New York'ta müzik cenneti
Dokuz stüdyoluk kalıcı bir bina, onlarca sergi, konser ve dünyanın dört bir tarafından gelen 64 yetenekli müzisyen. Burası New York'taki Red Bull'un müzik akademisi, cennet gibi...
FlyIng Lotus'la kayıt
İçeride dolanırken karşınıza Radiohead'in prodüktörü Nigel Godrich ya da Brian Eno çıkabiliyor. Onlarla 20,30 kişiyle saatler süren samimi sohbete katılabiliyorsunuz. Bu sohbetlerde müziğin her yönünü popüler kültür ilahlarından dinliyorsunuz. Kendi deneyimlerini aktarırlarken, kariyerlerindeki sonsuz anekdotu da paylaşıyorlar. Siz kaydınızı yaparken yanınıza Flying Lotus, Four Tet gibi yeni nesil ya da Morgan Geist gibi tecrübeli elektronik müzik dehaları yanaşabiliyor. Ya da eski topraklardan biri, David Bowie'nin prodüktörlerinden Tony Visconti şarkınıza şöyle bir kulağını uzatabiliyor. Yeri geldiğinde kayıt tekniğiniz üzerinde yorumlar yapıp sizi yönlendirebiliyorlar. Akademi süresince şehrin dört bir yanında yüzlerce etkinlik, panel, konser gerçekleşiyor. Bunların büyük bir kısmına sadece öğrenciler değil, dileyen herkes katılabiliyor.
Türkiye'den Ertek ve Düzarat var
Bu sene akademiye 3 binin üzerinde başvuru yapılmış. Başvuları müzik yazarları, müzisyenler, prodüktörlerden oluşan jüri değerlendiriyor. Cazdan pop'a, rock'tan füzyona her türden aday var. Ama seçilenlerin büyük bir kısmı elektronik müzik sanatçıları. Türkiye'den Kaan Düzarat ve Özcan Ertek de katılmaya hak kazanmışlar. Kaan haftaya burada olacak ama Özcan şimdiden derslere girip çıkıyor. 20'lerinin başında, yetenekli ve heyecanlı bir genç Özcan. İstanbul'da adı daha pek bilinmiyor. Gel gör ki, akademi sayesinde New York'ta birçok kişiyle tanışma ve çalışma fırsatı bulmuş. O da Kaan gibi ağırlıklı olarak elektronik müzikle uğraşıyor. İşler onun için nereye gider bilinmez ama, burada hayatının en büyük deneyimlerinden birini yaşıyor.
İSTANBUL SÜRPRİZİ
Tüm bu fırsatlar bir yana, bana göre akademin en önemli kısmı sürdürülebilir olması. Her sene başka bir şehirde yapılıyor ve bu sene 15. yılını kutluyor Red Bull Müzik Akademi. Açıkçası görmeden önce, standart, sponsorlukla yürüyen bir iş olduğunu düşünmüştüm. Ama detayları öğrenince biraz şaşırdım. Akademi gittiği her şehirde büyük yatırımlarla kurduğu bu stüdyoları şehrin kullanıma armağan ediyor. Yani işleri bitince o güzel stüdyorlar ve ekipmanların büyük bir kısmı, New York'a, ya da eski örnekler; Madrid'e, Barselona'ya kalıyor. İnsanlar gelip burada müziklerini yapabiliyorlar. Zamanında İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğunda, bize ne kalacak diye çok konuşmuştuk. Bina restorasyonları adına yapılan işler oldu. Ancak böyle güzellikte bir stüdyo şehre kaldı mı, bildiğim kadarıyla hayır. Akademi tam haliyle İstanbul'a gelir mi, gelirse bu ne zaman gerçekleşir belli değil. Ama şunu söyleyeyim kasım ayı içerisinde Music Academy Weekender başlığı altında New York'taki işin daha küçük ölçekli bir versiyonunun İstanbul'da gerçekleşeceği kesinleşti
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu