Bir büyük destanı hatırlamak
SENARYO ÖZAKMAN'IN KİTABINDAN
Ama öte yandan, herkes, hepimiz aslında milliyetçiyiz. İçinde yaşadığınız topluma, doğduğunuz toprağa ve onun geçmiş/gelecek tarih, kültürüne sevgi duymak öylesine doğal bir şey ki... İşte bu filmi izlerken bunları duyumsadım. Biraz da Livaneli'nin Veda'sında olduğu gibi... Çünkü Çanakkale Savaşı (veya zaferi) tarihin öylesine büyük bir olayı, öylesine görkemli bir sayfası ki... Ne kadar anlatılsa azdır, ne kadar övülse yetersizdir. Balkan Savaşı'ndan çıkmış, yorgun ve bezgin, yıkım halindeki bir imparatorluğun 'düvel-i muazzama'ya can havliyle karşı durması, Avustralya'dan Yeni Zelanda'ya birçok ırak ülkeden de destek alan İngiliz ordusu ve 'müttefikler'in onca gücüne karşı, hemen yalnızca bir tür soylu kahramanlığa ve vatan için özveriye dayalı bir zafere doğru adım adım gitmesidir. Çanakkale direnişi, çöken bir imparatorluktan çağdaş bir devlet çıkarma serüveninin ilk büyük halkası, yeni tarz mantıklı ve haklı bir milliyetçiliğin laboratuvarıdır. Turgut Özakman'ın kitabına ve senaryosuna dayalı film, aslında ne klasik bir tarihsel kesit ne de gerçek bir savaş filmi. Film bir tür 'hamasi dokü-drama'. Hamasi, çünkü her şeye rağmen asıl malzemesi kahramanlık. Dokü yani dokümanter, çünkü sonuç olarak bu, Çanakkale olayını en önemli aşamaları ve dönüm noktalarıyla toparlayarak sunan bir tür belgesel. Drama elbette, çünkü bu gerçek bir belgesel değil, olayların mizansen ve oyuncularla canlandırıldığı bir dram. O açıdan, film kendi sınırları içinde duruyor. Yani savaşı ve gerekli-gereksiz olduğunu tartışmıyor; birçok ünlü savaş filminin tersine... Tek bir sahnede düşmanla kurulan ilişki ve her şeye karşın kaderin karşı karşıya getirdiği insanlar gösteriliyor. O sahne de acıklı bir ölümle bitiyor gerçi... Ayrıca savaş sahneleri de gerçekçi değil, adeta simgesel. Ve belli bir stilizasyona dayanıyor. Finaldeki 2. Anafartalar Zaferi'nde birbirine giren iki ordunun çok yukardan çekilmiş görüntüsünün hemen bulanıklaşarak silinmesindeki gibi.Ama ne gam... Film sonuç olarak önemli bir işlevi yerine getiriyor. 'Balık hafızalı' denebilecek, tarihe düşkün olmayan ve hep gündelik sorunların uçucu çekiciliğiyle oyalanan toplumumuza, kendi tarihinin dünya savaş tarihiyle buluşan bu önemli olayını yaprak yaprak açarak hatırlatıyor. İnandırıcı bir illüstrasyona, kimileri başarılı özel efektlere, hemen hepsi gerçek karakterlere dayanarak... Kendi adıma, sade ama etkili mizansenlerle sunulan filmde sık sık gözlerimin ıslandığını söyleyebilirim. Çok inandırıcı olmayan bir Mustafa Kemal'e, kimi bölümlerin (örneğin yarbay Mustafa Kemal'in 57. tümenin başında gelişinin) hiç gösterilmemesine veya 40 yıldır Liman von Sanders diye bildiğimiz Alman subayının Fon Sanders olması gibi savrukluklara karşın, geçmişle ilgili herkesin görmesi gereken bir film, tüllere sarılmış bir tarih dersi. Bu 'erkekler filmi'nin altından yüzünün akıyla kalkan kadın yönetmen Yeşim Sezgin'i ise herhalde medyamız bize tanıtır.
ÇANAKKALE 1915 ***
Yönetmen: Yeşim Sezgin Senaryo: Turgut Özakman Görüntü: Aras Demiray, Muharrem Dokur/ Müzik: Can Atilla/ Oyuncular: Baran Akbulut, Barış Çakmak, Bülent Alkış, Celil Nalçakan, Doğukan Polat, Emre Özcan, Ersan Duru, İlker Kızmaz, Mert Karabulut, Rıza Akın, Serhat Kaplan, Serkan Ercan, Ufuk Aşar, Ufuk Bayraktar/ Fida Film- Örümcek Film yapımı.
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu