Giriş Tarihi: 29.12.2012

Aşkın bin ikinci yüzü

Avusturyalı dahi sinemacı, Oscar'lı ve çifte Altın Palmiye'li Michael Haneke'nin Cannes ödülünden beri tüm dünyayı dolaşıp sürekli övgüler ve ödüller toplayan filmi Aşk, niçin Fransızca bir ad taşıyor? Fransız oyuncularla çekilmiş bir Fransız filmi olduğu için mi? Yoksa 'amour' sözcüğü hemen herkesin bildiği en ünlü Fransızca kelime olduğu için mi? Tüm bunların önemi yok. Önemli olan, Haneke'nin aşk üzerine söylenegelmiş hemen herşeyi çiğneyip geçen ve belki 'aşkın bin ikinci yüzü'nü veren son derece özgün bir film imzalaması. Bu farklı yüzün aslında son derece yoğun bir hüzün, hatta matem içermesi de elbette yönetmenin yaşıyla bağlantılı. 70 yaşında aşka bakış, gencecik bir yönetmenin şen şakrak bakışıyla benzer olabilir mi? Böylece yönetmen bize kendisinden de (bir kuşak) yaşlı bir karı kocanın öyküsünü anlatıyor. 80'lerindeki Georges ve Anne. İkisi de müzik öğretmenliğinden emekli, Paris'in göbeğinde pancurları genelde kapalı konforlu evlerinde sakin bir yaşam süren, arada sırada o da müzikle uğraşan kızları tarafından ziyaret edilen tonton bir çift. Ama Anne'ın birden ortaya çıkan hastalığı onu acılara gark ederken, çiftin ölüme karşı savaşımı başlıyor.
MELODRAM TUZAĞINA DÜŞMEMİŞ
Haneke görüldüğü gibi aşkın zor, belalı, ızdırap veren bir görünümünü sunuyor. Ama herkes yaşlanmaz mı, ölüm Allah'ın emri değil mi; yönetmen Stanley Donen'in vaktiyle dediği gibi "Hep yağmur altında dans edilir mi?". Ve o an, birlikte geçirilmiş tüm bir ömürden sonra gelen ve âşıklardan birini öncelikle çekip almak hevesindeki o önlenemez karar nasıl karşılanır, ona nasıl dayanılır, elele nereye dek gidilebilir? Usta yönetmen, bir kez daha kapalı bir mekan içindeki kahramanlarına bir mücadele öyküsü yaşatıyor. Ama bu kez en, en zorunu, en umutsuzunu. Bir oya gibi örülmüş sinemasıyla, melodram tuzağına düşmeden, duygusallığı sürekli özdenetim altında tutarak. Ve yine hiç müzik kullanmadan... Böylece sinema bize kederi ve ızdırabı anlatıyor. Şimdiye dek az görülmüş biçimde... Hikayenin içine yerleştirilmiş geçmişten anılar, resimler, belgeler bize çok daha mutlu anları olmuş, çok uzun bir aşkı hatırlatıyor. Ama zaten hangi sinemasever, bu rol için yedi yıllık tatilinden dönen Jean-Louis Trintignant'ın yakışıklı haline aşina değildir? Ve Allah Kadını Yarattı'dan Ölümsüz'e dek? Ve Hiroshima Sevgilim'de Emanuelle Riva'yı görmemiş bir sinema sevdalısı olabilir mi? Filmi izlerken, o yaşlı yüzlerin ve o görkemli oyunculuk gösterisinin ardındaki parlak günleri zaten bilmiyor muyuz? Ve birden açılan bir pencere, tombul bir güvercin, piyanodan yansıyan birkaç nota gibi ayrıntılar, filme önlenemez bir neşe de katıyor. Ama yine de 'elde var hüzün'... Anne'ın 'acı, acı' çığlıkları veya Georges'un belki 'Sophie'nin seçimi'nden de zor olan kararı gibi. Bir başyapıt...
AŞK (Amour) ****
Yönetim ve senaryo: Michael Haneke Görüntü: Darius Khondji Oyuncular: Jean-Louis Trintignant, Emmanuelle Riva, İsabelle Huppert, Alexandre Tharaud Fransız filmi

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.