL, POP FİGÜR DİZAYNI
Evlendikten sonra, artık SABAH dergi grubunda çalışmadı. Hürriyet'e geçmiş, bir kızı olmuş. Adını yaklaşık 10 yıl sonra, sinema eleştirmeni olarak duymaya başladık. Popüler filmlere dair tanıtım yazıları yazıyordu. Bu yazıları fazla sade suya tirit bulanlar oluyordu. Sanki Hürriyet kitlesine hitap edecek sinema yazarı bir Fatih Özgüven, bir Tuna Erdem'di! Sanki 20. defa gösterilen Recep İvedik, türlü hesaplarla o saate konan diziyi alt edip reytinglerde en yukarı yerleşmiyor! Sanki sokağa çıkıp vatandaşa sorduğunuzda ilk akla gelen yönetmenlerden Sinan Çetin, başrol verdiği canı eşi Rebekka'nın, Nicole Kidman'dan ve Kate Blanchett'tan daha güçlü bir oyuncu olduğunu söylemedi! Yazılar evet, fazla sade suya tiritti. Ama daha iyi olmaları da şart değildi işte. Salt yazıyla var olacak değildi ki, asıl bir pop figürü olarak var edecekti kendini: Gazetesinin rüzgarıyla, Hollywood söyleşileriyle, televizyon programlarıyla, estetik düzenlemelerle, kendini yeniden tasarlamaya başladı. O arada kocadan geriye sadece soyadı kalmış, tam da aynı kitle tarafından pek rağbet gören Ferhat Göçer'le ilişki başlamıştı.
DİPSİZ KUYU SENDROMU
Dövme yaptıranlar, nasıl duramayıp bir daha, bir daha dövdürüyorlarsa kendilerini, estetik yaptıranlarda da oluyor bu: Bir kere daha, biraz daha... Her işte böyle: Miskinlik ettikçe edesin, spor yaptıkça yapasın gelir. Televizyona çıktıkça çıkası geliyor kiminin. Ömür Gedik'te de böyle bir dipsiz kuyu sendromu baş gösterdi. Dünyayı biz bize bir arkadaş partisi, okuldaki talent show olarak görmeye başladı galiba. Kendinden bir müzisyen, bir show girl çıkarmaya karar verdi. Mühim müzik hocalarından ders almış, bir sürü koroya katılmış, Altın Portakal'daki hezimetin sebebinin teknik olduğunu söylüyor... Ama Ferhat Göçer'e ilanı aşk parçası... HAÇİKO için söylediği Portakal Orda Kal şarkısı... Benzemez Kimse Sana'da yaptığı ünlü taklitleri... Halil Sezai'yle stüdyo ortamında çekilen Paramparça düeti... Sesi hakkında fikir sahibi olmamıza yetecek kadar örnek var elimizde. Bir de sahneyi çok seviyor ama kımıldamıyor. Kıpırdamıyor. Klipte de o bebeksi yüzüyle, nefes aldığından bile tereddüt ettiren bir sabitlikte öylece duruyor. Kızı olsa, kız kardeşi olsa bu kadar benzer. Kendini tıpa tıpı yaptırdığı Ajda Pekkan'ın gülücüklü iki mimiğiyle beraber, robotik hallerini de aynen uyguluyor. Aksanını da. Melodisini de. Karıncalarla çocukken de arkadaşmış. Ama HAÇİKO da dönemin ruhuna cuk oturan ve bu proje paketini tamamlayan mükemmel bir unsur tabii ki.
"ALIŞTIK BİZ, KAZANDIK BİZ, BAŞARDIKBİZ"
Altın Portakal açılışındaki kötü performansı yüzünden sosyal medyada demediklerini bırakmadılar geçen hafta. Gazetelerin magazin sayfaları da onunla yatıp kalktı. Performansı hakikaten fazla tuhaftı, "Hiç de kötü değildi bile. Hiç de bile. Kanıtlıycam. Utanacaksınız," halleri daha da tuhaftı. 'Meyve veren ağacı taşlarlar, gündemde olmanın bedeli bu,' avuntusu da nereye kadar... Fakat esas şaşırtıcı olan, multifonksiyonel köşecilerimiz. Hepsi birer özgüvenölçermiş meğer. Tansiyon ilacı gibi, özgüveni sabitleyen, patlamaları önleyen haplarını vaktinde almak için kendilerininkini sabahakşam ölçüyorlar herhalde ki, oradan idmanlılar. E bunu zaten bilmiyor muyduk? "Ferhat'la Ömür... Geçiyor bak bir ömür... Kalıcı mutluluğa... Alıştık biz... Kazandık biz... Başardık biz..." diye sevgilisine aşkını ilan eden, aşkını bu kelimelerle ilan eden bir kadına (Beyaz Show, Haziran 2010), iki buçuk sene sonra özgüven teşhisi koymak da nesi? O zaman onu yapan, bu zaman bunu yapar mı, yapar, girmiş artık o yola. Ama 20 sene önceye gittiğimizde, Ahu Aysal'ın müstakbel uzay yolculuğu ne ki, bilim kurgu burada gözümüzün önünde gerçek oluyor! Valla Bülent Ersoy değişmedi o kadar, öyle diyeyim.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.