Tatlı hayatın tuzlu faturası
Sağlıksız olduğunu bile bile, gereğinden fazla tuz, şeker ve yağ yiyoruz. Çünkü hazır besinlerin formüllerindeki bir şey onları karşı konulmaz kılıyor. Salt, Sugar, Fat isimli kitap, bu üçlüye nasıl bağımlı hale geldiğimizi anlatıyor
TUZSUZ HİÇBİR ŞEYE BENZEMİYOR
Moss'a göre tuz, şeker ve yağ konusunda yaşanan sorunun asıl kaynağı tam da burada yatıyor zaten. Bunu örneklemek içinse bizi ufak bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Yıl 1999. Dünyanın en büyük işlenmiş yiyecek üreticileri Minneapolis'te gizli bir buluşma için bir araya gelmiş konuşuyorlar. Şirketlerden birinin temsilcisi ayağa kalkıyor, ülkede artan obeziteyle kendi ürünleri arasındaki ürkütücü bağlantılardan bahsediyor. Yeni binyılda obezitenin dünyanın başındaki en büyük belalardan biri olacağı bariz biçimde görülebiliyor. Sunum sona erdiğinde patronlardan biri yerinden kalkıyor. Kutsal üçlüye dokunmaları durumunda ne kadar zarar edeceklerine dair bir şeyler mırıldanıyor. Toplantı sona eriyor. Tuzlu-şekerli-yağlı üretime devam ediliyor. Günlerden bir gün Moss'un tuz konusundaki endişelerine aşina bir yönetici, gazeteciyi fabrikasına çağırıyor. En ünlü ürünlerinin tuzsuz versiyonlarını önüne diziyor, "Buyur ye, afiyet olsun," diyor. "Yediğim mısır gevreğinin tadı metal gibiydi," diye anlatıyor Moss. Kitap bu tür anekdotlardan ve büyük yemek şirketlerinin emekli ve halen faal yöneticileriyle yapılmış bir dizi söyleşiden oluşuyor. Çok enteresan hikayeler var. Patronların kendi ürettikleri abur cuburları yemekten ziyadesiyle imtina ettiklerini öğreniyoruz mesela. Moss'un konuştuğu kişilerin tamamı, çocuklarına bu cipsleri ve hazır yiyecekleri yememelerini söylüyorlarmış. İşin ürkütücü yanı, sigaralardaki nikotin oranını artıran ve kendilerini nikotinin aracısı olarak gören sigara üreticileri gibi, yiyecek üreticilerinin de mevzuya bağımlılık perspektifinden yaklaşmaları. Kendi yarattıkları tuzşeker- yağ bağımlılarını 'heavy user' (yoğun kullanıcı) olarak adlandırıyor, bağımlılıklarına hizmet edip onları rahatlatmak için müşterilerine yeterli miktarda tuz, şeker ve yağa sahip ürünleri satıyorlar. Makarna soslarından yoğurda pek çok masum görünüşlü üründeki şeker ve sodyum oranları hızla artmakta. Ve bunu bilmek için sürekli ürün etiketlerini takip etmekten başka çareniz yok. Kitabın belki de en ilginç yanı, büyük yemek şirketlerinin bu işlere tövbe eden, kendilerini sağlıklı besinleri yaygınlaştırmaya adayan eski yöneticilerine dair hikayeleri. Bunlardan biri kendini, okullarda gazlı içeceklerin yasaklanması için lobi faaliyetlerine adamış (ama serde tüccarlık olduğundan zararlı içeceklerin gitmesiyle oluşacak boşluğu kendi kurduğu su şirketiyle doldurmaya karar vermiş). Bu, belli ki Amerikalılar için bir geçmişle hesaplaşma ve günah çıkarma anı. Bizim için de sağlıklı beslenme konusunda bir şeyler yapmak için güzel bir başlangıç noktası olabilir.
EN SON HABERLER
- 1 Sanal dünya çocuklara okuldan tatlı geliyor
- 2 Öğrendiğinizde şaşıracağınız 4 önemli beslenme bilgisi
- 3 Oysa her şey çok iyi gidiyordu
- 4 Sokaklar tenis kortuna döndü
- 5 Her şey bu ülkenin çocukları için
- 6 Bir rüyanın peşinde
- 7 7/24 şehirde yaşam
- 8 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 9 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 10 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler